GENÇ MÜSİAD
(MÜSTAKİL SANAYİCİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ
GENÇLİK KURULU)
Müstakil Sanayi ve İşadamları Derneği
(MÜSİAD)’nin hem kendisini hem iş dünyasını hem de ülkesini ve coğrafyasını
garanti altına alma amacıyla 2002 yılında kurduğu Genç MÜSİAD, bugün
Türkiye’de 31 şubedeki teşkilatı ve 2 bin 200’ü aşkın üyesiyle Türkiye’nin en
etkili gençlik sivil toplum kuruluşlarından biri durumunda.
Genç MÜSİAD, üniversite öğrencilerinin, akademisyenlerin,
çoğunlukla girişimci iş adamlarının veya ailelerinin yeni nesil yöneticilerinin
oluşturduğu bir organizasyon. Geleceğin işadamlarını ve
MÜSİAD yöneticilerini yetiştirmek, onları hayata hazırlamak amacıyla
sahip olduğu değerleri ve tecrübeleri gençlerle paylaşıyor, hem ulusal hem de
uluslararası anlamda faaliyetler yürütüyorlar.
Millî, manevi değerler ışığında, ahlaklı, duruş sahibi, geleneklerine bağlı ve geleceğe yön verecek kuşakların yetişmesi amacıyla genç girişimcilerin yetişmesi vizyonuyla çalışmalarını sürdürüyor.
Millî, manevi değerler ışığında, ahlaklı, duruş sahibi, geleneklerine bağlı ve geleceğe yön verecek kuşakların yetişmesi amacıyla genç girişimcilerin yetişmesi vizyonuyla çalışmalarını sürdürüyor.
Genç MÜSİAD’ın yaptığı çalışmaları ve
Türkiye’de gençliği Genç MÜSİAD Başkanı Faruk Akbal Bey’le konuştuk.
"BİZİM EN BÜYÜK AMACIMIZ GENÇLERE
CESARET AŞILAMAK"
Öncelikle bize Genç MÜSİAD’ı anlatır
mısınız? Hangi amaçla ne zaman kuruldunuz? Neler yapıyorsunuz?
Şimdi tabi Genç MÜSİAD’dan bahsetmeden önce MÜSİAD’ı’ı
ele almak lazım. MÜSİAD, 1990 yılında bundan 23 sene önce yine bu milletin
sinesinden çıkmış azimli, inançlı, kararlı iş adamlarının oluşturduğu bir sivil
toplum kuruluşu. Aslında bir başkaldırıydı bu Çünkü Anadolu sermayesine emek
veren insanların temsiliyetine bir imkan sağlamıştır bu.
Tabi bugün baktığımızda MÜSAİD, bugüne kadar gerek
yüzlerce raporlarıyla gerek ilgili kurumlarının iş bilgisi ile her zaman
ülkemizi beslemiştir. 2002 yılında ise Genç MÜSİAD’ı kurma kararı almıştır.
Neden? Çünkü, “gençleşemeyen kurum dinamizmini kaybeder” Sabahattin Zaim
hocamızın deyimiyle. Genç MÜSİAD’ı kurarken MÜSİAD, hem kendisini hem iş
dünyasını hem coğrafyasını, ülkesini garanti altına alıyor aslında. Geleceği
ipotek altına alıyor. Çok pozitif ve hayati bir karar alıyor 2002 yılında. Genç
MÜSİAD’ı kurma projesi bu zamana kadar yapılmış, istikbali yaşatan en önemli
tohum olarak görüyoruz. Bu anlamda 2002 yılında kurulan Genç MÜSİAD, bugün
Türkiye’de 31 şubede teşkilatlanmış, 2 bin 200’ü aşkın üyesiyle Almanya’daki
teşkilatları ve şubesiyle faaliyet gösteren Türkiye’nin en etkili gençlik sivil
toplum kuruluşlarından biri haline gelmiştir.
Peki Genç MÜSİAD neler yapıyor? Yaptığınız
çalışmaları anlatır mısınız?
Genç MÜSİAD, 18-30 yaş arası gençlerin oluşturduğu bir
organizasyon. Genç MÜSİAD üye profili üzerinden gidecek olursak üniversite
öğrencilerinin, akademisyenlerin, yer yer profesyonellerin ama çoğunlukla
girişimci iş adamlarının veya ailelerinin yeni nesil yöneticilerinin
oluşturduğu bir organizasyon. Asıl amacı girişimciliği aşılamak. Bizim en büyük
amacımız gençlere cesaret aşılamak aslında. Gençleri cesaretlendirmek,
‘yapabilirim’ dedirtmek. Bunun yanında iş hayatına tam donanımlı iş adamları
yetiştirmek. Tabi bu donanımdan kastımız sadece ekonomik bilgi değil. Siyasi
bilgisi, kültürel bilgisi, sosyal duyarlılığı, erdemliliği, liyakati, ahlakı,
geçmişine duyarlı vb. Bu anlamda kendini çok iyi yetiştirmiş, Türkiye’yi her
anlamda temsil edebilecek bir iş adamı kimliği ile öne çıkartmak.
