GENÇ
ÖNCÜLER
2003 yılında Genç Öncüler Dergisi ile yola çıkan Genç Öncüler, kendi değerler
sistemini iyi bilen, bulunduğu coğrafyayı ve dünyayı iyi tanıyan, olayları,ve
gelişmeleri derinlemesine tahlil edebilen, tarihinin ve misyonunun farkında
kalbinde merhamet ve saygı eksik olmayan bir nesil inşa etme amacıyla
kuruldu.
Bu amaçla yola çıkan Genç Öncüler, 10 yıldır devam eden çalışmalarını yüz yüze eğitimler, seminerler, sohbetler, kamplar ve diğer gençlik gruplarıyla yaptıkları ortak toplantılarla sürdürüyor. Genç Öncüler'in bu yolculuğunu İsmail Memiş Bey'le konuştuk.
"GENÇ ÖNCÜLER KENDİ COĞRAFYASINI,
KENDİ İNSANINI TANIYAN İYİ BİR NESİL İNŞA ETMEK AMACIYLA KURULDU"
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?
Genç Öncüler gençlik hareketi 2003 yılında Genç Öncüler dergisiyle yola çıktı. Varoluş amacı da Kur’an ve sünnet merkezli bir nesil inşa etmek. Kendi coğrafyasını, kendi insanını tanıyan iyi bir nesil inşa etmek amacıyla kuruldu. Bu faaliyetler doğrultusunda da hem haftalık hem aylık hem de yıl içerisinde yapılan kamplarla çocukları, gençleri eğitmeye çalışıyoruz. Bu amaçla Genç Öncüler dergisini çıkartıyoruz. Bir de Salıncak dergimiz var.
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz? Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?
Genç Öncüler gençlik hareketi 2003 yılında Genç Öncüler dergisiyle yola çıktı. Varoluş amacı da Kur’an ve sünnet merkezli bir nesil inşa etmek. Kendi coğrafyasını, kendi insanını tanıyan iyi bir nesil inşa etmek amacıyla kuruldu. Bu faaliyetler doğrultusunda da hem haftalık hem aylık hem de yıl içerisinde yapılan kamplarla çocukları, gençleri eğitmeye çalışıyoruz. Bu amaçla Genç Öncüler dergisini çıkartıyoruz. Bir de Salıncak dergimiz var.
Genç Öncüler dergisinden kısaca bahseder
misiniz?
Genç Öncüler dergisi tamamıyla gençlerden oluşan yazar ve editör kadrosuna sahip. Bu anlamda dergimiz üniversiteli arkadaşlar tarafından çıkartılıyor. Liseli arkadaşlardan da yazı desteği alıyoruz. Ama derginin yayın kurulunda hem üniversiteli hem de liseli arkadaşlar mevcut.
Burada gündeme dair konuları ele alıyoruz. En çok da gençlerin şu an değerleri itibarıyla yitirdikleri ve kazanması gereken konular gündemimizde. Son zamanlarda özellikle sanal medyaya ağırlık verdik. Sanal medyanın bizden götürdükleri üzerine… Ve bu hususta ümmet olarak yaralarımızı sarmaya, gençleri bilinçlendirmeye çalışıyoruz.
Genç Öncüler dergisi tamamıyla gençlerden oluşan yazar ve editör kadrosuna sahip. Bu anlamda dergimiz üniversiteli arkadaşlar tarafından çıkartılıyor. Liseli arkadaşlardan da yazı desteği alıyoruz. Ama derginin yayın kurulunda hem üniversiteli hem de liseli arkadaşlar mevcut.
Burada gündeme dair konuları ele alıyoruz. En çok da gençlerin şu an değerleri itibarıyla yitirdikleri ve kazanması gereken konular gündemimizde. Son zamanlarda özellikle sanal medyaya ağırlık verdik. Sanal medyanın bizden götürdükleri üzerine… Ve bu hususta ümmet olarak yaralarımızı sarmaya, gençleri bilinçlendirmeye çalışıyoruz.
"GENÇLER OLMASAYDI BANA KİMSE SAHİP ÇIKMAZDI"
Bir sivil toplum kuruluşu olarak öncelikle “gençlik” kavramını nasıl tarif ediyorsunuz?
Gençlik insanın yaşantısının en deli dolu geçtiği zamandır. Peygamber Efendimizin birçok hadisi var bu konuyla alakalı: “Gençler olmasaydı bana kimse sahip çıkmazdı” bâbında hadisleri olduğu gibi insanın en deli çağının olduğuyla ilgili de hadisleri de var. Keza baktığımızda gençlik insanın enerji potansiyelinin en çok olduğu dönem.
Bizim öngördüğümüz gençlik ise özellikle Seyyid Kutub’un "Öncü Kur-an Nesli" dediği, Mehmet Akif’in "Asım’ın Nesli" dediği var olan enerjisini, potansiyelini hem kendi gelişimine harcayan hem de bu geleceğe dair kaygılarını da bugüne dair yaptığı şeylerde ümmeti de es geçmeyen; değerlerini benimsemiş, kimliğini, kendisini doğru tarif etmiş bir gençlik. Bizim hedefimizde olan, hayalimizde olan gençlik bu.
Gençlerle ilgili buna dair çalışmalarınız
nelerdir?
Buna dair bizim çalışmalarımız gençlikten ziyade çocukluktan başlayan süreçle gelişiyor. En ufak yaş grubumuz 6-14 yaş arası çocuklarımızdan oluşuyor. Tabi bunlar Salıncak Çocuk grubu çocuklarımızla yaptığımız faaliyetler.
Çocuklarla ne yapıyoruz? Ayda bir defa kısa değer aktarımı, sonrasında oyunlarla büyük abileriyle kaynaştırıyoruz ve sonra yaşlarına göre haftalık eğitim programlarına alıyoruz. Burada çocuklarımıza yaşlarına göre sohbet, ilmihal, siyer ve Kur’an-ı Kerim’i ezberleme dersleri veriyoruz. Bu öğrencilerimizi sene sonu yaz kursuna alıyoruz. Sonrasında bu öğrencilerimiz liseye geçtiklerinde ise haftalık sohbetlerimizi yapıyoruz. Bu arkadaşları hem sohbetlerimize alıyoruz hem de arkadaşlarımızla bir Müslüman olarak gündemi nasıl değerlendirmeleri hem de bir Müslümanın gündeminde nelerin olmasına dair konuları da konuşuyoruz. Yine tabi yaşına uygun olarak Kur’an dersleri, akait dersleri, ahlak dersleri yapıyoruz.
"BİZİM OLMAZSA OLMAZIMIZ YÜZ YÜZE EĞİTİMLER"
İnsan gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?
Hareket ettiğimiz temel dinamikler, değerler bizim olmazsa olmazımız yüz yüze eğitimler. Öngördüğümüz şey bireysel ilişkilerin gelişmesine dair bir öngörümüz var. Burada sanal medya üzerinden değil de sohbet halkalarını önemsiyoruz. Ve bu yüzden de yüz yüze ilişkiye geçmelerini istiyoruz ve dostluk kurmalarını hedefliyoruz. Haftalık yaptığımız sohbetlerden aylık yaptığımız kitle faaliyetlerine, yıl içerisinde yaptıklarımıza ve yaz kamplarına dair yaptığımız şeyler bununla paralel şeylerdir. Çünkü burada Kur’an ve sünnet temeli değerleri alan arkadaşların üniversite çağına geldiklerinde lise çağındaki arkadaşlarla kaynaşmasına, onları yönlendirmesine, birebir abi olmasını, dost olmasını hedefliyoruz. Eğer bu böyle olursa arkadaşlara bir muhabbet bağı oluşturabilirsek faydalı olabiliyoruz. Muhabbet bağı oluşturmadığımızda ise herhangi bir faydamız olmuyor. Sadece bir bilgi aktarımından öteye geçmiyor netice itibarıyla.
Buna dair bizim çalışmalarımız gençlikten ziyade çocukluktan başlayan süreçle gelişiyor. En ufak yaş grubumuz 6-14 yaş arası çocuklarımızdan oluşuyor. Tabi bunlar Salıncak Çocuk grubu çocuklarımızla yaptığımız faaliyetler.
Çocuklarla ne yapıyoruz? Ayda bir defa kısa değer aktarımı, sonrasında oyunlarla büyük abileriyle kaynaştırıyoruz ve sonra yaşlarına göre haftalık eğitim programlarına alıyoruz. Burada çocuklarımıza yaşlarına göre sohbet, ilmihal, siyer ve Kur’an-ı Kerim’i ezberleme dersleri veriyoruz. Bu öğrencilerimizi sene sonu yaz kursuna alıyoruz. Sonrasında bu öğrencilerimiz liseye geçtiklerinde ise haftalık sohbetlerimizi yapıyoruz. Bu arkadaşları hem sohbetlerimize alıyoruz hem de arkadaşlarımızla bir Müslüman olarak gündemi nasıl değerlendirmeleri hem de bir Müslümanın gündeminde nelerin olmasına dair konuları da konuşuyoruz. Yine tabi yaşına uygun olarak Kur’an dersleri, akait dersleri, ahlak dersleri yapıyoruz.
