Yolcu Dergisi, 28
Şubat döneminin sert şartlarında yayın hayatına başlayan edebi düşünce dergisi.
Her ne sebeple olursa olsun insanın yeryüzündeki yürüyüşüne ket vuracak her
türlü barbarlığı ve bağnazlığa karşı sahici bir
söz duruşu sergilemek
gerektiği söylemiyle hareket ediyor Yolcu Dergisi. Bu amaçla insanın özündeki İlahi duruşa işaret eden bil dil kullanımına özen
gösteriyor.
“Türkiye’de
Dergiciliğin Sorunları”nı Yolcu Dergisi adına Ömer İdris Akdin ile konuştuk.
"YOLCU, KALBİ OLAN BİR DERGİ"
Öncelikle
bize derginizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla ne zaman yayın hayatınıza başladınız?
Ne tür eserler yayınlıyorsunuz? Yayın politikanız nedir?
Yolcu’nun hikayesi son on yılda Türkiye’nin geçirmiş olduğu değişimin hikayesi aslında. Bu değişim sancılı bir süreci içeriyor. İnsan duruşunun öyküsü ne ise Yolcu Dergisi’nin öyküsü de odur. Dergi, sert ve kaypak bir zaman aralığında yola koyuldu. İlk çıkış tarihi 28 Şubat ‘98 sonrasına rast gelir. Kapağımızda aynen şu yazıyordu: “Burası Türkiye; tarih kaydediyor!” ve ikinci sayımızın kapağı halimizi daha açık ele veriyor;“Çoraplarımızın rengiyle uyumlu değilse, değişmesi gereken kanunlardır!” Her ne sebeple olursa olsun insanın yeryüzündeki yürüyüşüne ket vuracak her türlü barbarlığı ve bağnazlığa karşı sahici bir söz duruşu sergilemek gerektiği söylemiyle hareket ediyor Yolcu. Özgürlüğü insanın kendini tanrılaştırması ve ötekini bu tanrılaştırmaya secde hali olarak gören alçaltıcı bir söyleme karşı, insanın özündeki İlahi duruşa işaret eden bil dil kullanımına özen gösteriyor. Kalbimizde bu ülke için her dem taze baharlar düşü kurma istenci hayat ve hareket noktamızı oluşturuyor. İnsanı globalizm denilen makinaştırmaçağının basit bir argümanı olarak gören verili dünyanın ötesinde, özgürlük, adalet ve erdemli bir topluma vurgu yapmaya gayret ediyoruz. Sesimizi duyurabildik mi? Evet! Ses verdiğimizde bunu dinleyecek oldukça kaliteli bir kitleyle muhatabız ülkenin her yanında. Dergimiz ideolojik mi? Asla! Sistemlerin ve hatta toplumların gelip geçtiğine ama ‘sahici sözün’ zamanlar arasında sürüp gittiğine inanıyoruz. Örneğin Mevlana’nın yazıtlarının üzerinden kaç devlet, kaç toplum, kaç kırılma geçti lakin Mevlana halen Mevlana’dır. Çünkü söz zamanlar üstü bir işlevi barındırır içerisinde… Biz buna inandık böyle başladık ve böyle de sürüyor yolculuğumuz. Şu cümle dergimize yakışıyor; “Dergi; Kalbi olan bir dergi!”