Genç MÜSİAD, önemli bir gücü ve tesir
alanı olan genç iş adamlarını yetiştiren, genç müteşebbisleri yetiştiren,
girişimci gençleri teşvik eden, girişime ve değişime yöne veren gençlerin bir
arada bulunduğu ve yetiştiği bir kurum.
"GENÇLERİN KENDİLERİNE İTİCİ GÜÇ
OLACAK, CESARETLENDİRECEK BÜYÜKLERE İHTİYACI VAR!"
Peki Türkiye’deki girişimcilik profilini
nasıl buluyorsunuz?
Tabi girişimcilik son yıllarda çok moda. Her yerde
girişimciliği desteklemek adına çalışmalar yapılıyor. Haklı olarak yapılıyor
tabi. Çünkü biz 2023 için 500 milyar dolarlık ihracat hedefi koymuş, gayri safi
milli hasılası milyon dolarları aşmış bir Türkiye hayal ediyoruz. Bunu mevcut
potansiyeldeki ticari teşebbüslerin gerçekleştirmesi mümkün değil. Yeni
girişimcilerin olması lazım. Yeni girişimcilerin ve girişimlerin olması bu
faaliyeti sağlayacak en büyük etkendir. Dolayısıyla Türkiye’nin hedeflerine
ulaşabilmesi için girişimcilik vazgeçilmez, hayati bir öneme sahip. Bu anlamda
biz de Genç MÜSİAD olarak bunu destekleyici çalışmalar yapıyoruz. Burada “İşin
Merkezi” projemiz var, şu an mülakatları yapılıyor. 30 tane gence ücretsiz
ofis, sekreter, ekipman, bütün ofis giderleri de dahil olmak üzere, toplantı
salonları, seminerler, seri eğitimler (haftanın üç günü eğitim alacak bu
arkadaşlar) olacak. Aynı zamanda bu arkadaşlara abileri koçluk da yapacak
şekilde biz bir girişimcilik merkezi kuruyoruz. 30 tane gence bunu ücretsiz
vereceğiz. 150’ye yakın başvuru aldık. İki gündür de bunlarla görüşüyoruz.
Girişimcilik projenizin detaylarını
anlatır mısınız?
Biz bu projeyi İstanbul Kalkınma Ajansı’na hazırladık
ve kabul edildi. Onlarla birlikte bu çalışmayı yürütüyoruz. Buraya katılan
arkadaşların yaptığı projeleri şu açından değerlendiriyoruz: Bu arkadaşların en
çok bilgiye ihtiyaçları var. Yapılan mülakatlar ve çalışmalar sonrasında biz
bunu sezdik bunu fark ettik. Biz başvurularda tam donanımlı ofis, eğitimler ve
mentorluk (koçluk) diye yazdık. Biz sanıyorduk ki arkadaşların çoğu ofise
gelecek oysa arkadaşların çoğu mentorluk diye geldi. Mentorluk dediğimiz şey de
arkadaşlara koçluk yapma, fikir üretmelerine yardımcı olma, yöneticilerin
liderlik yeteneklerini geliştirmekle alakalı bir şeydir. Bizim gençlerimizin
istediği şeyin abilik olduğunu burada daha iyi gördük. Bir tavsiye ya da itici
bir cesaret istiyorlar. Abilik yapılmasını bekliyorlar. Özgüvenimiz ne yazık ki
eksik! Yıllarca bu özgüven eksikliğini yaşayan bir kuşak olarak yetiştik.
Hamdolsun son yıllarda belki cesaretimiz ciddi manada artış gösteriyor. Ama bu
nesil belli ki onların kolundan tutacak, onlara itici güç olacak abilere,
büyüklere, cesaretlendirecek kişilere ihtiyaçları var.
Genç MÜSİAD’ın genç girişimciler üzerinde
böyle bir misyonu var mı?
Var. Çünkü iş adamı yetiştirmek demek,
mal alıp satan insan yetiştirmek demek değildir. Siz, sivil siyasete yön veren
bir insan yetiştiriyorsunuz. Ekonomiye yaptığı katkıyla ülkenin gerek yurt
içinde gerekse yurtdışında temsiliyeti noktasında da ciddi bir iş düşüyor.
Bizim iş adamlarımız ticaret yapmıyorlar sadece. Bu iş adamlarımız yurtdışına
gittikleri zaman kamu diplomasisi de yapıyorlar ekonomi diplomasisi de
yapıyorlar. Bunlar yurtdışına gittikleri zaman Türkiye’yi temsil ediyorlar.
Bizim oradaki diplomatlarımızdan daha çok iş adamlarımızın çalışması lazım.
Çünkü onlar daha haşır neşirler. Bugün İslam’a bile baktığınızda İslam’ı
yayanlar tüccarların olduğunu görüyoruz. Onların omuzlarından yükselmiş.
"ULUSLARARASI GENÇ İŞADAMLARI
PLATFORMU KURDUK"
Genç MÜSİAD’ın 2200’ü aşkın üyesi var. Bu
kadar üyenizle neler yapıyorsunuz?
Üyelerimize yönelik bizim kurum içi eğitimlerimiz
oluyor, tecrübe paylaşımlarımız oluyor. Başarı hikayelerini dinliyoruz.
Abilerimizi çağırıyoruz buraya, bize anlatıyorlar. Başarısızlık hikayesi olan
abilerimizi dinliyoruz, neden başarısız olduklarını anlatıyorlar.
