Onu, sesi kadar duruşundaki sabitliğiyle tanıdık, sevdik, dinledik. 80’li yılların ilk çeyreğinde başladığı müzik yolculuğunu birbirinden güzel ezgilerle taçlandıran Ömer Karaoğlu, bir Müslüman olarak müzikle de güzel şeyler yapılabileceğini bize göstermiş olan iyi bir örnek. İçindeki derdi müziğe dönüştüren, o sesi diğer insanlara ulaştıran, müzikle iyi bir yoldaşlık kuran Karaoğlu, 30 yıla yaklaşan müzik hayatını 2012'de çıkarttığı “Oyunbozan” albümüyle "İnandıklarımı, umudumu, öfkemi, hüznümü seslere yükleyip paylaşıyorum" diyerek devam ettiriyor.
Ömer
Karaoğlu’yla kendi müzik yolculuğunu ve müziğe bakışını, İslami camianın
müzikle ilgili sorunlarını, müzikle uğraşmak isteyen gençlerin neler yapması
gerektiğini konuştuk.
"MÜZİK DİLİ ÜZERİNDEN MÜSLÜMANCA BİR DUYUŞUN İMKANINI ARIYORUM"
"MÜZİK DİLİ ÜZERİNDEN MÜSLÜMANCA BİR DUYUŞUN İMKANINI ARIYORUM"
30 yıla
yaklaşan müzik yolculuğunuz devam ediyor. Müzikle tanışmanızı, kısaca bu
yolculuğa çıkış serüveninizi bize anlatır mısınız?
Seksenler öncesi, öğrenciliğin
erken dönemlerinde müziğe amatör ilgim vardı. Seksenli yılların ilk devresinde
birkaç arkadaşımla beste ve yorum denemelerimiz 'Hicret' adlı kaset tiyatrosu projesiyle
uygulama imkanı buldu. Bu çalışmaya birkaç müzik eseriyle katılmıştık.
Planlanmış bir girişim değildi. Bir davet üzerine yer aldığımız bu projeden
sonra artan ilgi sonrası yeni projelerle devam ettik. Bu devrede "Gün Batıdan Doğmadan, Adı İçin" ve diğer bazı çalışmalardan sonra "Sızı, Gökyüzü Depremleri,
Azade" gibi
solo çalışmalar ve sahne etkinlikleriyle yolculuk devam etti.
Yaptığınız
müziğin her aşamasında dikkat ettiğiniz en önemli husus (gösterdiğiniz
hassasiyet) ne oluyor? Size güç ve inanç veren şeyler nelerdir?
Olan bitenler karşısında inandığım doğrultu neleri, nasıl söylemeyi gerektiriyorsa öyle söylemeye çalışıyorum. Dünya görüşümün, yeryüzündeki varoluş gerekçemin olan biten karşısında düşündürdükleri ve hissettirdikleri şekillendiriyor eseri. Bu anlamda bir çeşit'seyir defteri' diyebilirsiniz buna.
Yaşadığımız zamanlarda müzik dili üzerinden Müslümanca bir duyuşun imkanını arıyor ve paylaşmaya çabalıyorum. Ne kadar oldu, ne kadar oluyor bilemem ama bu da çok kurmaca bir şey değil. Olabildiğince tabilik içinde yürüyen bir süreç.
Ucuz ve bayağı, popüler söyleyişler yerine kendi duyuşuma ve yorumumu üretme derdindeyim. Çünkü giderek aynılaşan ve seri imalatla teksir edilen tutum ve beğenilerin dünyanın temel problemlerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Belirli merkezlerden herkesin neleri öncelemesi, neleri ertelemesi, neleri beğenmesi ve neleri kerih görmesi, nelerle üzülüp nelerle gülmesi gerektiği standart kalıplarla servis ediliyor. Yani insan zihni ve yüreği rahatlıkla sevk ve idare edilebilsin diye aynılaştırılıyor. Sanatın da insana ve topluma dokunması gereken esaslı yanı gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Bu oyunu bozmaya çalışmalı.
Olan bitenler karşısında inandığım doğrultu neleri, nasıl söylemeyi gerektiriyorsa öyle söylemeye çalışıyorum. Dünya görüşümün, yeryüzündeki varoluş gerekçemin olan biten karşısında düşündürdükleri ve hissettirdikleri şekillendiriyor eseri. Bu anlamda bir çeşit'seyir defteri' diyebilirsiniz buna.