"BİZİM OLMAZSA OLMAZIMIZ YÜZ YÜZE EĞİTİMLER"
İnsan gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?
Hareket ettiğimiz temel dinamikler, değerler bizim olmazsa olmazımız yüz yüze eğitimler. Öngördüğümüz şey bireysel ilişkilerin gelişmesine dair bir öngörümüz var. Burada sanal medya üzerinden değil de sohbet halkalarını önemsiyoruz. Ve bu yüzden de yüz yüze ilişkiye geçmelerini istiyoruz ve dostluk kurmalarını hedefliyoruz. Haftalık yaptığımız sohbetlerden aylık yaptığımız kitle faaliyetlerine, yıl içerisinde yaptıklarımıza ve yaz kamplarına dair yaptığımız şeyler bununla paralel şeylerdir. Çünkü burada Kur’an ve sünnet temeli değerleri alan arkadaşların üniversite çağına geldiklerinde lise çağındaki arkadaşlarla kaynaşmasına, onları yönlendirmesine, birebir abi olmasını, dost olmasını hedefliyoruz. Eğer bu böyle olursa arkadaşlara bir muhabbet bağı oluşturabilirsek faydalı olabiliyoruz. Muhabbet bağı oluşturmadığımızda ise herhangi bir faydamız olmuyor. Sadece bir bilgi aktarımından öteye geçmiyor netice itibarıyla.
Sohbetler gençlere neler kazandırıyor?
Hedeflediğimiz şeyler bire bir davranışa dönüşecek olan şeylerdir. Yani tabiri caizse bir Müslümanın sahip olması gereken akait ve en temelde İslam ahlak felsefesinin göbeğinde olan İsra Suresindeki ayetteki gibi… Açıklamak gerekirse; anne ve babamıza iyilikle başlayıp, akrabayı gözetmeye, komşuluk bağlarını gözetmeye, zinadan kaçınmaya ve Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçınmaya dair olan şeyleri sırasıyla vermeye çalışıyoruz. Ana gündemimizde bunlar var.
"KALPLERE HİTAP EDECEK GENÇLER VE GENÇ ÖRNEKLER YETİŞTİRMEK"
Türkiye’de yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?
Gençlere yapılması gereken en önemli şey düzgün örnekleri gençlerin önüne koyabilmektir. Günümüzü tanımlarsak, koca koca ideolojilerin vs. hepsinin tanımlandığı ve bilgiye ulaşımın çok kolay olduğu bir dönemdeyiz. Ama bilgiye ulaşılabilirlik bizim için çok önemli değil.
Niye derseniz, Peygamber Efendimiz (sav)’in görevi sadece bir elçilik, sadece mektup getiren bir “postacı” değildi. Kur’an’ı Kerim Hz. Muhammed (sav) için üsvetün haseneydi, mükemmel örnekti. Bu bize bir şeyi gösteriyor; eğer bir ideal, bir düşünce, bir dinin yaşanılabilir kılınabilmesi için o dini temsil eden insanlar tarafından en iyi biçimde ortaya koyup yaşanması gerekiyor. Bizim şu andaki en büyük sıkıntımız bu. Gençliği yönlendirecek, gençliğe örnek olacak hem fikri duruşuyla hem birikimiyle; hem mesleki anlamdaki düzgün ihtisasıyla hem donanımıyla örnek olacak, kalplere hitap edecek gençler ve genç örnekler yetiştirmek... En önemli problemimiz bu. Bu fazlalaştığı andan itibaren Türkiye’deki hava tam tersine dönecektir.
Şu an kime sorarsanız herkes ahlaki bir sıkıntıdan bahsediyor. Ahlaki bir çöküntü içerisindeyiz. Gerek televizyon tarafından gerek yazılı basın tarafından gerekse bu sanal medya dediğimiz o apayrı alem tarafından bambaşka hayaller bambaşka idealler gençlere empoze ediliyor. Hem de yığınla empoze ediliyor. Bu gidişi tam tersine çevirebilecek sadece bir durum var: Sadece Allah için sevebilecek ve kendini bu yola Allah için adayabilecek örneklerin çoğalması. Çünkü menfaatler üzerinden tanımlanan, ve maddi kriterler üzerinden anlamlandırılan bu zamanı tam tersine çevirebilecek yegane şey “Hayır, maddiyatı, menfaati bir kenara koyabiliyorum, ben Allah için var olabiliyorum” diyebilmek. Bu olduğu zaman… tarihte hep bu kırılma yaşandı. Yani ashabın kırdığı şey buydu. Allah için gözünü kapatıp, Peygamber Efendimiz (sav) emir verdi diye ölümüne gidebilmek. Bunu birkaç kişiyle ortaya koyabildiğiniz andan itibaren süreç tam tersine dönecektir. Bu yok mu? Var, elhamdülillah, Allah’a çok şükür.
Bizim gibi çalışma yapan birçok grup var. Bunlarla sürekli irtibat halinde olmaya çalışıyoruz. Her ay ulaşabildiğimiz insanlarla aylık "Dostluk Buluşması" yapmaya çalışıyoruz. Bizim gibi kurumlarla, arkadaşlarla… O arkadaşların çalışmalarını da duyuyoruz bu bizi daha da umutlandırıyor Allah’a çok şükür. Ama bilmemiz gereken bir şey var ki resmi rakamı 12 milyon olan, gayri resmi rakamı ise 20 milyona varan İstanbul 72-74 milyonluk Türkiye’den bahsediyoruz. Ve 1.5 milyarlık İslam aleminden bahsediyoruz. Ki bu İslam alemi ister kabul edelim ister etmeyelim lokomotif ülkesi Türkiye. Türkiye’deki müspet değişim Anadolu’yu Anadolu’dan Ortadoğu’yu, İslam alemini mükemmel derce de etkilemektedir. Ve buradan çıkacak iyi bir durum iyi bir örnek de Anadolu’yu ve bütün İslam alemini de etkileyecektir. Bunun için örnekliğin fazlalaşması çok önemli. Bu çalışmaların elden geldiğince yoğunlaştırılmaya çalışılması gerekiyor. Fert fert, birim birim, cemaat cemaat dernek dernek ne kadar çoğaltılırsa inşallah iyi neticelerle sonuçlanacaktır.
"HEDEFİMİZ BİRBİRİMİZ ARASINDAKİ MUHABBETİ ARTTIRMAK"
Bu konularda gençlik gruplarıyla yaptığınız ortak buluşmalar oluyor. Kısaca bu buluşmalardan bahseder misiniz?
Bu buluşmalarda bize en çok yardımcı olan kurum Safa Vakfı'dır. Önce bundan 3 yıl önce bize gönderdikleri bir dostluk davetiyesiyle başladı. Bizi çağırma sebepleri de kardeş olmak için çağırmalarıydı. Ve bu halkayı genişletmek için bizde bazı vakıfları çağırdık, kuruluşları çağırdık ve bunun sayesinde genel sekreterliği bize devrettiler. Yaklaşık 13-14 kurum var bizimle beraber. Ayda bir olarak toplanıyoruz. Her kurum kendini tanıtıyor, yaptığı çalışmaları anlatıyor. Ana hedefimiz birbirimiz arasında herhangi bir husumet oluşmadan muhabbetimizi arttırmak aramızdaki sevgiyi, kardeşliği pekiştirmek.
Kimler var bu dostluk grubunun içinde?
Kurumlarımızdan bazıları; Bayrampaşa Gençlik Merkezi, Anadolu Gençlik Platformu, Akabe Vakfı, Anadolu Gençlik Derneği, Sosyal Doku, Safa Vakfı, Medeniyet Derneği, Fatih Gençlik Merkezi, Pusula Derneği, Muradiye İlim Merkezi, Liman Gençlik Merkezi.
Kurumlarımızdan bazıları; Bayrampaşa Gençlik Merkezi, Anadolu Gençlik Platformu, Akabe Vakfı, Anadolu Gençlik Derneği, Sosyal Doku, Safa Vakfı, Medeniyet Derneği, Fatih Gençlik Merkezi, Pusula Derneği, Muradiye İlim Merkezi, Liman Gençlik Merkezi.
"GELENEK OLMAZSA OLMAZLARIMIZDAN BİR TANESİ"
Gençlerle ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?
Gelenek olmazsa olmazlarımızdan bir tanesidir. Ki biz geleneği Hz. Muhammed (sav)’den sonra başlayan bir gelenek değil de Adem Aleyhisselamdan itibaren var olan bir gelenek olarak kurguluyoruz. Çünkü Kur’an bize böyle öğretiyor ve örnek veriyor. Bundan dolayı çalışmalarımızın genel merkezi Adem Aleyhisselamdan start alan şeydir. Bu yaratılışla başlayan dönemdir. Böyle olunca geleneği mecbur olarak içselleştiriyoruz ve ana materyallerimizde, ders metinlerimizde gerekİmam’ı Gazali olsun gerek İbn-i Kayyum El Cezvi olsun, büyük İslam alimlerinden İmam’ı Azam Ebu Hanife’den hem fıkhi görüşlerinden hem de gençlere örneklik olacak diğer görüşlerinden istifade etmeye çalışıyoruz. Onun için gelenek bizim için olmazsa olmazlarından bir tanesi. Çünkü din dediğiniz şey de yaşanılabilirliğiyle ortadadır. Tarih de bunun en büyük örneklerinden bir tanesi. Geleneği de bu şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Oradan hareketle de geleceği inşa etme gibi bir derdimiz var.