Biz bu arkadaşlarla eğitimler yapıyoruz, çalışmalar
yapıyoruz. Bu arkadaşlarımızın sosyal teşebbüslerini arttırmaya yönelik
çalışmalar yapıyoruz. Mesela toplantı yönetimidir, öfke yönetimdir, stres
yönetimdir, zaman yönetimidir vb. bunlar üzerine odaklanıyoruz kurum
içerisinde. Bir yandan kendimizi biriktirirken bir yandan da ulusal ve
uluslararası çalışmalar yapıyoruz. Uluslararası Genç İşadamları Kongresi
yapıyoruz. Geçtiğimiz sene yaptığımız kongreye yurtdışından 300 tane genç iş
adamı getirdik. Yine burada 2 binden fazla genç işadamını toplayıp dünyadaki
değişim ve dönüşüm üzerine bir kongre yaptık. Bu kongremize birçok bakanımızı
ağırladık burada. Filistin’den Gençlik Bakanını ağırladık. Burada yine Egemen
Bağış Bey açılışta bizimleydi. Şu an ki bakanımız Ömer Çelik Bey bizimleydi.
Buna ek olarak yine Zafer Çağlayan Bey
himayesinde Uluslararası Genç İşadamları Platformu’nu kurduk. 12 tane EMOYU
anlaşması ile beraber ortak bir birliktelik yapıyoruz. Şu an uluslararası
vizyonu olan, ulusal ve uluslararası çalışmalar yapan bir kurumuz.
"BİZİM İÇİN REFERANS ÇOK ÖNEMLİ"
Peki Genç MÜSİAD’ın iş hayatında kendine
özgü kuralları var mıdır? İş hayatındaki kurallarınız, öncelikleriniz nelerdir?
Şimdi çok keskin konuşmamak lazım ama
öncelik olarak biz referansa bakıyoruz, referans önemli. Çünkü bir insana eğer
kefil oluyorsanız o insan da bir anlamda ‘sizin gibidir’ anlamına gelir. Biz bu
şekilde üye kabul ediyoruz. Bizim burada en önemli durduğumuz nokta ahlaki
yapısıdır. Tabi burada ahlak bekçiliğine soyunmuyoruz elbette. Bizim için
erdemli olmak çok önemli. Yani yaptığı işin helal olarak kazanılması o kadar
önemli ki harcarken de buna dikkat etmesi gerekiyor. Bu bizim için çok önemli.
"GENÇLER MİLYARLARCA BÜTÇE İSTEYEN
PROJELER YAPIYOR"
Toplantıdan geldim dediniz, girişimcilikle
ilgili son parantez olarak bunu ekleyelim sonra diğer sorulara geçelim. Böyle
yetenekli, bir şeyler yapmak isteyen, önü açık, kafası zehir gibi çalışan genç
arkadaşlar var mı?
Kafası zehir gibi çalışan çok arkadaş var. Mesela
bakıyoruz, 17-18 yaşındaki arkadaşlar geliyorlar. Ve anlattıkları şeyler böyle
milyarlarca bütçe gerektiren çalışmalar. Ben gerçekten hayret ediyorum, bu ne
cesaret! Çok güzel gelişmeler var. Ben şu anda Türkiye’nin gidişatını çok
olumlu görüyorum. Önümüz açık!
Genç MÜSİAD olarak ‘gençlik’ kavramını
nasıl tarif ediyorsunuz? Ya da gençlik sizin için ne anlam ifade ediyor?
Gençlik, durdurulamaz bir güç, imanı başka, heyecanı
başka, tutkusu başka, öfkesi bambaşka bir güç demektir. Dünyadaki gelişmelere
bakarsak bütün değişimlerin, dönüşümlerin göbeğinde gençler vardır. İslam’ı
gençler yaymıştır. Onların omuzlarında yükselmiştir. Peygamber Efendimiz (sav)
40 tane genci etrafına aldığı zaman Kâbe’ye doğru yürümeye başlıyor. İslam’ı
bütün inşalara anlatacak cesareti (önce Allah’tan tabi) kendinde buluyor. Tabi
etrafındaki gençlere güvenerek bu şekilde hareket ediyor.
Diğer taraftan çağı açıp çağ kapatan imparatorumuz
Fatih Sultan Mehmet kaç yaşındaydı?.. Yine Fransız İhtilali’ni geçekleştirenler
yine gençler. Yine Arap devrimini gerçekleştirenler gençler. Yine 21 yaşında
‘Kaldırımlar’ şiirini yazan yine genç Necip Fazıl var. Yine 19 yaşında ‘Mona
Roza’yı yazan Sezai Karakoç var. Baktığınız zaman hayatın en etkili noktasında
hep gençler var. Ve bu insanlar yine en verimli çalışmaları hep gençken
yapmışlar.
“GENÇLER BİZİM GELECEĞİMİZDİR” DEMEK
GENÇLERİ HALININ ALTINA SÜPÜRMEK, İLERİYE ATMAK DEMEKTİR"
Peki, insan gençken daha savruk, daha gözü
kara, daha hesapsız oluyor. Bu anlamda gençlerin doğru yönlendirilmesi zorunlu
oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek olurken hareket ettiğiniz temel
dinamikleriniz, değerleriniz nelerdir?
