İsrail'in dokunulmazlık zırhı kırıldı


Gazze'ye insani yardım taşıyan ''Mavi Marmara'' gemisine İsrail askerlerince Akdeniz'in uluslararası sularında düzenlenen saldırıya ilişkin ''Mavi Marmara'' davasının ilk duruşması 6 Kasım’da yapıldı. Davayla ilgili süreç bir yandan işlerken, diğer taraftan geçen hafta İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları gündemdeydi. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın bölge ülkeleriyle ve liderlerle kurduğu temaslar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Gazze’ye geçerek Filistinlilere destek vermesiyle yaşanan sıcak gelişmeler sonrasında İsrail ateşkes ilan etti. Daha sonra Filistin’in Birlemiş Milletler’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanması, Filistin’in uluslararası toplumda tanınmasının önündeki engelleri kaldırması, Filistin için yeni bir sürecin başladığını gösteriyor bize.
İHH İnsani Yardım Vakfı’nda yönetim kurulu üyeliği görevine devam eden ve aynı zamanda Mavi Marmara Filosunda aktif görev alan Avukat Gülden Sönmez’le Türkiye’deki dava sürecini, Filistin’in BM’de gözlemci devlet olarak tanınmasını ve 21 Şubat’ta gerçekleşecek ikinci duruşmayla ilgili ayrıntıları konuştuk.

"ZEMİN FİLİSTİNLİLERİN AVANTAJINA GÜÇLENMİŞTİR"
Filistin’in Birlemiş Milletler’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanmasının Filistin için etkisi ne olacak? BM’nin bu kararı Filistin davası için ne anlam ifade ediyor?

Şimdi birincisi ve hepsinden önemlisi çok muazzam bir moral değeri var. Dikkat ederseniz son yıllarda artık sadece ezilmek, öldürülmek, yenilmek üzerine değil kazanımlar üzerine konuşuyoruz. Mavi Marmara’da bir kazanım üzerine konuşuyoruz. Aynı şekilde "One Minute" da farklı bir duruş ortaya koydu. İslam dünyasının Filistin davasıyla ilgili duruşu her ne kadar Filistin halkı bunu bugüne kadar böyle yapıyorduysa da İslam dünyası biraz daha; güçlü İsrail, yenilen İslam dünyası psikolojisi hakimdi. Bu değişiyor. Bunun siyasi anlamdaki yansıması çok önemli bir gelişme.
İkincisi bunun birtakım pratik sonuçları olacak. Bu pratik sonuçlardan bir tanesi gözlemci devlet statüsü Filistin tarafına bazı kazanımlar getirecek. Bunlardan bir tanesiİsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemelerindeki davaları için bir taraf olmasının ve başvurularının da farklı algılanmasını sağlayacak.
Üçüncüsü, özellikle batı dünyasında ve uluslararası toplulukta Filistin’in muhatap alınış şekli değişecek. Bugüne kadar İsrail hep baskı uyguluyordu. Belirli bir duruş tanımayan bazı devletler ise Filistin’le ilgili herhangi bir mesele olduğunda onu görmezden gelen bir tutum sergiliyordu. Şimdi bu karardan sonra çok daha zor. Tabi bunların hepsinden önemlisi, BM’deki Filistin lobisi güçlenecek.
Filistin'in, Birleşmiş Milletler'de üye olmayan gözlemci devlet statüsü kazandığı oylamada 9 ülke bu karara "hayır" dedi. Ve bu ülkeler arasında Amerika, İsrail, Kanada gibi büyük devletler dışında nerdeyse diğerleri adını ilk defa duyduğumuz ülkeler.
Bu da çok iyi bir şey. Artık dünya İsrail’in istediği gibi hareket etme noktasında bir kırılma yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bu da bunun bir göstergesi. Eskiden olsa 'İsrail ne derse o diyen' birçok Avrupa ülkesi artık İsrail’in bu politikalarını kabul etmiyor. Ve dünya da Filistin tarafından yana tavrını koymuş durumda. Bu da şu anlama gelmemeli: Bundan sonra her şey güllük gülistanlık olacak. Filistin’le ilgili meselelerde hep bu tavır içerisinde olacak gibi bir yaklaşım da zaten Filistinliler de düşünmüyordur, Türkiye’de düşünmüyordur, kimse düşünmez! Ancak zemin Filistinlilerin avantajına güçlenmiştir.