"YALNIZCA ALLAH’TAN BAŞKA İLAH
TANINMAYARAK İNSANIN ÖZGÜR OLACAĞINA İNANIYORUZ"
Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların birçoğunun bugün çözülmüş durumda olduğunu görmekteyiz. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?
‘Özgürlük’ kendi içerisinde tartışılmaya muhtaç bir terim. Şu an yaşadığımız süreci eğer tanımlarsak post modern düşünce zihniyetindeki özgürlük ile bir Müslümanın özgürlük tanımı birbiriyle bağdaşan şeyler değil. Bizim Müslüman için ‘özgürlük’ kavramımız tevhitle mecburen bağdaşması gereken ve tevhide uyması gereken bir kavramdır.
Şu an gerek imam hatipler olsun gerek başörtüsü konusu olsun “sistem içinde normalleşme dönemi” var. Ama bu normalleşme bizim açımızdan çok müspet karşılanıp, “her şey bitti” manasına gelmez. Allah’ın dini tüm dünyaya ulaşıncaya kadar Müslümanın işi bitmez. Velhasıl kelam imam hatip okullarının açılmasını, başörtünün serbest olmasını da bir başarı olarak görmek bizi çok da avutacak durum değildir. Çünkü bu var olan sistemin kendi içerisinde bize açmaya çalıştığı aralıktır. Bu var olan Türkiye’deki sistemin bizi kabul ettiği, varlığımızı onayladığı, bizim değerlerimizle barışık hareket ettiği manasına gelmez. Bu sistem kurulduğundan beri bizim değerlerimizle çok ciddi savaş vermekte. Ve bizi yok sayan durumla karşı karşıyayız. Şu an sadece bize alan açmaya çalıştılar. O alan içerisinde varlık sürdürülmeye çalışılıyor. Hâlbuki Müslümanın özgürlük tanımı bu değil. Biz Allah’a kulluk ile tanımlanan kula kulluğun terk edildiği, yalnızca Allah’tan başka ilah tanınmayarak insanın özgür olacağına inanıyoruz. Bu bağlamda baktığımızda bizim özgürlük tanımımızla şu anki özgürlük tanımı arasında dağlar kadar fark var.
Sınırların olmadığı, herhangi bir kimliğin birbirine dayatılmadığı, kimliklerin birbirlerinin varlığını kabul edip, özgürlük alanlarını kabul edip, herkesin hoş görüyle yaşadığı bir durumu işaret ediyor post modern kurgu bize. Bu insanla ilişkili durumda söz konusu olabilecek bir durum değil. Müslüman için asla olabilecek bir şey değil. Çünkü bizim “Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker” diye bir mecburiyetimiz var. Tebliğ diye bir mecburiyetimiz var. Ve bunlarsız bir özgürlük tanımı bize uygun bir özgürlük tanımı olamaz. Özgürlüğün şu an uygulanabilirliğinden ziyade bence terim olarak bir kere anlamlandırılmaya ihtiyacı var.
"TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERİN EN BÜYÜK SORUNU İLETİŞİM KOPUKLUĞU"
Türkiye’deki gençlerin en büyük probleminin ne olduğunu düşünyorsunuz?
Türkiye’deki gençlerin en büyük problemi… Açık söylemek gerekirse şu an bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Sanal medyada bunu en çok körükleyen şey. Bunun nedeni de sanal medyayla birlikte yepyeni bir anlam dünyasının yepyeni bir yaşam dünyasının açılması. Burada iletişime ne anlam yüklediğimiz önemli. Bizim için iletişimden kastımız yüz yüze yapılan değer ve muhabbet, merhamet aktarımı. Bu da insanların bir arada merhamet temelli buluşmalarından ortaya çıkabilecek bir şey. Bunun karşısında duran en büyük faktör ise sanal medyadır.
Şu an da en büyük problem iletişimin olmaması. Niye? Çünkü Peygamber Efendimiz (sav)’in ashabına sürekli aktardığı bir şey var. Her sohbetin sonunda buyuruyor ki: “Burada olanlar burada olmayanlara aktarsın”. Böyle bir görev yüklüyor. Ben bu bilgiyi aldım, işim bitti mi hayır, bunu uygulayacağım. Ne yapacağım? Bunu aktaracağım. En yakınlarımdan başlayarak aktarmaya başlayacağım. Kimle, annemle; kimle, babamla; kimle, kardeşlerimle; kimle, akrabalarımla; kimle, kabilem, tanımadığım adamlarla… Bu seni mecburi olarak iletişime götürüyor. Ama yüz yüze iletişime, çıkarsız bir iletişime götürüyor. Bu sana Allah’ın yüklediği bir görev. Bu senin mesleki bir görevin değil. Kariyerinle alakalı bir görev değil. Allah’ın sana yüklediği bir görev. Bu olduğu anda insanlar arasındaki muhabbet ve muveddeh fazlalaşacaktır. Bu olmadığı zaman Allah bizi böyle yaratmış. Gözün göze temas etmesi lazım, kalbin kalbe temas etmesi lazım. Bu olmadığında her şey ciddi manada sunileşiyor. Şu andaki en büyük problemlerden bir tanesi sunileşmek.
"BÖYLE BİR PAZARLAMAYLA GENÇLİĞİN BAŞKA YERLERE GİTME İSTEĞİ SON DERECE NORMAL"
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkanı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar?
Bu ciddi manada uzun bir soru. Üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir şey. Bir, başta özendirme durumu vardır. Niye özendirme? Hollywood başlı başına bir sektör. Bu sektörün bir hedefi var. Hiçbir şey yapmasa bile kendi medeniyetini müthiş derecede müspet gösterme durumu var. Bu noktada Türkiye’de televizyonla alakalı geçmişe baktığımızda ne görüyoruz? Belki Türkiye televizyon tarihini en çok etkileyen dizilerden bir tanesi Dallas’tır. Bu Seksenler dizisinde de sürekli veriliyor o insanların Dallas’ı nasıl beklediği, nasıl seyrettiği… Şimdi Dallas’a baktığınızda müthiş bir fon müziğiyle beraber yüksek gökdelenlerden başlar Dallas filmi. Bu yüksek gökdelenlerin ardından uçsuz bucaksız enginlerdeki büyük iş makinalarıyla yapılan tarım faaliyetlerini anlatır. Normalde bir insanın, vasat yaşayan bir insanın bu binaları gördüğünde etkilenmemesi imkansız.
Siz her filmde Las Vegas’ın o ışıklı gazinolarını, müthiş tren ve metro ağlarını, herkese bir ‘Amerikan rüyası’nı, bir ‘Batı rüyasını’ verdiğinizde elbette bir insanın oralara gidip görme isteği fazlalaşır, o hayatı yaşama isteği de fazlalaşır.
Şimdi sen adama bu dizlerle beraber bir ‘rüya’ satıyorsun, sattığın rüyada herkesin çok rahat bir şekilde yükselebileceği, herkesin müthiş derece de zengin olabileceği, her türlü imkana kavuşabileceği bir hayat “bende” diyorsun. Bu “bende” dediğin hayat herkes için caziptir. Ve karşılığında senin burada daha çok çalışıp, daha fazla emek sarf edip daha az imkana sahip olma durumun var. Sana gösterilen şey bu. Böyle bir durum karşılığında insanların bol imkanı olan, bol özgürlüğü olan çok daha kolay köşe dönebileceği yerlere gitme isteği son derece normal bir durum. Ki şu an ki televizyonda Yetenek Sizsiniz’den Pop Star’lara kadar adam sana az zamanda daha kolay yoldan şöhretin yolunu açıyor. Ciddi meblağlar da veriyor. Ciddi meblağlara kavuşamasan bile X, Y, Z firmalar seni ajanslarına alabilir, sana dizi teklifi yapabilirler. Bir gencin kendini sunabilme imkanı var.
Şimdi bir genç için kolay bir durum bu. Diğer taraftan üniversite okuyacak, dil öğrenecek, asgari ücretten 3 bin liraya kadarki bir maaş diliminde hayata talip olacak. Diğer taraftan şöhret olabilirsin. Neyle? Bir yeteneğini geliştirmekle. Neyle? Sesini iyi pazarlamakla. Neyle? Şunla, bunla… Şimdi, kolay yoldan para kazanabilme imkanı varsa adam niye bunu seçmesin. Ve bu özendiriliyor sürekli. Bu hem dizilerle özendiriliyor hem Batı tarzı filmlerle özendiriliyor hem de bu yarışmalarla özendiriliyor. Bunların hepsi bir çarkın parçaları. Sürekli 7/24 bir gence bu adapte edilirse, bu sunulursa adam ya bu topraklarda kısa yoldan köşe dönmeyi hedefler ya da bunu kolay yoldan yapabileceği yerleri hedefler.