Şimdi Genç MÜSİAD’a baktığımız zaman buradaki genel
tablo, aslında bunu ortaya koyuyor. Genç MÜSAİD neden kuruldu? Gençlik için,
heyecan için… MÜSİAD, tecrübe, birikim, geçmişle bağlantı. Baktığınız zaman, bu
ikisini bir araya getirdiğiniz zaman geçmişine bağlı, geleceğe sağlıklı adımlar
atabilen, gününü iyi muhafaza edebilen, bir taraftan da değişim için hiç sabrı
olmayan bir an önce harekete geçmek için can atan, heyecanlı, dinamik bir
gençlik oluşuyor. Bu ikisini bir araya getirdiğiniz zaman, doğru kontrol
edebilirseniz, ikisini birleştirebilirseniz o zaman itici güç olur. İşte
gençlik budur.
İnsanın ve toplumun hayatında da gençlik en büyük
kıymettir. “Gençlik gelecektir” deniyor her zaman ama biz sadece gençliği
gelecekte de görmüyoruz. Gençler, gelecek için elbette önemli ama gençler
sadece geleceği değiştirmemişlerdir, aynı zamanda günlerini de
değiştirmişlerdir. O günü, o zamanı değiştirmişlerdir. Az önce verdiğim
örneklerin hepsi o yaşlarda, o çağda yapmış bu etkileri. Evet, “gençler bizim
geleceğimizdir” demek gençleri halının altına süpürmek, ileriye atmak demektir.
Yok, gençler dünde de vardı, bugünümüzde de var, yarınımızda da olacak. Ama
bugün olmayacağı anlamına gelmiyor.
"BİR İNSANIN DAVASI YOKSA BAŞIBOŞ BİR
GENÇLİK OLUR"
Peki bu anlamda Türkiye’de yıllarca
gençlerin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların genellikle
bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda geleceğin
inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?
Çünkü bu ideallere de gençler sahip çıkmıştı.
Şimdi bir gence bir şeyi inandırırsan onun arkasından gider ve dünyayı
değiştirir, toplumu değiştirir. Hiçbir şeyi değiştiremiyorsa kendini değiştirir
o fikirle.
Mesela yaş anlamında daha koruyucu bir dönemden geçmiş
bir insan bunları yapmaz. Başbakan inançlı ve dindar bir gençlik istiyoruz
diyor ya, aslında ben onu dindar değil de inançlı bir gençlik olarak
algılıyorum. Çünkü gençlik doğru bir şekilde bir şeye dava edinmezse gençlik
boşa gider. Bence günümüzün en büyük sıkıntısı kendine dava edinmiş bir gençlik
yok. Bazen bu dini bir dava olur, İslam’ı yayma davası olur, ticari bir dava
olur, bu komünizm olur ama bir davadır bu. Yani bu nedir? Bu bir altyapı
gerektirir. Bir çalışma temposu gerektirir. Bu adam faydalı bir şey yapmak
istiyor. İnandığı şey de onun davasıdır. Ama bir insanın davası yoksa başıboş
bir gençlik olur.
Gençlerle ilgili çalışmalarınızı
yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl bakıyorsunuz?
Bizim bir sözümüz var: “Kökü ezelde, dalı ebette”
diye. Geçmişten ayrıştırılarak geleceğe gitmemiz mümkün değil. Hakeza sadece
geleceğe takılıp da geçmişi görmemek de bizim için mümkün değil. Ecdadımızı
hayırla yad ediyoruz birçok konuda. Onları örnek alıyoruz. Bu noktada da
önümüzü ufkumuzu hep açık tutuyoruz, ileriye yürüyoruz.
"ÖZGÜRLÜKLERLE İLGİLİ İYİYE DOĞRU BİR GİDİŞAT VAR"
"ÖZGÜRLÜKLERLE İLGİLİ İYİYE DOĞRU BİR GİDİŞAT VAR"
Türkiye’de yakın zamana kadar
özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyordu. Bunlarla ilgili birtakım iyi
yönde çalışmalar olsa da önümüzde özgürlüklerle birçok sorunun olduğu da
aşikar. Türkiye’deki özgürlüklerle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’deki özgürlükler yeterli seviyede mi? Bence
yeterinden fazla iyi niyet gösteriliyor, bu bir gerçek. Türkiye’de
özgürlüklerin gerçekleşmesi adına birçok çalışma yapılıyor. Biz bunu takdirle
takip ediyoruz. Bugüne kadar geciktirilmiş, ötelenmiş, sümenaltı edilmiş bir
konuydu bu özgürlük konusu. Özgürlük gerek gençliğin gerek toplumun diğer
kesimlerinin ufkunun açık olması açısından kaçınılmaz bir şey. Özgürlük yoksa
hiçbir şey yoktur.
Özgürlüklerle ilgili genel tablonun iyi
olduğunu düşünüyorum. Ha bu yeterli mi diye soruyorsanız yeterli değil elbette.
Ama iyiye doğru bir gidişat var.