Yolcu’nun hikayesi son on yılda Türkiye’nin geçirmiş olduğu değişimin hikayesi aslında. Bu değişim sancılı bir süreci içeriyor. İnsan duruşunun öyküsü ne ise Yolcu Dergisi’nin öyküsü de odur. Dergi, sert ve kaypak bir zaman aralığında yola koyuldu. İlk çıkış tarihi 28 Şubat ‘98 sonrasına rast gelir. Kapağımızda aynen şu yazıyordu: “Burası Türkiye; tarih kaydediyor!” ve ikinci sayımızın kapağı halimizi daha açık ele veriyor;“Çoraplarımızın rengiyle uyumlu değilse, değişmesi gereken kanunlardır!” Her ne sebeple olursa olsun insanın yeryüzündeki yürüyüşüne ket vuracak her türlü barbarlığı ve bağnazlığa karşı sahici bir söz duruşu sergilemek gerektiği söylemiyle hareket ediyor Yolcu. Özgürlüğü insanın kendini tanrılaştırması ve ötekini bu tanrılaştırmaya secde hali olarak gören alçaltıcı bir söyleme karşı, insanın özündeki İlahi duruşa işaret eden bil dil kullanımına özen gösteriyor. Kalbimizde bu ülke için her dem taze baharlar düşü kurma istenci hayat ve hareket noktamızı oluşturuyor. İnsanı globalizm denilen makinaştırmaçağının basit bir argümanı olarak gören verili dünyanın ötesinde, özgürlük, adalet ve erdemli bir topluma vurgu yapmaya gayret ediyoruz. Sesimizi duyurabildik mi? Evet! Ses verdiğimizde bunu dinleyecek oldukça kaliteli bir kitleyle muhatabız ülkenin her yanında. Dergimiz ideolojik mi? Asla! Sistemlerin ve hatta toplumların gelip geçtiğine ama ‘sahici sözün’ zamanlar arasında sürüp gittiğine inanıyoruz. Örneğin Mevlana’nın yazıtlarının üzerinden kaç devlet, kaç toplum, kaç kırılma geçti lakin Mevlana halen Mevlana’dır. Çünkü söz zamanlar üstü bir işlevi barındırır içerisinde… Biz buna inandık böyle başladık ve böyle de sürüyor yolculuğumuz. Şu cümle dergimize yakışıyor; “Dergi; Kalbi olan bir dergi!”
"DERGİLER
ADAM YETİŞTİRİCİ BİR ÜSLUBA SAHİP"
İngiliz
edebiyat tarihçisi Mark Parker, 1800'lü yıllarda İngiltere’de dergiciliğin
“soyluluk mücadelesi” için bir araç olma özelliği gösterdiğini söylüyor.
Osmanlı’dan günümüze Türkiye’deki dergiciliğin tarihsel gelişimini de
düşündüğünüzde bizde yayınlanan dergilerin nasıl bir mücadelenin aracı olduğunu
düşünebiliriz? Bu anlamda Türkiye’de dergiciliğin geçmişini, hangi dönemlerden
geçerek bugünlere ulaştığını söyleyebilirsiniz?
Osmanlı'daki haliyle mecmua,
düşüncelerin cem edildiği bir mevkute. Bir çok edebi ve siyasi kanatlar
kendilerini dergi ile ifade etmişlerdi. Halen de ediyorlar. Bu ifade ediş
biçimi ekol oluşturmayı becerebilmiş bir süreç. Bu anlamda dergiler,
kendilerine özgü bir alanı da gösterirler. Gazete gibi gündelik dalgalanmaları
içeren tarzın ötesinde dergi, daha kalıcı ve derinlikli ve adam
yetiştirici bir üsluba sahip.
"ZAMANA
İZ BİRAKACAK OAN DERGİLER…"
Türkiye’de
dergilerin eskiden bir okul işlevi gördüğünü, yeni düşünceler doğurduğunu,
fikir tartışmaları yürüttüğünü biliyoruz. Düşüncenin ve hayatın merkezinde olan
dergileri bugün baktığınızda nerede görüyorsunuz?
Bu gün de aynı izleği takip eden dergiler var. Sıkı takipçileri olan, konuyu işleme biçimiyle zamana iz bırakacak olan dergiler... Zaten ürünlerini dergi sayfalarında okuruyla paylaşanlar açısından, bir okul işlevi de görmektedir. Sanal ortamlara taşınan düşünsel tartışmalara baktığımızda dergilerdeki ağırlığı ve kalıcılığı ve belirleyiciliği görememekteyiz. Bu açıdan kağıdın üzerine düşülen her not kadim bir süreğe de işaret eder.
Bu gün de aynı izleği takip eden dergiler var. Sıkı takipçileri olan, konuyu işleme biçimiyle zamana iz bırakacak olan dergiler... Zaten ürünlerini dergi sayfalarında okuruyla paylaşanlar açısından, bir okul işlevi de görmektedir. Sanal ortamlara taşınan düşünsel tartışmalara baktığımızda dergilerdeki ağırlığı ve kalıcılığı ve belirleyiciliği görememekteyiz. Bu açıdan kağıdın üzerine düşülen her not kadim bir süreğe de işaret eder.