Yaşadığımız zamanlarda müzik dili üzerinden Müslümanca bir duyuşun imkanını arıyor ve paylaşmaya çabalıyorum. Ne kadar oldu, ne kadar oluyor bilemem ama bu da çok kurmaca bir şey değil. Olabildiğince tabilik içinde yürüyen bir süreç.
Ucuz ve bayağı, popüler söyleyişler yerine kendi duyuşuma ve yorumumu üretme derdindeyim. Çünkü giderek aynılaşan ve seri imalatla teksir edilen tutum ve beğenilerin dünyanın temel problemlerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Belirli merkezlerden herkesin neleri öncelemesi, neleri ertelemesi, neleri beğenmesi ve neleri kerih görmesi, nelerle üzülüp nelerle gülmesi gerektiği standart kalıplarla servis ediliyor. Yani insan zihni ve yüreği rahatlıkla sevk ve idare edilebilsin diye aynılaştırılıyor. Sanatın da insana ve topluma dokunması gereken esaslı yanı gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Bu oyunu bozmaya çalışmalı.
"YÜREK
RİTİMLERİMİZİN BENZEŞTİĞİ DOSTLARIMIZIN OLDUĞUNA İNANIYORUM"
![]() |
| ÖMER KARAOĞLU |
Bu sorunuza kısmen yukarıda
cevap vermeye çalıştığımı zannediyorum. Şunu ekleyebilirim belki; beste ya da
yorumda özgünlüğü ararken nitelikli bir uygulama olması için çaba sarf
ediyoruz. Teknik süreçlerde acele etmemeye, ilk bulduğumu uygulamamaya dikkat
ediyor, ‘şu periyotta bir albüm çıkarmam gerek’ gibi bir yönelişe iltifat
etmiyorum.
Ezgileriniz
birçok Müslüman gencin diline dolandı, dillendirildi, paylaşıldı. Zor günlerin
sesi olan ve içimizden bir ‘abi’ olarak dinlendiniz yıllarca. Hâlâ da
dinleniyorsunuz. Gençlerin müziğinize gönül verdiğini, sizinle aynı dertte
buluştuğunu düşünüyor musunuz? Bu yöndeki hissiyatınız nedir?
Buluşanlar
ve yürek ritimlerimizin benzeştiği hayli dostumuz olduğuna inanıyorum. Ancak son devrelerde başka bazı şeylerin
Müslümanlar için daha önemli ve öncelikli hale gelmesiyle bir duyarlılık yitimi
yaşandığı da aşikar.
Hakikate dair eskimeyecek
kıymetlerimizin ve sabitelerimizin bizi Müslüman kıldığını unutmamalı. Dile
getirmeye çalıştıklarımızın her bir dinleyicide tekabül ettiği anlamın farklı
yorumlara konu olabilme ihtimalini de göz ardı etmiyorum. Bizi buluşturması
gereken ilke ve değerlerin hangi düzeyde anlaşıldığı ya da anlaşılması
gerektiği konusunda elbet de uzun uzun konuşmak gerek. Her zaman ve hep aynı
biçimde anlaşıldığını düşünmüyorum.
"İŞİ DE SÖZÜ DE GÜZEL EYLEMEK MÜSLÜMANA YAKIŞANDIR"
İslami
müzik yapmak söz konusu olabilir mi? İslami camianın, Müslümanların bu gün
müziğe bakışını nasıl buluyorsunuz?
Müslümanca
iş yapmak mümkün. Yaratıcının
hududunu gözettiğinizde sanatınız da, ticaretiniz de, siyaset algınız da ona
göre biçim almalı değil mi?
Müziğin teknik tarafına gelince
iyi müzik ya da kötü müzik olabilir. Kötü bir beste ya da icranın gavuru
Müslümanı olmaz. İyi
müzikle iyi şeyler söylenebilirse Müslümanca bir iş ortaya koymuş olabiliriz.
Bu Müslümanların kötü iş yapmayacağı anlamına gelmez ve gördüğünüz gibi
gelmiyor da. ‘İşi de sözü de güzel eylemek, Müslümana yakışandır’ demek
istiyorum.
Müslümanların
müziğe bakışı konusuna gelince bir tip ya da bir çeşit estetik ve içerik algı
düzeyinden söz edemeyiz. 'Müslümanlar' diye ifadelendirdiğimiz toplum aynı
zevk, algı, beğeni, anlayış düzeyini temsil etmiyor ki! Ancak şunu belirtmeliyim ki Müslümanlık
namı hesabına ortaya konan müzik (sanat) eserleri de, ticaret ya da siyaset
eserlerinden iç açıcı görünmüyor diye düşünüyorum.