"YENİ ANAYASA RAPORU YAYINLADIK,
TUNUS’TA YENİ ANAYASAYI KONUŞTUK"
Peki yeni anayasayla ilgili düşünceleriniz
nelerdir? Yeni anayasadan beklentileriniz neler?
Biz Genç MÜSİAD olarak anayasayla ilgili biz bir rapor yayınladık. Hatta bir anayasa hazırladık ve bunu ilgili makamlarla da paylaştık. Bu da zaten MÜSİAD’ın sadece bir iş adamları derneği olmadığı, toplumun, sosyal ve kültürel dinamiklerine karşı da duyarlı olduğunun da bir örneği bu. Çünkü kurulu ticaretin önünün açılabilmesi için istikrar gerekiyor. İstikrarın sağlanabilmesi için hak ve özgürlükler gerekiyor. Hak ve özgürlüklerin sağlanabilmesi, bunun gerçekleştirilebilir olması için sivil bir anayasa olması gerekiyor. Bu halkın içinden çıkmış, halkın kendi hücresiyle, ilikleriyle örtüşen bir anayasa olması gerekiyor.
Biz Genç MÜSİAD olarak anayasayla ilgili biz bir rapor yayınladık. Hatta bir anayasa hazırladık ve bunu ilgili makamlarla da paylaştık. Bu da zaten MÜSİAD’ın sadece bir iş adamları derneği olmadığı, toplumun, sosyal ve kültürel dinamiklerine karşı da duyarlı olduğunun da bir örneği bu. Çünkü kurulu ticaretin önünün açılabilmesi için istikrar gerekiyor. İstikrarın sağlanabilmesi için hak ve özgürlükler gerekiyor. Hak ve özgürlüklerin sağlanabilmesi, bunun gerçekleştirilebilir olması için sivil bir anayasa olması gerekiyor. Bu halkın içinden çıkmış, halkın kendi hücresiyle, ilikleriyle örtüşen bir anayasa olması gerekiyor.
Aslında anayasa konusunda da ben bilinçlendirmeyi çok
zayıf buluyorum. Bizim gençliğin bu noktada hiçbir hareketi yok. Sanki
yapılacak bu anayasa gençlerin anayasası değil de sanki bizim abilerimizin,
amcalarımızın, dedelerimizin anayasası olacak. Onlar için değil de bizim için
20 sene, 30 sene, 100 sene götürecek bu anayasa bizi. Ve bunun büyük bir
dönemini biz de yaşayacağız, bizi etkileyecek. Biz bu anayasayla amel edeceğiz
tabiri caizse.
Biz yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili olarak mesela
Tunus’a gittik iki ay önce. Dedik ki biz Türkiye çapında anayasa
bilinçlendirmesi çalışması yapacağız tüm şubelerimizde. Buna dedik ki Tunus’tan
başlayalım. Neden? Çünkü Tunus’tan davet geldi bize. Tunus’ta bizim kafamıza
yattı. Çünkü Tunus, devrimin de başladığı bir yer. Coğrafyamızda özgürlüğün
adımının atıldığı yer. Ve orada da yeni bir anayasa dönüşümü var şu anda.
Bizde, gidelim orada anayasayı konuşalım dedik. Belçika milletvekili Mahinur
Hanım vardı, kendisi geldi misafirimiz oldu Tunus’ta. Hakeza buradan
milletvekilimiz Bilal Macit Bey var, o da bizimle beraber geldi. Orada Tunus’un
en genç milletvekili Usam El-Sagir var, o da geldi. En genç milletvekilleri
vardı aramızda. En Nahta Hareketi’nin gençleri, devrimi gerçekleştiren gençler,
sivil toplum kuruluşlarıyla beraber nasıl bir anayasa olmalı, modeli nasıl
olmalı diye bütün bir coğrafyayı da ele alacak şekilde konuştuk, tartıştık.
İşte Belçika anayasasını inceledik. Mahinur Hanım
anlattı bize. Belçika Anayası’nın 1800’lü yıllardan gelme bir anayasa olduğunu,
anayasanın üç haftada yazıldığını ve hala kullanılmakta olduğunu anlattı.
Anayasa yazmak çok detaylı bir şey değil, anayasa toplumun dinamikleriyle
örtüşürse, onun ruhunu yansıtırsa onu yazmanız daha mümkün olur. Oturduk orada
Türkiye’deki ve Tunus’taki dönüşüm sürecini konuştuk. Şimdi de Anadolu’da
başlayacağız bu çalışmalara.
Tunus’ta yapmış olduğunuz anayasa
çalışmasının detaylarına nereden ulaşabiliriz?
Okumak isteyenler için web sitemizde de paylaştık.
Oradan okuyabilirler.
TÜRKİYE’DEKİ GENÇLERİN EN BÜYÜK PROBLEMİ,
CESARET"
Türkiye’deki gençlerin en büyük
probleminin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Cesaret. Çünkü gençler cesur değil. Eziklik
psikolojisiyle yetişmiş bir toplumuz. Yapamaz, edemez, beceremez vb. şey
dolanmış dilimize. “Sen mi yapacaksın? Sen kim oluyorsun? Kaç yaşındasın sen?
Otur oturduğun yerde! Sus, sen bilmezsin!..” Otobüste bile çocuğumuzu “bu ne?”
dediğinde susturuyoruz.