"DERDİ
OLANLARIN ÇABASIDIR YAZMAK"
İki de
bir kapanan, satmayan, okunmayan, sürekli olduğu yerde dönüp duran, boyu ne
uzayan ne de kısalan dergilerin olduğuna şahidiz. Matbu dergilerin en temel
sıkıntılarından birisi de ya ferdi ya da belli gruba dayanarak belli bir süre
sonra kısır döngüye hapsolmaları. Dergilerin böylesine bir kısır döngüye
hapsolmasının nedenleri nelerdir? Bunun dergiciliğe olumlu ya da olumsuz
anlamda sonuçları neler oluyor?
Derdi
olanların çabasıdır yazmak. Kendini ifade etmek ve daha orijinali aramak. Eğer
bir dergide ufuk ve umut oluşturacak bir tarz yoksa elbette bir karşılık da
bulamayacaktır. Elbette yer dem yeni bir şey söylemek de gerekmez. Gereği gibi
bir üslup ile yeniden hatırlatmalar üzerinden yürümek de mümkün. Lakin popüler
olanın izbesine düşme ihtimalini göz önünde bulundurmak gerek. Hayatımıza
müdahil olan her şey düşünme biçimimizi de belirlediğine göre bu müdahaleyi
sahici değerler üzerinden okumak gerek.
"OKUMAK
KUTSAL VE ÇABA İSTEYEN BİR SÜREÇTİR"
Günümüzde
dergiler internetle birlikte bir değişim dönüşüm geçiriyor. Matbu dergiler her
geçen gün okur kaybedip kapanırken, internet dergileri gün geçtikçe daha da
çoğalıyor... Türkiye’de son yıllarda okur sayısı düşüyor kullanıcı sayısı
artıyor. Peki tablet bilgisayarlar ve mobilleşen dünya dergicilik için bir
tehdit mi yoksa bir fırsat mı?
Okumak kutsal ve çaba isteyen
bir süreçtir. Kullan ve unut tarzı bir alışkanlıkla sürdürülen çabalar
geleceğimizde ne kadar belirleyici olabilir? Mutlaka basılı ve kokusunu
ciğerlerinize çekebileceğiniz bir tutku haliyle olmalı dergicilik. Öte yandan
her basılı derginin web sayfası da mevcut.
Tablet
ve mobil uygulamalara derginizi hazırlıyor musunuz? Gelecekle ilgili
planlarınız neler?
Çeşitli duyurularımızın
yapıldığı ve bir önceki sayımızın pdf şeklinde okunabileceği bir web sayfamız
var. 12 yıldır bu şekilde yürüyoruz. Takatimiz kesildiğinde gelecek için
planlarımız olabilir.
"YOLCULUK
YAPMAYI DİLEYENLER DİLİ VE ÜSLUBU UYGUNSA KOLUMUZA GİREBİLİRLER"
Derginizin
reklam, dağıtım, telif ücreti gibi problemlerini nasıl çözüyorsunuz. Bu anlamda
dergiciliği genel anlamda problemlerini düşündüğünüzde, Türkiye’de
dergiciliğinin içinde bulunduğu çıkmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Yolcu Dergisi reklam kabul
etmiyor. Çok benimsediğimiz kültürel bir ürün varsa gönüllü tanıtımını
yapabiliriz. Dağıtım hususunda bilinen sorunlar bizim için de geçerli. Şu an itibariyle
her ilin en iyi kitabevinde boy göstermeye çalışıyoruz. Telif ücreti
ödemiyoruz. Bizimle yolculuk yapmayı dileyenler dili ve üslubu uygunsa kolumuza
girebilirler.
"KİMİ
DERGAHINA HÜTMETLİDİR, KİMİ İSE YALNIZCA YAZARDIR"
Bugünün
dergileri yazar yetiştiriyor mu? Sizin derginizde yetişen yazarlar kimler oldu?
Oniki yıldır yayında olan
dergimizden bir çok yazar yetişti. Bir kısmı kendi dergilerini çıkarmaya,
kitaplar yayınlamaya başladılar. Yazar yetiştirme menbaı dergilerdir. Yetişen
yazarlar kendilerini bilirler. Kimi dergahına hürmetlidir, kimi ise yalnızca
yazardır.