Ömrünü Türk uçağı yapmaya adayan, Türk hava yolları
tarihinin en sıradışı adamı Vecihi Hürkuş’un film gibi hayatı gerçekten
de film oldu. Yönetmenliğini Kudret Sabancı’nın yaptığı “Hürkuş:
Göklerdeki Kahraman” filmi, tarihi bir kişiliğimizi beyaz perdeye aktarması
ve yeni nesillerin bu mili kahramanımızı tanıyıp öğrenmesi bağlamında izlenmeye
değer bir film olmuş.
Yiğit, korkusuz, vatansever, aşk adamı
Gökyüzünde birçok ilki başaran Hürkuş’un imkânsızlıklara ve
engellemelere rağmen cesaret ve azimle geçen aksiyon dolu hayatı nihayet
beyazperdeye aktarıldı. Başrollerini Hilmi Cem İntepe ve Gizem Karaca’nın
paylaştığı “Hürkuş: Göklerdeki Kahraman” filminin, film sanatı bakışıyla
eleştirilebilecek yönleri olsa da gerçek bir milli kahramanımızı anlatması
açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Filmde yiğit, korkusuz, vatansever, gönlü sevgi dolu, gözü
kara, centilmen bir aşk adamı olarak karşımızdadır Hürkuş. Film, torunu
Mehmet’in dedesinin gerçek hikayesini anlattığı yarı belgesel yarı kurgusal bir
hava ile ilerliyor. Uçma sevdasının peşine düşen kahramanımız, önce makinist,
sonra tayyareci oluyor ve korkusuzca cephelerde düşmanla çarpışıyor. Gözü kara
pilotumuz Vecihi, düşmanlarının kendisine taktığı “Kara Bela” lakabı ile
tanınıyor. Niye mi? Çünkü Vecihi’nin atacak kurşunu bitse bile düşman
uçaklarının arasına ölümüne dalıp geri püskürtüyordu onları.
Ne hayallerinden vazgeçer; ne de sevdasından
Kafkas Cephesi’ne atanan Vecihi, burada uçak düşüren ilk
Türk tayyareci olur. Aynı yıl savaş devam ederken bir başka hava saldırısında
yaralanır ve bu kez kendi uçağı düşer, Ruslara esir olur. Esir olmadan önce
uçağını teslim etmek istemez ve orada ateşe verir. Hazar Denizi’ndeki zehirli
yılanlarıyla ünlü Nargin Adası’na esir olarak gönderilir. Cepheye gitmeden
hemen önce Ratip Albay’ın kızı ile izdivaç eden Vecihi’nin aşk hayatı da filmde
yoğunlukla işlenen konular arasındadır. İdealleri ve vatanı uğruna asla
savaşmaktan vazgeçmeyen cesur bir adam olan Vecihi, ne hayallerinden vazgeçer
ne de sevdasından. Bu amaçla esir düştüğü adadan kaçma planları yapar. Çünkü I.
Dünya Savaşı bitmiş, Anadolu kağıt üzerinde bölüşülmüş, İstanbul İngilizler
tarafından işgal edilmiştir. Vakit esir olarak yatma vakti değildir. Bir
şekilde yurda dönüp savaşmak zorunda hisseder kendisini. Aslen Azeri Türkü olan
Rus komutan Azat kendisine yardım eder ve adadan bir arkadaşıyla beraber
yüzerek kaçarlar.
Vecihi İstanbul’a geldiğinde savaşın sonlarıdır ve İngilizler her şeye el koymaya başlamıştır. Tayyare bölüğü Maltepe taraflarında tarla diyebileceğimiz bir araziye sevk edilir. Uçakları buradan kaçırarak Anadolu’daki savaşta kullanabileceklerini düşünen Vecihi ve arkadaşları, bunun için plan yapar ve uygulamaya koyarlar.
Film sanatı açısından eleştirmenlerin gazabına uğraması
mümkün görünse de “Hürkuş” filminin Türk sinemasının uzun zamandır unuttuğu ya
da yok saydığı gerçek kahramanlarımızı anlatması hasebiyle Türk izleyicisinin
yüreğine dokunacağını, bir karşılık bulacağını söyleyebiliriz. Geçen senenin en
popüler filmi “Ayla”da da bir kahramanımızın gerçek hikayesi etkileyici
şekilde anlatılmıştı ve “Hürkuş” ile de bu yolda çok güzel adımlar atıldığını
görüyoruz. Vecihi Hürkuş gibi daha nice yiğit kahramanlarımızın hikayeleri
izleyici ile buluşur.