Anne bu nedir diyen çocuğa “sus döverim seni” diyor
anne. Aynı şeyi Avrupa’da göremezsiniz ama. Ben Londra’da kaldım bir süre.
Orada otobüste çocuk soruyordu “anne bu ne?” diye. Anne hemen cevap veriyordu.
Bu, budur diye, şu şudur diye… Orada anne her soruya umursamadan cevap veriyor.
Şimdi düşünsenize 3 yaşından, 5 yaşından itibaren her sorduğunuz soruya “sus,
sen bilmezsin, seni ilgilendirmez; yeri değil, zamanı değil” diye ne zamana
kadar erteleyebilirsiniz ki!
Türkiye’deki gençlerin en güzel özelliği
ya da davranışı nedir sizce?
Necip bir milletiz biz. Yani duyguları
ağır basan, hassas bir milletiz. Bizim insanımız öyle bir necip toplum ki
dünyanın neresinde zulme uğrayan bir toplum varsa yüreği acıyan bir toplum
oluyoruz.
Belçika’da MÜSİAD’ın bir toplantısı olmuştu, orada bir milletvekili demişti ki Türkiye siyasetinden bu dünya iki şey öğrenmiştir: Birincisi, Türkiye siyasi ilişkilerinde (komşularıyla ve diğer devletlerle) dürüst ve şeffaf olabilme güzelliğini göstermiştir tüm dünyaya örnek olmuştur. Türkler dürüst siyaset yapar. İkincisi de dünyada kriz yaşanırken bütün herkes elini cebine koyup cebindekini tutmaya çalışırken dünyada açlık ve kuraklık, birçok felaket ortaya çıkarken yardımlarına hız kesmeden devam eden tek ülke belki de Türkiye’dir, dedi. Bunları Türkiye’den öğrenmemiz lazım demişti.
"GENÇLERE TAVSİYE EDİYORUM, MUTLAKA
YURTDIŞINA GİTSİNLER"
Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki
gençlerin büyük bir çoğunluğu imkânı olsa yurt dışına gidebileceğini ve orada
yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den neden gitmek istiyorlar?
Gençler, Türkiye’de neyden memnun değil?
Çünkü insanlar yurtdışında kendilerini daha cesur
görüyorlar, daha geniş görüyorlar. Teşebbüsle ilgili bir sıkıntı var. Benim
kanaatim o dur ki Türkiye’de teşebbüs ruhu eksiktir.
Biz Milli Eğitim Bakanlığı’na bir rapor yazmıştık ve o
raporda bir maddemizde demiştik ki, “Sayın Bakanlık, Üniversite öğrencilerine
sadece bir kereliğine mahsus pasaport çıkartıp bu öğrencileri bir kere de olsa
yurtdışına gönderin” diye. Ve bir şey beklemesinler bu arkadaşlardan. Bir
kereliğine gidip gezsinler, o sokaklarda bir dolaşsınlar, o ülkeyi bir
görsünler. Oranın havasını bir solsunlar, sonra gelsinler. Bu da gençlerimizi
birkaç adım öne atacaktır. O pasifliği, pısırıklığı atacaktır üzerinden. Bir
cesaret gelecektir, dik duracaktır. ‘Ben gittim geldim, bunlar da bizim
gibiymiş’ diyecekler ve rahat olacaklar, sorun budur. Gençlere kesinlikle
tavsiye ederim, yurtdışına mutlaka gitsinler.
"BİZ HER ŞEYİ TÜKETMEYE ALIŞMIŞIZ"
80 sonrası gençlerin hepsi televizyonla
büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi. Gençlerin algılamaları, hayal
dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları, görüşleri, kodlamaları, hepsi
görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre şekilleniyor. Bu dünyanın
nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor? Bu anlamda gençlere ne
yapmalarını tavsiye edersiniz?
Bilginin en çok olduğu, bilginin en ulaşılabilir
olduğu, en çok şey öğrendiğimiz bir anda bir sayfaya girerek dünyada birçok
şeyi tarıyoruz biz. Gazete, televizyon bir tarafa sosyal medya, internet bir
tarafa her şeyi biliyoruz biz. Öğrenmek isteyip de öğrenemediğiniz bir şey var
mı? spesifik şeyler dışında. Açın, yazın, bulun, bakın, bu kadar.
Eskiden bir adam, bir ayetin anlamını
öğrenmek için yayan bir şekilde belki yüzlerce kilometre yol yürüyordu. Falanca
alime sor demişler sadece ondan dinlemek için gidiyor bu kadar yolu. Bir de
hediyelerle gidiyor. Hediyeleri veriyor, gönlünü alıyor, ondan bu sorunun
cevabını alıyor ve sonra dönüyor. Bakın bir ayetin meali. Bir ayete ne kadar
büyük bir kıymet vermiş. Şimdi her yerden o ayetin (farklı farklı hocalardan)
mealini okuyabiliyoruz. Burada bir çelişki var değil mi? O zaman bilgiye ulaşım
o kadar zorken şu an bu kadar kolayken biz neden birikimimizi üst üste
koyamıyoruz. Neden şu an daha fazla adam yetişmiyor? Çünkü biz bilgiyi doğru
yorumlayamıyoruz. Bilgi kirliliği var. Çünkü bilginin bizde oturmuş bir zemini
yok. Geçici hafızaya atıyoruz. Amel etmiyoruz onunla.