Yıllar önce MTV adlı bir müzik kanalı vardı. Burada bir programa denk gelmiştim. Amerika’da meşhur bir rap starının evine gidiyorlardı. Klasik bir görüntüsü vardı: Şapkayı ters takan, boynunda kolyeleri olan bir rapçi. Televizyon bu rap starının bahçesine giriyordu. Bahçede bir Amerikan futbolu sahası var bir de ayrı bir oyun sahası var. İçeri giriyor salon apayrı, odalar apayrı; bilardo masaları, langırt masaları, atari makinaları, play station cihazları… Yatak odasında yatarken seyredeceği bir LCD bir de sağına döndüğünde seyredebileceği bir şey var ve diğer odalar… Bir gencin, normal bir gencin bunları istememesi bununla ilgili bir iştah duymaması anormal bir durum! Niye? Adam diyor ki sana; “Ben sesimle insanlara bunu sattım ve karşılığında da bu imkanları kavuştum”. Normal, vasat bir insan bunu izleyince demez mi “ben de bunlara sahip olayım”. Fıtraten var olan bir durum. İnsanoğlu tembelliğe meyyaldir. Kısa yoldan köşe dönme isteğine meyyaldir. Çok harcamaya, mal sahibi olmaya da meyyaldir. Şimdi bunların hepsi normal şeydir. Böyle bir sunumla böyle bir pazarlamayla gençliğin başka yerlere gitme isteği son derece normal.
"SANAL ALEM İNSANLARA YEPYENİ BİR DÜNYA İMKANI SUNUYOR"
Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
Sanal alemin bizim açımızdan, Genç Öncüler adına bu durumu tahlil ettiğimizde müspet tarafları da var menfi tarafları da var. Ama müspet tarafına göre menfi tarafları son derece fazla. Müspet tarafı nedir? İletişim, iletişim derken de bir önceki soru da anlatmaya çalıştığım iletişim değil. İnsan tanıma, mesajını iletebilme vs. bağlamlarında bir fonksiyonu var, yok değil. Amma velakin bu ne kadar bu amaçla kullanıyor sorusunu sorarsak bu amaçla çok da fazla kullanılmadığını görüyoruz. Peki nedir bu sanal alemde gençleri baş başa bırakan şey? Benim gördüğüm kadarıyla sanal alem yaşadığımız reel alemin haricinde insanlara yepyeni bir dünya imkanı sunuyor.
"YENİ DÜNYA, GENÇLERİN BÜTÜN REEL BAĞLARINI, KURGULARINI, HAYATA BAKIŞLARINI ETKİLİYOR"
Sanal alemin ne gibi imkanları var?
Bu dünyada kendiniz olmadan olabiliyorsunuz. Yani ben bu aleme girdiğimde İsmail Memiş değilim. X, Y, Z karakteri olabilirim. Bu karakter kendini fiziksel olarak tanımlayabilir, karşı tarafa anlatabilir. Bu karakter kendini dünya görüşü olarak apayrı bir görüşte anlatabilir. Kariyer olarak apayrı bir durumda anlatabilir. Ve ben reel, normal hayattaki bütün baskınlığımı, silikliğimi atıp orada açık, insanlara rahat söz yetiştiren bir tip olabilirim. Bir şizofren yapı ortaya çıkıyor. Ben aslında bastırdığım duygularımla orada yapayalnızım. Orada son derece rahatım. Bana kızan yok, bana çatan yok, bana sen kimsin diye soru sorsa o bulunduğum yeri bırakıp başka bir yere rahatlıkla geçebilirim. Bu sunulan ekstra yeni dünya, gençlerin bütün reel bağlarını, kurgularını, hayata bakışlarını hepsini etkiliyor.
Şimdi sen bir gence istediğin kişi ol, istediğin şeyi yap seni kimse sorgulamayacak, istediğin insana sataş, istediğin insanla istediğin ilişkileri kur; meşru, gayri meşru her türlü imkan senin önünde diye bir seçenek sunarsan ve bunu sınırsızlaştırırsan adam internet kafeye gömülür günlerini orada harap eder.
Biz Genç Öncüler olarak sanal medyayı evirip çevirip sürekli konu yapıyoruz zaten. Bundan iki yıl önce çıkarttığımız bir sayımızda internet kafeleri konu etmiştik. Meşhur internet kafelerin olduğu Kadıköy’de bir internet kafeye bir de Beşiktaş’taki kafeye gitmiştik. Buradaki kafeler 3-4 katlı, 70-80 tane ve hatta 100-200 tane bilgisayarın olduğu bir internet kafe. O zamanki arkadaşlarımızdan biri Kadıköy’e gidip oradaki arkadaşlarla bir röportaj yapmıştı. Çoğu liseli gençler. Ya okuldan kaçıp buraya geliyor ya da okuldan sonra buraya geliyorlar. Yarısı da öğlenden sonra okulu kırıp buraya geliyor. Ve saatlerce burada vakit geçiriyorlar. Saatlerini interaktif oyunlarla geçirebiliyorlar. Ve sonrasında çocuklarla konuşuyor arkadaş, diyor ki “Buradan çıktıktan sonra ne yapıyorsun?” Çocuk: “Yemek yiyip, tekrar bilgisayar başına oturuyorum, oyun oynuyorum.” Evde bilgisayarı olmayan yarının hayaliyle yaşıyor. Sabah olsa da okulu kırıp gitsem diye düşünüyor. Devamsızlığın sonuna kadar böyle yapıyor. Devamsızlık bitince akşam gidiyor, hafta sonu gidiyor.
Türkiye’de yakın zamana kadar özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların birçoğunun bugün çözülmüş durumda olduğunu görmekteyiz. Türkiye’de özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?
‘Özgürlük’ kendi içerisinde tartışılmaya muhtaç bir terim. Şu an yaşadığımız süreci eğer tanımlarsak post modern düşünce zihniyetindeki özgürlük ile bir Müslümanın özgürlük tanımı birbiriyle bağdaşan şeyler değil. Bizim Müslüman için ‘özgürlük’ kavramımız tevhitle mecburen bağdaşması gereken ve tevhide uyması gereken bir kavramdır.
Şu an gerek imam hatipler olsun gerek başörtüsü konusu olsun “sistem içinde normalleşme dönemi” var. Ama bu normalleşme bizim açımızdan çok müspet karşılanıp, “her şey bitti” manasına gelmez. Allah’ın dini tüm dünyaya ulaşıncaya kadar Müslümanın işi bitmez. Velhasıl kelam imam hatip okullarının açılmasını, başörtünün serbest olmasını da bir başarı olarak görmek bizi çok da avutacak durum değildir. Çünkü bu var olan sistemin kendi içerisinde bize açmaya çalıştığı aralıktır. Bu var olan Türkiye’deki sistemin bizi kabul ettiği, varlığımızı onayladığı, bizim değerlerimizle barışık hareket ettiği manasına gelmez. Bu sistem kurulduğundan beri bizim değerlerimizle çok ciddi savaş vermekte. Ve bizi yok sayan durumla karşı karşıyayız. Şu an sadece bize alan açmaya çalıştılar. O alan içerisinde varlık sürdürülmeye çalışılıyor. Hâlbuki Müslümanın özgürlük tanımı bu değil. Biz Allah’a kulluk ile tanımlanan kula kulluğun terk edildiği, yalnızca Allah’tan başka ilah tanınmayarak insanın özgür olacağına inanıyoruz. Bu bağlamda baktığımızda bizim özgürlük tanımımızla şu anki özgürlük tanımı arasında dağlar kadar fark var.
Sınırların olmadığı, herhangi bir kimliğin birbirine dayatılmadığı, kimliklerin birbirlerinin varlığını kabul edip, özgürlük alanlarını kabul edip, herkesin hoş görüyle yaşadığı bir durumu işaret ediyor post modern kurgu bize. Bu insanla ilişkili durumda söz konusu olabilecek bir durum değil. Müslüman için asla olabilecek bir şey değil. Çünkü bizim “Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker” diye bir mecburiyetimiz var. Tebliğ diye bir mecburiyetimiz var. Ve bunlarsız bir özgürlük tanımı bize uygun bir özgürlük tanımı olamaz. Özgürlüğün şu an uygulanabilirliğinden ziyade bence terim olarak bir kere anlamlandırılmaya ihtiyacı var.
"TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERİN EN BÜYÜK SORUNU İLETİŞİM KOPUKLUĞU"
Türkiye’deki gençlerin en büyük probleminin ne olduğunu düşünyorsunuz?