"GENÇ ÖRGÜTLENMELERİNİN ÖNÜ AÇILMALI!"
Yaşanan aktif siyasi gelişmelere paralel olarak neler yapılabilir?
İslam dünyası kendi meseleleriyle alakalı özellikle Kudüs ve Mescidi Aksa’yla alakalı daha etkili ilişkiler daha etkili yapılanmalara gitmesi lazım. İslam İşbirliği Teşkilatı var ama yokluğu daha büyük fayda getirecek gibi. Çünkü onun varlığı bir şekilde bahane oluşturuyor ve çözüm mercii olmaktan çok uzak. Ne Arakan, ne Kudüs, ne Gazze, ne Suriye hiçbir meselemizde etkili bir rol ortaya koyamıyor. Açıkçası ben kendi adıma o yapının koymasını da beklemiyorum. Herhangi bir olumlu etki oluşturmasını beklemiyorum. Ama İslam dünyasının da sözünü daha etkili söyleyebileceği gücünü ortaya koyabileceği mekanizmalar oluşturması gerektiğini düşünüyorum. 

Bakın İHH İslam dünyasının bir değeridir, bir kurumudur. Bütün dünyada aktiftir, hatta Hristiyanların dahi gönüllü olarak bulunmak istediği bir örgüttür. Ve bu ümmetin bir kazanımıdır. Ümmete ait bir kurum, sivil bir kurum, hiçbir devlete sırtını dayamayan bir kurum, 136 ülkede örgütlü ve her ülkede etkili projeler hayata geçirebiliyor. Ortadoğu’daki Amerika oyununu, İsrail oyununu bozacak işler yapabiliyor. Ama devletlerin bir araya geldiği mekanizmalarda ya da devletlerde bir şey yok. Buna mahkum değiliz! Halklar artık isyan ediyor. ‘Arap Baharı’ diye adlandırılan, daha çok ‘Müslümanların uyanışı’ olarak tarif etmek hoşuma gidiyor, Müslüman gençlerin, halkların uyandığı bir vakitte ya devletler bunu görecek ve tedbir alıp gereğini yapacak, ya da zaten bu halklar devletlerini geçiyor. Böyle bir zamandayız.
Halkların bu talepleri daha iyi dile getirilmeli, ümmetçi ve daha etkili örgütlenmelere gidilmeli, genç örgütlenmelerinin önü açılmalı… Yani belli yaşta ve gençleri içine almayan yapılar da, İslam dünyasında biraz önümüzü kesiyor. Genç yapılarına müsaade edilmeli. Güvenilmeli ve imkan tanınmalı. Mutlaka tecrübe de içinde olmalı, ona bir şey diyemem. Ve meselelere daha farklı bir yaklaşım geliştirmeli. Bu şeyden de korkmamalı; Amerika güçlü, gelir manipüle eder; İngilizler güçlü, gelir manipüle eder bunlardan kurtulmamız gerekiyor. Aklımızı kullanmalıyız. Aklımızı kullanırsak manipülasyona gelmeyiz. Tabi ki Amerika yeni Mısır’ı, yeni Tunus’u, yeni Libya’yı kullanmak ister. Tabi ki Avrupa kullanmak ister. Ama aklımıza, bilgimize hakaret etmeyelim yani. Bununla ilgili hesap veremeyebiliriz.


BAYGEM’deki konuşmanızda Filistin’le ilgili izlediğimiz 'Generation Palestine' filmden önce bir şeye dikkat çektiniz: Gençlerin özellikle bir duruş sergilemesi gerektiğini ve bunun peşinde olması gerektiğini ifade ettiniz. Gençler bu duruşu nasıl edinebilir? Neler yapmalılar?
Gençlerin çok okumaları lazım. Tek kaynaktan ve çoğunluğu manipüle edilmiş kaynaktan beslenmemek en önemlisi. Temiz ve gerçek bilgiye ulaşmak!.. Meseleleri doğru anlamak ve bu bilgiyi Kur’an ve sünnet süzgeciyle görüp, o bakışla bu bilgiyi harmanlamak, bundan akıl ve çözüm üretmek gerekiyor. Bunu yapabilir mi bizim gençlerimiz? Tabi yapalar. Her zamankinden daha fazla donanıma sahip gençlere sahibiz. Dil yönünden, teknik donanımlar yönünden imkanlarımız fazla. Sınırlarını aşabilirler, sınırlarını aşarak bakabiliyorlar. Ve daha farklı şeyler de yapabilirler. Diğer ülkelerdeki gençlerle daha sıkı diyaloglar, ilişkiler kuruyorlar.Bu tecrübeler paylaşılır. Gençlik örgütleri birbirine gidip gelmeye başladı. Bu çok sevindirici. Daha fazla gençlik örgütlenmesi olmalı ama. Sadece  küçük ve yerel çaplı kulüplerden ziyade hedefleri ufukları daha geniş kulüpler kurmalı. Bence gençler biraz da inatçı olmalı. Mutlaka engellenmek isteniyorlar, frenlenmek isteniyorlar; tecrübeyi dinlememeliler ama inatçı olmalılar, aktif olmalılar. Bunu yaparlarsa, gerçekten adalet merkezlerini Kur’an’i duruş sergiler, Resülullah (sav)’ı model olarak alır ve onu örnek alarak iş yaparlarsa Allah’ın izniyle de yanılmaları da çok ihtimal dahili değil.