İslami camia bir yandan müziğe karşı çıkarken diğer taraftan çocuklarının popüler şarkılar dinlemesini engelleyemedi. Bu müziğe olan bakışları da zamanla değişti.
"MÜSLÜMANLARIN MÜZİKLE İLGİLİ YAŞADIĞI SORUN ‘KENDİ’LERİNE DAİRDİR”
İslami camia bir yandan müziğe karşı çıkarken diğer taraftan çocuklarının popüler şarkılar dinlemesini engelleyemedi. Bu müziğe olan bakışları da zamanla değişti.
"MÜSLÜMANLARIN MÜZİKLE İLGİLİ YAŞADIĞI SORUN ‘KENDİ’LERİNE DAİRDİR”
Müslümanların
bu gün müzikle ilgili yaşadığı en büyük problem nedir? Sizin müzikle uğraşırken
karşılaştığınız sorunlar neler oluyor?
Türkiye’de Müslümanların
kendilerine, çevrelerine (eşyaya) bakışlarında bir değişim yaşandı. Müzik ya da
sanat da bundan nasibini aldı elbet. Ama bu işin müzikle olduğu kadar hayatın
tamamıyla ilgili olduğu kanısındayım. Müslümanlar son devrelerde yeterince
sınanmadıkları şeylerle sınandılar. Zihinsel olarak bu yeni durumlara ne kadar
hazırlıklı idiler ve mevcut durumu sahih bir biçimde yorumlayabiliyor muyuz?
Yani sorun çok boyutlu. Müzik ise sanat anlayışımız, idealimizin ne olup
olmadığı ile ilişkili. Var mıydı da yitirdik yoksa zaten yok ya da yetersiz
miydi? Sorularınıza soruyla cevap vermem gerekiyor, bağışlayın.
Müslümanların
müzikle ilgili yaşadığı sorun “kendileri”ne dairdir. Benimki
de öyle. Yani
ayaklarımızı bastığımız zemin ve zamana, kendimize ve etrafımıza Müslümanca
bakabilmek, yorumlayabilmek ve eylemekle ilgili.
Ömer
Karaoğlu’nun Bayrampaşalı olduğunuzu biliyoruz. Biz de On5yirmi5.com olarak
Bayrampaşa’da çalışıyoruz. Bize eski Bayrampaşa’yı anlatır mısınız?
Çocukluğunuzun Bayrampaşası nasıldı?
Bu kadar kalabalık ve yabancı
değildi. Mahalleyi hatırlıyorum, komşuları, muhallebiciyi, leblebi tozunu,
sokakta oynayabildiğimizi, oynarken komşu kapıların ardına saklanabildiğimizi…
Artık oyunlardaki çeşitlilik ve renklilik yok. Hepsi bir merkezden öğretiliyor.
Artık herkesin kapısı sıkı sıkıya kapalı. Saklanabilecek kapı ardı yok!
Şimdilerde kentsel dönüşümden
söz ediliyor. Neydi ve neye dönüştü, bundan sonra neye dönüşmesi isteniyor
sadece anlamaya çalışıyorum.
"MÜZİK İNSANA İSTİKAMET SAĞLAMAZ"
Son olarak, müziğe hevesli gençlere neler tavsiye edersiniz?
Öncelikle doğru düşünebilme ve
davranabilmeye heveslenmelerini... Kitabı ve
peygamberi anlama ve izlemeye çaba sarf etmelerini... Dolayısıyla yeryüzündeki varlıklarını,
kendilerini, kıymetlerini keşfe koyulmalarını… Başıboşluk ve anlamsızlıktan bir
anlam ve değer üretemeyiz. Müzik bir istikamet sağlamaz insana.
Olsa olsa istikamete yönelenlerin yüreğini besleyebilir. Onunla yol bulunmaz.
İyi bir yoldaş olabilir, aksi de mümkün.
Sonra
müzikle uğraşacak olan bilmeli ki müzik de onunla uğraşacak. Yeteneklerinin düzeyini ve
niteliğini keşfedebildikten sonra emeğin mutlaka gerektiğini unutmasınlar.
Nitelik kazanmak, birikim kazanmak (bu iki kelime bir araya gelince genellikle
anlaşılan şeyi kastetmiyorum) ve anlamlı-güzel-ötelere önden gönderebileceğimiz
işlere talip olmak. Hepimizin derdi bu olmalı değil mi?