Türkiye’deki gençlerin en büyük problemi… Açık söylemek gerekirse şu an bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Sanal medyada bunu en çok körükleyen şey. Bunun nedeni de sanal medyayla birlikte yepyeni bir anlam dünyasının yepyeni bir yaşam dünyasının açılması. Burada iletişime ne anlam yüklediğimiz önemli. Bizim için iletişimden kastımız yüz yüze yapılan değer ve muhabbet, merhamet aktarımı. Bu da insanların bir arada merhamet temelli buluşmalarından ortaya çıkabilecek bir şey. Bunun karşısında duran en büyük faktör ise sanal medyadır.
Şu an da en büyük problem iletişimin olmaması. Niye? Çünkü Peygamber Efendimiz (sav)’in ashabına sürekli aktardığı bir şey var. Her sohbetin sonunda buyuruyor ki: “Burada olanlar burada olmayanlara aktarsın”. Böyle bir görev yüklüyor. Ben bu bilgiyi aldım, işim bitti mi hayır, bunu uygulayacağım. Ne yapacağım? Bunu aktaracağım. En yakınlarımdan başlayarak aktarmaya başlayacağım. Kimle, annemle; kimle, babamla; kimle, kardeşlerimle; kimle, akrabalarımla; kimle, kabilem, tanımadığım adamlarla… Bu seni mecburi olarak iletişime götürüyor. Ama yüz yüze iletişime, çıkarsız bir iletişime götürüyor. Bu sana Allah’ın yüklediği bir görev. Bu senin mesleki bir görevin değil. Kariyerinle alakalı bir görev değil. Allah’ın sana yüklediği bir görev. Bu olduğu anda insanlar arasındaki muhabbet ve muveddeh fazlalaşacaktır. Bu olmadığı zaman Allah bizi böyle yaratmış. Gözün göze temas etmesi lazım, kalbin kalbe temas etmesi lazım. Bu olmadığında her şey ciddi manada sunileşiyor. Şu andaki en büyük problemlerden bir tanesi sunileşmek.
"BÖYLE BİR PAZARLAMAYLA GENÇLİĞİN BAŞKA YERLERE GİTME İSTEĞİ SON DERECE NORMAL"
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkanı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar?
Bu ciddi manada uzun bir soru. Üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir şey. Bir, başta özendirme durumu vardır. Niye özendirme? Hollywood başlı başına bir sektör. Bu sektörün bir hedefi var. Hiçbir şey yapmasa bile kendi medeniyetini müthiş derecede müspet gösterme durumu var. Bu noktada Türkiye’de televizyonla alakalı geçmişe baktığımızda ne görüyoruz? Belki Türkiye televizyon tarihini en çok etkileyen dizilerden bir tanesi Dallas’tır. Bu Seksenler dizisinde de sürekli veriliyor o insanların Dallas’ı nasıl beklediği, nasıl seyrettiği… Şimdi Dallas’a baktığınızda müthiş bir fon müziğiyle beraber yüksek gökdelenlerden başlar Dallas filmi. Bu yüksek gökdelenlerin ardından uçsuz bucaksız enginlerdeki büyük iş makinalarıyla yapılan tarım faaliyetlerini anlatır. Normalde bir insanın, vasat yaşayan bir insanın bu binaları gördüğünde etkilenmemesi imkansız.
Siz her filmde Las Vegas’ın o ışıklı gazinolarını, müthiş tren ve metro ağlarını, herkese bir ‘Amerikan rüyası’nı, bir ‘Batı rüyasını’ verdiğinizde elbette bir insanın oralara gidip görme isteği fazlalaşır, o hayatı yaşama isteği de fazlalaşır.
Şimdi sen adama bu dizlerle beraber bir ‘rüya’ satıyorsun, sattığın rüyada herkesin çok rahat bir şekilde yükselebileceği, herkesin müthiş derece de zengin olabileceği, her türlü imkana kavuşabileceği bir hayat “bende” diyorsun. Bu “bende” dediğin hayat herkes için caziptir. Ve karşılığında senin burada daha çok çalışıp, daha fazla emek sarf edip daha az imkana sahip olma durumun var. Sana gösterilen şey bu. Böyle bir durum karşılığında insanların bol imkanı olan, bol özgürlüğü olan çok daha kolay köşe dönebileceği yerlere gitme isteği son derece normal bir durum. Ki şu an ki televizyonda Yetenek Sizsiniz’den Pop Star’lara kadar adam sana az zamanda daha kolay yoldan şöhretin yolunu açıyor. Ciddi meblağlar da veriyor. Ciddi meblağlara kavuşamasan bile X, Y, Z firmalar seni ajanslarına alabilir, sana dizi teklifi yapabilirler. Bir gencin kendini sunabilme imkanı var.
Şimdi bir genç için kolay bir durum bu. Diğer taraftan üniversite okuyacak, dil öğrenecek, asgari ücretten 3 bin liraya kadarki bir maaş diliminde hayata talip olacak. Diğer taraftan şöhret olabilirsin. Neyle? Bir yeteneğini geliştirmekle. Neyle? Sesini iyi pazarlamakla. Neyle? Şunla, bunla… Şimdi, kolay yoldan para kazanabilme imkanı varsa adam niye bunu seçmesin. Ve bu özendiriliyor sürekli. Bu hem dizilerle özendiriliyor hem Batı tarzı filmlerle özendiriliyor hem de bu yarışmalarla özendiriliyor. Bunların hepsi bir çarkın parçaları. Sürekli 7/24 bir gence bu adapte edilirse, bu sunulursa adam ya bu topraklarda kısa yoldan köşe dönmeyi hedefler ya da bunu kolay yoldan yapabileceği yerleri hedefler.
Yıllar önce MTV adlı bir müzik kanalı vardı. Burada bir programa denk gelmiştim. Amerika’da meşhur bir rap starının evine gidiyorlardı. Klasik bir görüntüsü vardı: Şapkayı ters takan, boynunda kolyeleri olan bir rapçi. Televizyon bu rap starının bahçesine giriyordu. Bahçede bir Amerikan futbolu sahası var bir de ayrı bir oyun sahası var. İçeri giriyor salon apayrı, odalar apayrı; bilardo masaları, langırt masaları, atari makinaları, play station cihazları… Yatak odasında yatarken seyredeceği bir LCD bir de sağına döndüğünde seyredebileceği bir şey var ve diğer odalar… Bir gencin, normal bir gencin bunları istememesi bununla ilgili bir iştah duymaması anormal bir durum! Niye? Adam diyor ki sana; “Ben sesimle insanlara bunu sattım ve karşılığında da bu imkanları kavuştum”. Normal, vasat bir insan bunu izleyince demez mi “ben de bunlara sahip olayım”. Fıtraten var olan bir durum. İnsanoğlu tembelliğe meyyaldir. Kısa yoldan köşe dönme isteğine meyyaldir. Çok harcamaya, mal sahibi olmaya da meyyaldir. Şimdi bunların hepsi normal şeydir. Böyle bir sunumla böyle bir pazarlamayla gençliğin başka yerlere gitme isteği son derece normal.
"SANAL ALEM İNSANLARA YEPYENİ BİR DÜNYA İMKANI SUNUYOR"
Bugünkü gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
Sanal alemin bizim açımızdan, Genç Öncüler adına bu durumu tahlil ettiğimizde müspet tarafları da var menfi tarafları da var. Ama müspet tarafına göre menfi tarafları son derece fazla. Müspet tarafı nedir? İletişim, iletişim derken de bir önceki soru da anlatmaya çalıştığım iletişim değil. İnsan tanıma, mesajını iletebilme vs. bağlamlarında bir fonksiyonu var, yok değil. Amma velakin bu ne kadar bu amaçla kullanıyor sorusunu sorarsak bu amaçla çok da fazla kullanılmadığını görüyoruz. Peki nedir bu sanal alemde gençleri baş başa bırakan şey? Benim gördüğüm kadarıyla sanal alem yaşadığımız reel alemin haricinde insanlara yepyeni bir dünya imkanı sunuyor.
"YENİ DÜNYA, GENÇLERİN BÜTÜN REEL BAĞLARINI, KURGULARINI, HAYATA BAKIŞLARINI ETKİLİYOR"
Sanal alemin ne gibi imkanları var?
Bu dünyada kendiniz olmadan olabiliyorsunuz. Yani ben bu aleme girdiğimde İsmail Memiş değilim. X, Y, Z karakteri olabilirim. Bu karakter kendini fiziksel olarak tanımlayabilir, karşı tarafa anlatabilir. Bu karakter kendini dünya görüşü olarak apayrı bir görüşte anlatabilir. Kariyer olarak apayrı bir durumda anlatabilir. Ve ben reel, normal hayattaki bütün baskınlığımı, silikliğimi atıp orada açık, insanlara rahat söz yetiştiren bir tip olabilirim. Bir şizofren yapı ortaya çıkıyor. Ben aslında bastırdığım duygularımla orada yapayalnızım. Orada son derece rahatım. Bana kızan yok, bana çatan yok, bana sen kimsin diye soru sorsa o bulunduğum yeri bırakıp başka bir yere rahatlıkla geçebilirim. Bu sunulan ekstra yeni dünya, gençlerin bütün reel bağlarını, kurgularını, hayata bakışlarını hepsini etkiliyor.