"İLK KEZ İSRAİLLİ KOMUTANLAR SANIK SIFATIYLA YARGILANIYOR"
Son olarak, Mavi Marmara davasıyla ilgili en son yapılan davada neler oldu? 21 Şubat’ta yapılacak davada neler olacak? Bununla ilgili kısaca bilgi verir misiniz?
Birincisi, iki yıl süren çok zorlu bir süreç sonunda bu dava açıldı. İsrail daha soruşturma aşamasında bu davanın açılmaması için epey bir baskı yaptı. Tehditler oluşturdu İHH yöneticileri hakkında tuzak suçlamalar yapmaya çalıştı. Türkiye’deki aktörleriyle beraber, Türkiye’ye davalar açılmasını sağlamaya çalıştı. Soruşturmayı engellemek için epey de bir gayret sarf etti. En son artık para teklif etti. Biz bunu ahlaksız teklif olarak basın toplantısıyla reddettiğimizi açıkladık. 6 milyon dolar teklif edildi. Biz size bu parayı verelim, dolaylı yollarla siz bunu mağdurlara dağıtın ve bu soruşturmadan vazgeçin dendi. Son teklifte en zengin Yahudi’yi gönderdiler, yani kasanın ağzı açık istediğiniz kadar para verelim yeter ki bu davadan vazgeçin dendi. Türkiye de devlet olarak diyor ki; “Devlet olarak özür dile, tazminat öde, ablukayı kaldır ki biz de tekrar görüşelim”.
Biz organizatörler ve mağdurlar olarak diyoruz ki; “Evet, özür dilemesi gerekir. Sadece Türkiye’den değil, orada 37 milletten insan vardı. Herkesten özür dilemeli, yanlış yaptı çünkü. Tazminat ödemeli, tabii ki; çünkü zarar verdi. Ablukayı kaldırmalı; çünkü hukuksuz bir abluka. Biz bunun için yola çıktık. Vicdanımız abluka kalkarsa biraz olsun rahatlar. Şehit yakınlarının da acısı biraz olsun o zaman diner. Ama olmazsa olmaz bir şartımız daha var: Sorumlular cezalandırılmalı. İsrail, askerlerini koruyup hesap sorulmasını istemiyor. Biz de diyoruz ki "hayır hesap sorulmalılar ve cezalarını çekmeliler". Her kim bu operasyonda görev almışsa, her kim o kurşunları sıkmış ve o emri vermişse… Soruşturmadan biz vazgeçmeyip ilerletince bu sefer Netanyahu askerlerine emir verdi: “Kesinlikle İsrail’den çıkmayın!” diye. Ne Türkiye’ye gidin, ne Türkiye’nin ilişkide olduğu ülkelere gidin dendi. Şu an o askerler hapis durumunda orada. Komutanlar hapis durumunda. Düşünebiliyor musunuz bir devlet başka bir devletin istihbarat şefini, genelkurmay komutanını, deniz kuvvetleri komutanını sanık sıfatıyla burada yargılıyor. Bir kere bu ilk kez olan bir şey, sıra dışı bir şey. İkincisi onlar oradan kımıldayamıyorlar. Oysa onlar açısından seyahat etmeleri gerekli olan pozisyondalar. Orada hapis kaldılar. Hatta orada bir İsrail askeri İsrail devletine dava açtı. 200 bin dolar tazminat istedi. Niye? Mavi Marmara operasyonuna katılmış ve bu operasyona da katıldığı için de İsrail’in dışına çıkamıyor. Oysa Amerika’ya gidip orada okumak, meslek edinmek gibi planları varmış. Bu planları altüst olmuş, İsrail’de hapis kalmış durumda. Benim hayatımı mahvettiniz diye İsrail devletine dava açıyor. Bu İsrail ordusunda çok geniş yankı buldu.
"İSRAİL DOKUNULMAZLIK ZIRHININ KIRILMASINDAN KORKUYOR"
İsrail neden bu soruşturmadan korkuyor?