Bilgi sadece bizim için şu an Mevlana’yı belki 1 ay dinlemiş bir adam o dönem de belki dönemin önemli bir alimi olacakken bugün herkes Mevlana’nın binlerce sözünü biliyoruz. Herkes paylaşıyor sosyal medyada, bilmediğimiz sözü yok Mevlana’nın. Mevlana’dan dörtlü bir beyit yazılsın bilirim ben onu, birçok insan da bilir artık. Ama bu fark nedir? Zeminimiz yok, temelimiz yok, alanımız yok.
Bilgi sadece bizim için şu an Mevlana’yı belki 1 ay dinlemiş bir adam o dönem de belki dönemin önemli bir alimi olacakken bugün herkes Mevlana’nın binlerce sözünü biliyoruz. Herkes paylaşıyor sosyal medyada, bilmediğimiz sözü yok Mevlana’nın. Mevlana’dan dörtlü bir beyit yazılsın bilirim ben onu, birçok insan da bilir artık. Ama bu fark nedir? Zeminimiz yok, temelimiz yok, alanımız yok.
Yaşamakla alakalı bir durum bu. Çünkü tüketim
çağındayız. Biz her şeyi tüketmeye alışmışız. Zamanı tüketiyoruz,
dostluklarımızı tüketiyoruz, çok hızlı hareket etmeye alışmışız… Bir şeyi hemen
elde etmeyi seviyoruz. Bilgiyi bile tüketmeye çalışıyoruz. Bilgi tüketilmez,
sindirilir.
Peki bu anlamda gençlere ne yapmalarını
tavsiye edersiniz?
Bence bu dönemde bilgiye ulaşmaktan
ziyade bilgiyi yorumlamak daha önemli. Bilgiyi de yorumlayabilmek demek şu
demek değil; Daha sabah okuduğunuz bir gazete köşe yazısından aldığınız çalıntı
fikirle konuşmak değil. Hepsini okuyacak ve tarayacak ama kendi içinde oturmuş
bir fikri, derinliği olacak ki onları bir harmanlayıp, kendi içerisinde
sindirip öğüterek dışarıya vermesidir. Bu birikimin olması lazım içimizde. Biz
sadece copy paste yapıyoruz ya da okuyup, güzelmiş deyip geçiyoruz. Sonra
bırakıp bu daha güzel deyip bırakıyoruz. Halbuki kendi derinliğimiz olsa bunu
kendi içimizde harmanlayabilsek çok daha iyi şeyler, nice cevherler çıkacak
belki. O yüzden birikmemiz lazım. Biz birikmeyi sevmiyoruz. Biz hazır
tüketiciyiz. Oturup bir kitabı okumaktan çok sıkılıyoruz.
"SOSYAL MEDYA, İNSANIN HEM KENDİ
İÇİNE HEM DE DIŞA BAKAN YÜZÜ"
Sanal dünyanın nimetlerinden biri de
gençlerin sosyal medyada kendilerini ifade etmelerinde aracı olması. Hatta son
dönemde ‘Arap Baharı’yla sosyal medya üzerinden gerçekleşen ayaklanmaların,
devrimlerin olduğu söyleniyor. Sosyal medyayla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Sosyal medya bugüne kadar görmediğimiz, duymadığımız,
bilmediğimiz bir hareket alanıydı. Birden ortaya çıktı ve hiç kimsenin hayal
etmediği bir şeydi bu. Hayal etseydi o zaman yapılırdı. Birçoğumuz Facebook’u
gördükten sonra “Aaa biz nasıl böyle bir şeyi düşünemedik? Nasıl böyle bir
şeyin ihtiyacını duymadık?” demeye başladılar. Şimdi ihtiyaç duyuyorsak o zaman
da ihtiyaç duyuyorduk. Neden? Çünkü bizim zihnimiz gördüğünün daha ötesini bazen
hayal edemeyebiliyor. Steve Jobs’un bununla ilgili bir sözü vardı: “Elinizdeki
teknolojinin hepsini vermeyin müşterinize. Müşterinin ihtiyaç duyduğu kadarını
verin. Çünkü teknoloji insanların beklentilerinden daha hızlı ilerler.”
İnsanlar bunu mu istiyor; onu ver, kalsın elinde. Dolayısıyla bugün biz
sosyal medyaya amaaan diyoruz! Yarın bir şey çıkar, biz hayal edememişizdir, şu
an konuşamayız. Ama o gün o ürün çıkar, biz deriz ki ‘biz bunu nasıl
düşünmedik? Nasıl bir iletişim ağıydı bu?’
Sosyal medya çok şeyi değiştirdi, çok şey kattı belki
de çok şey götürdü bilmiyorum. Artısıyla etkisiyle televizyon gibi belki.