Şimdi sen bir gence istediğin kişi ol, istediğin şeyi yap seni kimse sorgulamayacak, istediğin insana sataş, istediğin insanla istediğin ilişkileri kur; meşru, gayri meşru her türlü imkan senin önünde diye bir seçenek sunarsan ve bunu sınırsızlaştırırsan adam internet kafeye gömülür günlerini orada harap eder.
Biz Genç Öncüler olarak sanal medyayı evirip çevirip sürekli konu yapıyoruz zaten. Bundan iki yıl önce çıkarttığımız bir sayımızda internet kafeleri konu etmiştik. Meşhur internet kafelerin olduğu Kadıköy’de bir internet kafeye bir de Beşiktaş’taki kafeye gitmiştik. Buradaki kafeler 3-4 katlı, 70-80 tane ve hatta 100-200 tane bilgisayarın olduğu bir internet kafe. O zamanki arkadaşlarımızdan biri Kadıköy’e gidip oradaki arkadaşlarla bir röportaj yapmıştı. Çoğu liseli gençler. Ya okuldan kaçıp buraya geliyor ya da okuldan sonra buraya geliyorlar. Yarısı da öğlenden sonra okulu kırıp buraya geliyor. Ve saatlerce burada vakit geçiriyorlar. Saatlerini interaktif oyunlarla geçirebiliyorlar. Ve sonrasında çocuklarla konuşuyor arkadaş, diyor ki “Buradan çıktıktan sonra ne yapıyorsun?” Çocuk: “Yemek yiyip, tekrar bilgisayar başına oturuyorum, oyun oynuyorum.” Evde bilgisayarı olmayan yarının hayaliyle yaşıyor. Sabah olsa da okulu kırıp gitsem diye düşünüyor. Devamsızlığın sonuna kadar böyle yapıyor. Devamsızlık bitince akşam gidiyor, hafta sonu gidiyor.
Bir gün elektrikler tümden kesilirse ne
olacak?
İşte mesele bu! Para bulunca gidiyor, para durumu da var tabi. Şimdi harçlığından yemiyor gidiyor internet kafeye. Şimdi internet kafeler ilk defa ortaya çıktığında, mantar gibi çoğalmaya başladığı dönemde bir internet kafede çalışan arkadaşla konuşuyoruz. “Abi sabah adam geliyor biz açınca dükkanı. Hatta kapıda bekliyor. Açınca oturuyor, burada yiyip, içiyor. Af edersiniz sadece ihtiyaçları için kalkıyor” diyor. “Oturuyor, biz kapatırken de çıkıyor”. Günlerini böyle geçiren insanlar var. Bu bize şunu gösteriyor ki burası bambaşka bir alem. Ve bu alemde istediğin kişisin sen. İstediğin şekilde yaşama imkanına sahipsin.
İşte mesele bu! Para bulunca gidiyor, para durumu da var tabi. Şimdi harçlığından yemiyor gidiyor internet kafeye. Şimdi internet kafeler ilk defa ortaya çıktığında, mantar gibi çoğalmaya başladığı dönemde bir internet kafede çalışan arkadaşla konuşuyoruz. “Abi sabah adam geliyor biz açınca dükkanı. Hatta kapıda bekliyor. Açınca oturuyor, burada yiyip, içiyor. Af edersiniz sadece ihtiyaçları için kalkıyor” diyor. “Oturuyor, biz kapatırken de çıkıyor”. Günlerini böyle geçiren insanlar var. Bu bize şunu gösteriyor ki burası bambaşka bir alem. Ve bu alemde istediğin kişisin sen. İstediğin şekilde yaşama imkanına sahipsin.
"NORMALDE SEN BİR YERİN KRALI
OLAMAZSIN AMA BURADA ORDULARIN OLABİLİYOR"
İnternette kendi kurallarımızı koyamaz mıyız?
Kendi kurallarını koyabilirsin. Bu tamamıyla kötü manasında söylemiyorum. Burada bilmemiz gereken bir şey var: Burada sosyal ilişkiler, reel ilişkiler hayattaki yüz yüze olan irtibatlarla beraber, paralel giderse anlamlı bir durum. Böyle olmadığı müddetçe çocuğun da evde anne ve babasıyla irtibatı olmuyor. Anne, baba akraba, komşu ziyaretine gidiyor mu? Gitmiyor. Gittiklerinde de muhabbetleri bu. Gençleri dinliyorum, ellemesen saatlerce oynadıkları oyundan bahsediyorlar. Gündemi oyunlar olan bir dünya gençle karşı karşıyayız.
İnternette kendi kurallarımızı koyamaz mıyız?
Kendi kurallarını koyabilirsin. Bu tamamıyla kötü manasında söylemiyorum. Burada bilmemiz gereken bir şey var: Burada sosyal ilişkiler, reel ilişkiler hayattaki yüz yüze olan irtibatlarla beraber, paralel giderse anlamlı bir durum. Böyle olmadığı müddetçe çocuğun da evde anne ve babasıyla irtibatı olmuyor. Anne, baba akraba, komşu ziyaretine gidiyor mu? Gitmiyor. Gittiklerinde de muhabbetleri bu. Gençleri dinliyorum, ellemesen saatlerce oynadıkları oyundan bahsediyorlar. Gündemi oyunlar olan bir dünya gençle karşı karşıyayız.
Bir arkadaşla konuşuyoruz. Oynadığı oyun evdeki bilgisayarımda kurulu, iş yerimdeki bilgisayarımda kurulu, akıllı cep telefonumda da kurulu. Diyor ki: “Gece kalkıyorum oyunu kuruyorum, yatıyorum. Toplantı da orada, burada tuvalet diye çıkıp oyunu oynayıp geri geliyorum” diyor. Yıllarca bu oyunlara takılan insanlar var. Şimdi bu sana öyle bir imkan sunuyor ki bir insanın içindeki bütün istekleri menfi, müspet bütün imkanları tatmin imkanı sunuyor sana. Normalde sen kalkıp bir yerin kralı olamazsın ama burada senin orduların olabiliyor.
Bizimle nasıl oyun oynuyorlar?!..
Evet. Öyle bir imkan ki senin fıtratına senin isteklerine sürekli müdahale eden durumla karşı karşıyayız. Kaptırdığın andan itibaren gidiyorsun. Bambaşka bir alemin içerisindesin. Bu alemin içerisinde adamın akrabalık ilişkisi kurmasına gerek yok, arkadaş ilişkisi içinde olmasına ihtiyacı yok, dostluğa ihtiyacı yok. Aynı kendisi gibi bir dünya insan var ortalıkta.
Evet. Öyle bir imkan ki senin fıtratına senin isteklerine sürekli müdahale eden durumla karşı karşıyayız. Kaptırdığın andan itibaren gidiyorsun. Bambaşka bir alemin içerisindesin. Bu alemin içerisinde adamın akrabalık ilişkisi kurmasına gerek yok, arkadaş ilişkisi içinde olmasına ihtiyacı yok, dostluğa ihtiyacı yok. Aynı kendisi gibi bir dünya insan var ortalıkta.
"ŞİMDİ BÜTÜN SOHBETLERİ ONLİNE
DİNLEYİP, İZLEYEBİLİYORSUN"
Sanal dünya üzerinden devam edelim… Sanal
dünyanın nimetlerinden biri de gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade
etmelerinde aracı olması. Hatta son dönemde ‘Arap Baharı’yla sosyal medya
üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların, devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal
medyayla ilgili ne düşünüyorsunuz? Gençler özellikle Facebook ve Twitter’da
başka bir dünyada yaşıyor gibi… Bu dünya nereye gidiyor sizce?
Şimdi bizim Genç Öncüler sitemiz var. Buraya kaç kişi giriyor diye sorsanız sayılıdır, çok az kişi giriyor. Merak eden girer. Ama Facebook ve Twitter adresinden binlerce insana ulaşabiliyorsunuz. Ama orada daha çok şuna dikkat etmeye çalışıyoruz: Duyuru amaçlı kullanıyoruz. Genç Öncüler’in şu tarihte, şurada, şöyle bir programı var. Genç Öncüler şöyle düşünüyor, buraya gidiyor, şunu yapıyor vs. tarzında. Çünkü hiçbir ilişki yüz yüze ilişki biçimini geçmemeli. Bu önemli bir durum. Elbette ki sen burada Pakistan’lı kardeşinle görüşebiliyorsun burada. Bu çok önemli bir durum. Dünyanın birçok yerindeki birçok insanla irtibata geçebilirsiniz. Bununla alakalı hiçbir sıkıntı yok. İnternetin imkanları –şu ana kadar hep negatif yönlerini saydık da- müspette birçok imkanı var. Oturup şu an geleneğin bütün mirasına sahip olabileceğin bir durum var. İstediğin kitabı, istediğin bilgiye çok rahat bir şekilde ulaşabilirsin. Eskiden bir alimden bir hocadan bir şey öğrenebilmen için sohbete gitmen gerekirken şimdi bütün sohbetlerini online dinleyip, izleyebiliyorsun. Birçok imkan var karşımızda.