Çünkü, halkının ve askerlerinin arasında böyle bir duruma düşmek istemiyor. Ordusundaki durumu korumak istiyor. Yanlış kararları yüzünden askerleri arasında problemler var. İkincisi, “dünyada hesap sorulamaz İsrail, o hukuki dokunulmazlığı olan İsrail hükümeti şahsiyesinin, o dokunulmazlık zırhının kırılmasından korkuyor. Ve kırıldı. Şimdi ne olacak? Dünyanın her yerinde dava açılacak İsrail’e. Ne yapacak İsrail bunun karşısında?
Dava açıldı mı başka ülkelerden?
Güney Afrika açtı bizden sonra. Gemide Hatice isminde bir gazeteci vardı Güney Afrikalı. Onun avukatı dava açtı ve bu davanın da duruşma günü belli olacak. Çünkü soruşturma kabul edildi. Belçika’da var, İspanya’da var, İtalya’da var dosyalarımız.

Bunlar ulusal hukuk kapsamındaki davalar değil mi? Bir de uluslararası hukuk kapsamında olan davalar söz konusu. Bununla ilgili yapılan girişimlerle ilgili nasıl bir yol izleniyor?
Bunlar kendi ulusal hukuklarımız kapsamında açtığımız davalar. Uluslararası hukuk kapsamında da Birleşmiş Milletler’de ve Uluslararası Ceza Mahkemelerinde iki dosyamız var. BM bir rapor hazırladı ve sundu zaten. İlk kez sıralı ve tasnifli bir şekilde… İsrail Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından suçlu bulundu. İlktir. İsrail’de bu konseyden çekilmek zorunda kaldı. Bu onun için uluslararası siyaset anlamında çok büyük bir kayıp. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Netanyahu ve siyasi liderlerin yargılanmasını istediğimiz bir dosyamız var. Dosyamız açık duruyor, devam ediyor süreç. Zamanla göreceğiz ne olacak. Ama bizim için Türkiye’de açılmış olan dava gerçekten çok büyük bir kazanım. İsrailli komutanları almışız, hapsetmişiz, yargılamışız bunlar önemli değil. Davayı açmakla zaten biz bir kazanım elde ettik. Bir kalkanı kırdık. 

İkinci önemli husus da, yarın öbür gün mahkeme yakalama kararı verirse Interpol bülteniyle bu askerler hakkında yakalama kararı çıkacak. Ne yapacaklar? Ya İsrail onu bize teslim edecek. Çünkü İsrail suçluların iadesi sözleşmesine taraf, Türkiye’de taraf. Türkiye isteyecek, İsrail vermeyecek. Siyaseten vermeyebilir. Ama bunun bedeli çok ağır olur. Bunun siyasi bedeli çok ağır olur. Onun için de bugüne kadar İsrail, bu pozisyona hiç düşmek istemedi.

"YAKALAMA KARARI ÇIKABİLİR!"
21 Şubat’ta neler olacak?
İlk duruşmada yabancılardan ve Türkiye’den toplam 70 kişiyi dinlediler. Biliyorsunuz 490 tane müşteki mağdur var bu dosyada. Yani yabancılar da haklarını Türkiye’deki bu mahkemede arıyorlar. 70 kişiye ek olarak, dinlemeye diğer duruşmalarda devam edilecek. Bu dava epey bir süre devam eder zaten, büyük bir dava. Dolaplar dolusu klasörleri olan bir dava. Öyle basit bir dava değil. 21 Şubat’taki duruşmada da yine "Mavi Marmara" gemisinde mağdur olan veya diğer gemilerde olan, diğer mağdur yabancı ve yerli isimler dinlenmeye devam edecek.
Tahmin ediyorum, eğer programı müsait olursa Başpiskopos Kapuçi’nin gelip ifade verme durumu var. Yine BM’lere görüntüleri götüren Güney Koreli gazeteci Yaroni’nin gelip ifade verme durumu var. Raid Salah’ta gelip ifade verebilir. Dava günü yaklaştığında kimin ifade vereceği daha net belli olacak. Ama ifade vermeye devam edeceğiz. Ve belki bu ikinci duruşmada. eğer tebligat sonucu dönmüş olursa, yakalama kararı da çıkabilir.
Mavi Marmara filosunun tekrar gitme durumu vardı. Bununla ilgili bir girişim var mı?
Evet. Ayrı ayrı tekneler gitmeye devam ediyor. Estelle gemisi gitti en son. Suriye’deki kriz netliğe kavuşmadan filo halinde tekrar bir hareket etme durumu olmaz.Suriye’nin durumu çok önemli. Ve açıkçası Suriye halkının zararına olabilecek bir manipülasyon da istemiyoruz biz. Odaklanmamız şu an Suriye merkezli. O yüzden İHH olarak en azından Suriye halkı rahata kavuşmadan yeni bir filo olayını gerçekleştirmeyiz gibi gözüküyor. Ama davayı ve mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.