Sosyal medyaya kötü bir alan demek körü körüne bir reddediştir. Kötü alan
diyemeyiz ama verimli kullanmak önemli. Ben kullanıyorum. Demek ki verimli
görüyorum. Ne yapıyorum, yaptığımız çalışmaları paylaşıyorum. Bazen dile
getirmeye fırsat bulamadığım kendi içimdeki hissiyat ve fikirlerimi,
duygularımı paylaşıyorum. Belki hiçbir mecrada bunu paylaşamam ama bazen orada
yazıyorum, paylaşıyorum. Ben sosyal medyayı şöyle görüyorum: İnsanın hem kendi
içine bakan yüzü hem de dışa bakan yüzü.
‘Arap devrimi’nde sosyal medyanın etkisi
oldu mu sizce?
Sosyal medyadan ziyade gençlerin etkili olduğunu
düşünüyorum. Gençlik öyle bir şey ki bir şeye inandıysa, bir şey yapacaksa ona
ulaşmak için her türlü yöntemi kullanır.
Gençler sosyal medyayı buldu, onu kullandı. Sosyal
medya bunu yapmadı. Gençler sosyal medyayı bu iş için kullandı. Bu ayrımı iyi
yapmak lazım. Sosyal medya çıkarmadı bu ayaklanmaları, devrimleri... O gençler
her gün usanmadan, bıkmadan Tahrir’e çıkmasaydı o devrim gerçekleşmeyecekti.
Tunus’taki o seyyar satıcı kendini yakmasaydı olmayacaktı belki de... İşte
gençlik böyle bir güç. Neyi bulursa onu kullanır. Su gibi yani buldu mu kanalını
akar gider, yeter ki bir şeye inansın. Hızlandırmıştır belki sosyal medya.
Onlar da hızlandırsın diye onu kullanmıştır.
"TEKNOLOJİNİN TAKİPÇİSİ OLURSAN
MAKASI KAPATIRSIN"
Yeni kuşak gençlik “Y kuşağı gençlik”
olarak da adlandırılıyor. Bu kavram genellikle 90’ sonrası doğumlular için
kullanılan bir ifade. Y kuşağı gençler; iyi seviyede teknoloji algısı, bilgisi,
kullanımı olan gençler olarak ifade ediliyor… Sizce teknoloji gençleri nereye
götürüyor? Gençlerin teknolojiyle kurmuş olduğu irtibatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi dönüp baktığımızda eskiden kuşak
farkları belki bin yılda bir olurken belki son zamanlarda 100 yılda bir, 30
yılda bir diye aradaki mesafe daralıyor. Bakıyorsunuz artık dede-torun kopmuş,
baba-oğul zaten kopmuş, abi-kardeş bile farklı dünyalarda yaşıyor artık.
Kardeşine bakıyorsun, bir de kendine bakıyorsun beklentilerin, hareket
alanın, çalışmaların, hayata bakış açın çok farklı. Eğlendiğin şeyler
bile farklı. Bu neyi gösteriyor?: Bilgi katlanarak gidiyor. 5 senede bir kuşak
yeniliyorsa kendisini artık bu bir yıla inecek. Artık 3 ay uzak kaldığınız
zaman belki de dünyaları kaçırıyor olacaksınız elinizden. Bugün Avrupa bizden
300 sene önde mi deniliyordu Osmanlı zamanında, belki son 100 yıla kadar 100
sene mi öndeydi?.. Giderek makas daralıyor. Artık bizden 3 sene, 5 sene önde
belki de. Belki artık toplumlar, firmalar bile böyle. Rekabetlere bakın bilgi o
kadar hızlı akıyor ki kendinizi yenilemeniz lazım. Eskiden işimiz, gücünüz
iyiyse, formülünüz, malzemeniz ve ürünümüz iyiyse o sizi götürüyordu. Artık
öyle değil. Arkamızdan hemen geliyorlar, düşen ona düşüyor. O yüzden takipçi
olursan makası kapatırsın. Bu yüzden bunun önünü açmak lazım, yol açmak lazım.
Kuşaklar arasındaki, toplumsal hayattaki, ticari
hayattaki sınırlar çok hızlı kapanıyor artık. Çok çabuk kapanıyor. Ve daha da
hızlı kapanacak. Bu ticareti etkiledi, siyaseti etkiledi. Bugün Avrupa
Türkiye’den kaç sene önde olabilir? Bir dursun yerinde saysın bakalım, Türkiye
yakalar hemen. Çünkü bilgi çok hızlı akıyor. Belki sosyal medya, internet,
iletişim çağının getirdiği yeni kazanımlar çok hızlı bir şekilde kuşak farkını
kapattı. Artık kuşaklar arasındaki geçiş 3 sene, 5 sene belki . Belki de daha
kısa olacak.
Peki Türkiye’yi gençler üzerinden
düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Gelecek hayaliniz nedir?
İki hafta önce Genel Kurul’da paylaşmıştım nasıl bir
Türkiye hayal ettiğimizi. Onu sizinle paylaşmak istiyorum:
Siyasi sınırlarını kırmış, yıkmış, zihin duvarlarını
kırmış; ama bir taraftan da dünyanın dört tarafına uzanabilen gönlündeki
duvarları kırmış, insanların ruhuna, gönlüne hitap eden, yaptığı işte de Hakkın
rızasını arayan bir gelecek, bir toplum, bir nesil hayal ediyorum açıkçası. Hem
zihnen hem kalben önündeki duvarları kırmış, yıkmış (siyasi olarak da) bir
gelecek hayal ediyorum.