Müspet yönleri olduğunu söylemiştim ama menfi yönleri o kadar fazla ki maalesef!.. Ve sanal alem sosyal medyayla, sinemayla ve yazılı basınla beraber tanımlanması gereken bir durum. Tek başına olan bir şey değil bu. Hepsi birbiriyle iç içe bir durum bu. Hepsi birbiriyle kovalent bağ içinde. Hepsinin bir ilişkisi var, birbiriyle bağı var. Yani sinemada başlı başına incelenmesi, tanımlanması gereken bir durum. Tek tek aldığımızda tekrar başka başka problemleri karşımıza çıkartıyor.
Şimdi bizim Genç Öncüler sitemiz var. Buraya kaç kişi giriyor diye sorsanız sayılıdır, çok az kişi giriyor. Merak eden girer. Ama Facebook ve Twitter adresinden binlerce insana ulaşabiliyorsunuz. Ama orada daha çok şuna dikkat etmeye çalışıyoruz: Duyuru amaçlı kullanıyoruz. Genç Öncüler’in şu tarihte, şurada, şöyle bir programı var. Genç Öncüler şöyle düşünüyor, buraya gidiyor, şunu yapıyor vs. tarzında. Çünkü hiçbir ilişki yüz yüze ilişki biçimini geçmemeli. Bu önemli bir durum. Elbette ki sen burada Pakistan’lı kardeşinle görüşebiliyorsun burada. Bu çok önemli bir durum. Dünyanın birçok yerindeki birçok insanla irtibata geçebilirsiniz. Bununla alakalı hiçbir sıkıntı yok. İnternetin imkanları –şu ana kadar hep negatif yönlerini saydık da- müspette birçok imkanı var. Oturup şu an geleneğin bütün mirasına sahip olabileceğin bir durum var. İstediğin kitabı, istediğin bilgiye çok rahat bir şekilde ulaşabilirsin. Eskiden bir alimden bir hocadan bir şey öğrenebilmen için sohbete gitmen gerekirken şimdi bütün sohbetlerini online dinleyip, izleyebiliyorsun. Birçok imkan var karşımızda.
Müspet yönleri olduğunu söylemiştim ama menfi yönleri o kadar fazla ki maalesef!.. Ve sanal alem sosyal medyayla, sinemayla ve yazılı basınla beraber tanımlanması gereken bir durum. Tek başına olan bir şey değil bu. Hepsi birbiriyle iç içe bir durum bu. Hepsi birbiriyle kovalent bağ içinde. Hepsinin bir ilişkisi var, birbiriyle bağı var. Yani sinemada başlı başına incelenmesi, tanımlanması gereken bir durum. Tek tek aldığımızda tekrar başka başka problemleri karşımıza çıkartıyor.
"DEVRİM DEDİĞİMİZ ŞEYİN ALTINI
FACEBOOK’LA DOLDURAMAZSIN"
‘Arap Baharı’yla ilgili…
Şimdi devrimlerden bahsettik. Bir ‘Arap Baharı’nın Facebook’la başlaması söz konusu. Açıkça söylemek gerekirse altı dolmamış bir devrimin de olması bir şey ifade etmiyor. Devrim yapabilirsin, sloganlar etrafında insanları bir araya getirebilirsin. Bu küçümesenecek bir şey diye söylemiyorum. Tahrir Meydanı’nda milyonları bir araya getirmek kolay değil. Ama devrim dediğimiz şeyin altını Facebook’la dolduramazsın. Bu önemli. İnsanları bir şeyi yıkmaya veya bir şeyleri inşa etmeye çağırmada anlamlıdır. Ama bir şeyi yıktığında yerine koyacağın düzgün bir şey yok ise onu yıkmak da çok önemli bir şey değildir. Yani Kur’an’ı Kerim “La” diyerek başlar. Din “La” diyerek başlar. Bir şeyi yıkarsın ama ardından neyi inşa edeceğin gelir. Reddet ve “İlahe illallah” inşa et. Tevhidi inşa et. Şimdi bir rejimi yıkarken o rejimin altında iyi örgütlenmiş insanları müspete yönlendirecek bir kadro yok ise orayı, o ülkeyi sömürmek isteyen insanları açık vaziyete de getiriyorsun. Bu da önemli bir durum.
Her ne olursa olsun şu anda başımızdaki illetten daha iyidir diye söyleyebilir insanlar. Bunda da büyük bir haklılık payına sahipler. Ama bu şunu da beraberinde getiriyor: Her ülkenin gençlerinin her ne kadar kendi kariyerlerine yatırım yaparken ümmet adına da ciddi dertlerinin olması, ümmeti bir yerden bir yere götürebilecek gayret, basirete ve ferasete sahip olması gerektiğini de getiriyor karşımıza. Şu an Müslümanlar olarak dünyayı iyi kuşatmamız gerekiyor. Ve insanları evirip çevirecek iyi bir kadron yoksa bir ülkede bir rejimin değişmesi menfi birçok şeye de sebebiyet verebilir. Bunları görmemiz gerekiyor. Şu an Mısır’da İhvan-ı Müslimin geldi bu güzel bir gelişme. İnşallah başarıyla üstesinden gelirler. Allah daha çok önlerini açar. Fakat diğer yerlere baktığımızda aynı şeyle karşı karşıya mıyız?
‘Arap Baharı’yla ilgili…
Şimdi devrimlerden bahsettik. Bir ‘Arap Baharı’nın Facebook’la başlaması söz konusu. Açıkça söylemek gerekirse altı dolmamış bir devrimin de olması bir şey ifade etmiyor. Devrim yapabilirsin, sloganlar etrafında insanları bir araya getirebilirsin. Bu küçümesenecek bir şey diye söylemiyorum. Tahrir Meydanı’nda milyonları bir araya getirmek kolay değil. Ama devrim dediğimiz şeyin altını Facebook’la dolduramazsın. Bu önemli. İnsanları bir şeyi yıkmaya veya bir şeyleri inşa etmeye çağırmada anlamlıdır. Ama bir şeyi yıktığında yerine koyacağın düzgün bir şey yok ise onu yıkmak da çok önemli bir şey değildir. Yani Kur’an’ı Kerim “La” diyerek başlar. Din “La” diyerek başlar. Bir şeyi yıkarsın ama ardından neyi inşa edeceğin gelir. Reddet ve “İlahe illallah” inşa et. Tevhidi inşa et. Şimdi bir rejimi yıkarken o rejimin altında iyi örgütlenmiş insanları müspete yönlendirecek bir kadro yok ise orayı, o ülkeyi sömürmek isteyen insanları açık vaziyete de getiriyorsun. Bu da önemli bir durum.
Her ne olursa olsun şu anda başımızdaki illetten daha iyidir diye söyleyebilir insanlar. Bunda da büyük bir haklılık payına sahipler. Ama bu şunu da beraberinde getiriyor: Her ülkenin gençlerinin her ne kadar kendi kariyerlerine yatırım yaparken ümmet adına da ciddi dertlerinin olması, ümmeti bir yerden bir yere götürebilecek gayret, basirete ve ferasete sahip olması gerektiğini de getiriyor karşımıza. Şu an Müslümanlar olarak dünyayı iyi kuşatmamız gerekiyor. Ve insanları evirip çevirecek iyi bir kadron yoksa bir ülkede bir rejimin değişmesi menfi birçok şeye de sebebiyet verebilir. Bunları görmemiz gerekiyor. Şu an Mısır’da İhvan-ı Müslimin geldi bu güzel bir gelişme. İnşallah başarıyla üstesinden gelirler. Allah daha çok önlerini açar. Fakat diğer yerlere baktığımızda aynı şeyle karşı karşıya mıyız?
"TEKNOLOJİYİ KULLANAN İNSANLARI
EĞİTMEMİZ LAZIM"
Sorularıma teknoloji bağlamında devam
ediyorum...
Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Ya da gençler bu teknolojiyle nereye gidiyor?
Şu an da kullandığımız teknoloji tamamıyla devraldığımız bir teknoloji. Bu teknoloji konusunda Pınar Yayınları'ndan Arnold Joseph Toynbee’nin "Doğu, Batı ve İslam" diye ufak, ince bir kitabı var. Okumasını herkese tavsiye ediyorum. Toynbee orada diyor ki; şimdi diyor insanlar şunu öngörür: “Bir medeniyete bak, teknolojisini al, teknolojisini uygula ve kurtul diye bir mantıkları vardır. Teknoloji bir mantar gibidir ve bulunduğu ortamda yetişir. Bulunduğu ortam içerisinde bulunduğu o bünyede o mantar kendi bulunduğu zehiri serketmeye bilir. Niye? Kendi bünyesindeki mantar o bünyeyle bağlantılıdır. Ve o bünyenin ona karşı bağışıklık sistemi vardır. O kendi içerisinde büyüttüğü mantarı o bünye tanımlar, kendisi anlamlandırır, zehrini hesap eder, ona göre büyütür. Sen o mantarı o bünyeden kopartıp buna yetişme ortamı tam tersi olduğunda o mantar senin bütün bünyeni temizleyebilir.” Bu çok önemli bir tespittir. Bunu gördükten sonra -öncesinde benim de kafam da soru işaretleri vardı- kafamda şimdi oturdu. Ama karşı çıktığımız birçok şeyi bugün teknolojiyle karşılıyoruz eee o ne olacak şimdi? Şimdi burada hep o bahsettiğimiz toplumu evirip çevirecek münevverler topluluğuna ihtiyacımız var. Münevverler topluluğu Kur’an’ı Kerim’in zikrettiği, zikir ehli dediği hem vahyi iyi bilen hem dünyayı iyi tanımlayıp insanı ıskalamayan bir birikime sahip olması gerekiyor bu birlikteliğin. Bu birliktelik tarafından düzgün bir biçimde anlamlandırılan bir teknolojiyi hesaba katmamız lazım. Bu elbette ki tamamıyla mümkün olacak bir durum değil. Teknoloji alıp başını gitmiş. Kullanan arkadaşlara vs. baktığımızda… Şu an her şeyi bitirip tekrar tanımlayacak bir durumumuz yok. Peki ne yapmamız lazım? Bu teknolojiyi kullanan insanları eğitmemiz lazım.
Genç arkadaşlarla konuşuyoruz. İnternete hepimiz giriyoruz. Facebook’u ve Twitter’ı hepimiz kullanıyoruz. Bunu kullanmayalım demenin ne kadar afaki bir şey olduğunu biliyorum, onun için böyle bir cümle kullanmıyorum. Dedim ki Facebook’ta 100 arkadaşınla mı görüştün tamam, o kadar şey konuştuktan sonra git annenle iki cümle kur. Git babanla bir muhabbet çevir, es geçme. Yani bu seni kuşatmasın. Kullan ama bilinçli birey olarak kullan. Yeri gelince o düğmeye basıp o düğmeyi kapatabilmek lazım. Bu asla ve kat’a seni namazlarından alı koymamalı. İki, seni Kur’an okumaktan alı koymamalı. Üç, anne ve babanla, akrabalarınla, arkadaşlarınla ilişkilerinden alı koymamalı. Bu olduğu takdirde bu sana faydalıdır. Onun için teknolojiden ziyade onu kullanacak insanlar önemli.
Teknolojiden ziyade teknolojiyi kullanılacak insanların daha önemli olduğunu belirtmek isterim. Yani bir arabanın ne kadar iyi özelliklere sahip olduğu sadece kullanıcısı için önemlidir fakat o arabanın sürücüsü iyi değilse bu teknoloji yi kullanmak bizim için önemli değildir.
"İNFAK EDEN MÜSLÜMAN GENÇLER HAYALİMİZ"
Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?
Bu dediğim her şeyi hesaba kattığımızda Rabbiyle ilişkisi düzgün olan… Burada en formülüze edilmiş durum Fâtır Suresi 27. ayeti kerimdedir: “Gerçekten Rabbinin kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızkı gizli ve açık infak eden insanlar”diyor Allahüteala. “Kaybetmeyeceklerdir bu ticareti elbette ki umacaklardır” diyor. “Kaybedilmeyen ticaret elbette ki bunlaradır” diyor.
Onun için hayatının merkezinde Kur’an olan ve Rabbinden gelen o mektupları anladığı dilde alıp okuyan, namazını kılan ve hem maddi imkanlarını hem de manevi imkanlarını –burada bir tebessümü de infak olarak görmemiz lazım, burada muhabbeti de infak olarak görmemiz lazım- infak eden Müslüman gençler hayalimiz. Böyle bir Türkiye hayalimiz, böyle bir dünya hayalimiz var. Allah inşallah bu hayallerimizi nasip eder.
Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik” olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi, kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye götürüyor? Ya da gençler bu teknolojiyle nereye gidiyor?
Şu an da kullandığımız teknoloji tamamıyla devraldığımız bir teknoloji. Bu teknoloji konusunda Pınar Yayınları'ndan Arnold Joseph Toynbee’nin "Doğu, Batı ve İslam" diye ufak, ince bir kitabı var. Okumasını herkese tavsiye ediyorum. Toynbee orada diyor ki; şimdi diyor insanlar şunu öngörür: “Bir medeniyete bak, teknolojisini al, teknolojisini uygula ve kurtul diye bir mantıkları vardır. Teknoloji bir mantar gibidir ve bulunduğu ortamda yetişir. Bulunduğu ortam içerisinde bulunduğu o bünyede o mantar kendi bulunduğu zehiri serketmeye bilir. Niye? Kendi bünyesindeki mantar o bünyeyle bağlantılıdır. Ve o bünyenin ona karşı bağışıklık sistemi vardır. O kendi içerisinde büyüttüğü mantarı o bünye tanımlar, kendisi anlamlandırır, zehrini hesap eder, ona göre büyütür. Sen o mantarı o bünyeden kopartıp buna yetişme ortamı tam tersi olduğunda o mantar senin bütün bünyeni temizleyebilir.” Bu çok önemli bir tespittir. Bunu gördükten sonra -öncesinde benim de kafam da soru işaretleri vardı- kafamda şimdi oturdu. Ama karşı çıktığımız birçok şeyi bugün teknolojiyle karşılıyoruz eee o ne olacak şimdi? Şimdi burada hep o bahsettiğimiz toplumu evirip çevirecek münevverler topluluğuna ihtiyacımız var. Münevverler topluluğu Kur’an’ı Kerim’in zikrettiği, zikir ehli dediği hem vahyi iyi bilen hem dünyayı iyi tanımlayıp insanı ıskalamayan bir birikime sahip olması gerekiyor bu birlikteliğin. Bu birliktelik tarafından düzgün bir biçimde anlamlandırılan bir teknolojiyi hesaba katmamız lazım. Bu elbette ki tamamıyla mümkün olacak bir durum değil. Teknoloji alıp başını gitmiş. Kullanan arkadaşlara vs. baktığımızda… Şu an her şeyi bitirip tekrar tanımlayacak bir durumumuz yok. Peki ne yapmamız lazım? Bu teknolojiyi kullanan insanları eğitmemiz lazım.
Genç arkadaşlarla konuşuyoruz. İnternete hepimiz giriyoruz. Facebook’u ve Twitter’ı hepimiz kullanıyoruz. Bunu kullanmayalım demenin ne kadar afaki bir şey olduğunu biliyorum, onun için böyle bir cümle kullanmıyorum. Dedim ki Facebook’ta 100 arkadaşınla mı görüştün tamam, o kadar şey konuştuktan sonra git annenle iki cümle kur. Git babanla bir muhabbet çevir, es geçme. Yani bu seni kuşatmasın. Kullan ama bilinçli birey olarak kullan. Yeri gelince o düğmeye basıp o düğmeyi kapatabilmek lazım. Bu asla ve kat’a seni namazlarından alı koymamalı. İki, seni Kur’an okumaktan alı koymamalı. Üç, anne ve babanla, akrabalarınla, arkadaşlarınla ilişkilerinden alı koymamalı. Bu olduğu takdirde bu sana faydalıdır. Onun için teknolojiden ziyade onu kullanacak insanlar önemli.
Teknolojiden ziyade teknolojiyi kullanılacak insanların daha önemli olduğunu belirtmek isterim. Yani bir arabanın ne kadar iyi özelliklere sahip olduğu sadece kullanıcısı için önemlidir fakat o arabanın sürücüsü iyi değilse bu teknoloji yi kullanmak bizim için önemli değildir.
"İNFAK EDEN MÜSLÜMAN GENÇLER HAYALİMİZ"
Türkiye’yi gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?
Bu dediğim her şeyi hesaba kattığımızda Rabbiyle ilişkisi düzgün olan… Burada en formülüze edilmiş durum Fâtır Suresi 27. ayeti kerimdedir: “Gerçekten Rabbinin kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızkı gizli ve açık infak eden insanlar”diyor Allahüteala. “Kaybetmeyeceklerdir bu ticareti elbette ki umacaklardır” diyor. “Kaybedilmeyen ticaret elbette ki bunlaradır” diyor.
Onun için hayatının merkezinde Kur’an olan ve Rabbinden gelen o mektupları anladığı dilde alıp okuyan, namazını kılan ve hem maddi imkanlarını hem de manevi imkanlarını –burada bir tebessümü de infak olarak görmemiz lazım, burada muhabbeti de infak olarak görmemiz lazım- infak eden Müslüman gençler hayalimiz. Böyle bir Türkiye hayalimiz, böyle bir dünya hayalimiz var. Allah inşallah bu hayallerimizi nasip eder.
Ayrıntılı Bilgi İçin: www.genconculer.com
Facebook: https://www.facebook.com/genconculergenclikhareketi
Twitter: https://twitter.com/GencOnculer
Facebook: https://www.facebook.com/genconculergenclikhareketi
Twitter: https://twitter.com/GencOnculer
