Anlamış değilim tema ney konu ney!




Şair Murat Kapkıner ile şiir, roman ve edebiyat üzerine konuştuk.  

Taraf gazetesinde işe başladığım haftalardı. Yine her zamanki yerimde çalışıyordum ki arka tarafımda bir tartışma başlamıştı ben de doğal olarak kafamı oraya çevirmiştim merakla. Tartışmanın konusunun “irtica”  olduğunu hiç unutmuyorum, unutmamışım iyi ki de...

O tartışmada yer alan kişilerden biri de sonradan tanışacağım şair Murat Kapkıner'di. Kapkıner'i hiç unutmuyorum ilk orada görmüştüm ve tartışma 'irtica' sözcüğünün yazıda uygun kullanılıp, kullanılmadığı konusundaydı. Sonrasında nasıl çözdüler bu problemi bilmiyorum çünkü kafamı çevirip işime odaklanmıştım. Kapkıner aklımda 'irtica' olarak kaldı biraz, iyi ki de kalmış. 

Kapkıner'i ilk görüşüm böyle idi sonrasında (Asım abi sayesinde)  tanıştım ve Dünyabizim için bir söyleşi gerçekleştirdim. Söyleşiye geçmeden önce bir arkadaşıma Kapkıner'i sorduğumda bana Kapkıner'in ilginç bir anısından bahsetti. 

Askeriyede bulunduğu yıllarda Kapkıner bir gün göreve gitmez ve kendisine niye gitmediği hakkında geçerli bir gerekçe göstermesi istenir. Kendisi de gerekçe olarak babasının öldüğünü söyler, fakat yapılan araştırma sonrası babasının 15 yıl önce öldüğü belirlenir ve kendisinden daha geçerli bir savunma istenir. Sonrasında Kapkıner komutanın yanına gider ve "Sayın komutanım, ben Müslüman adamım, 5 vakit namazımı kılarım, niye yalan söylüyeyim" der. Ama sonrasında gerekçe olarak da: “Babam 15 yıl önce öldü ama dün efkarı basmıştı o yüzden gelemedim” der ve çıkar komutanın yanından. O zamanlar Kapkıner sıkıntılıdır ve bu durum belki de normaldir onun için. Kendisine bu anısını sorduğumda gülerek anlattı tekrar. Gerçekten öyleydi dedi...
Selçuk Küpçük sizin için şu tanımlamayı yapmıştı Dünyabizim'de: “Kendine özgü,  dünyalık tasaları olmayan biri”. Ayrıca bugüne kadar farklı kişilerden farklı tanımlamalar da duyabiliyoruz sizin hakkınızda. Peki siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Görüldüğüm gibi tanımlıyorum yani Anthonny Quinn'e sormuşlar Çağrı filminden sonra Müslüman olmuşsunuz diye verdiği cevap ilginçti: “Hakkımda ne duyduysanız doğrudur.” Selçuk'un tespiti doğru, onun dışında kim nasıl görüyorsa doğrudur. Kendimi nasıl tanımlamaya gelince kendimi yeteri kadar tanımıyorum, yeterince bilemediğim için… Zaten şair biraz kendini bilmezdir.

Biyografinize baktığımızda 40 yaşından sonra şiire başlamışsınız? Niye, ne olmuştu hayatınızda bir şey mi etkiledi sizi, niye başladınız şiire?

Başımızdan bir olay geçer bizim anamızdan doğarız. Bizimki de öyle bir olay geçti başımızdan anamızdan doğalı. 40 yaşında bir patlama şeklinde şiir olarak çıktı.

O patlamanın sebebi neydi?

Sebepler her zaman her şeyi ifade etmez. O yüzden söyleyeceklerim de sebebini tam vermeyecektir.

Yeni çıkacak romanınız olduğunu duyuyoruz, ne zaman çıkıyor?

En son Ahmet'i (Ahmet Altan) bir daha sıkıştırdım, Ahmet dedim gazetede bir ilan çıkarıyoruz, romanlarınızı getirin basalım anında diye, 1.5 sene oldu oraya göndereceğim dedim. Az sabret, bahara kadar sabret dedi. Gazete esnasında vermiştim, beğendiler tamam birinci sırada çıkacak demişlerdi fakat bu gazete sarstı. Gazete ilan almıyor, reklam almıyor vermiyorlar. Türkiye de böyle bir gazetenin kendini kurtarması mümkün değildir. Gazete de günbegün iflas eşiğine geldi güzel okunuyor, satıyor fakat hiçbir zaman böyle bir gazete okuyucusuyla, tirajıyla kendini kurtaramaz. Böyle bir kriz oldu, bundan dolayı da Alkım ne kitap basması tam manasıyla Taraf ilgisiyle canının derdine düştü. Yaza doğru çıkacak diyebiliriz ancak bu durumda.

Romanınızda neyi anlatıyorsunuz, konusu nedir?

Cevaplanması çok zor bir soru. Mektepten beri öğretirler orta mektepte tema derlerdi konu derlerdi ben ikisini de anlamış değilim tema ney, konu ney?

Şunu diyemiyorum, diyebilsem diyeceğim: tarihi roman, aşk romanı; yazar burada bilmem kaç yılları arasını sorguluyor, şunu işliyor ben bunların hiçbirini diyemiyorum. Desem ki aşk romanı desem ki cinayet romanı ama aşk da var, cinayet de.

Romanda neyi paylaşıyorsunuz?

Ben hiçbir şeyi şiirlerim dahil, Kuran araştırmalarım dahil bilerek bir şey yapmadımBir şeyi kastederek, amaçlayarak yapmadım içimden geldiği gibi yazdım. İhtiyaç var, şu konuyu yazmak lazım, hiçbir satırımı böyle yazmış değilim. İçimden yazmak geldi yazıyorum.

Romanı ben yazmaya başlarım sıkıntıyla falan, o kendi kendini yazar, ben bilmem roman nereye varacak, hiç bilmem. O yüzden kendi kendime dahil siparişle yazan bir adam değilim. Kendi kendime sipariş veremem, başkasınınkini hiç yapamam. Denedim olmadı paraya ihtiyacım olduğu zamandı Murat abi şöyle bir şey yaz dediler, olmadı rezil rüsva oldum, yapamıyorum, yazamıyorum yani. “Murat otur şöyle bir konu olan roman yaz, toplumun şöyle bir sıkıntısı var, buna eğilen bir şey yaz.” bunu ömrüm boyunca diyemedim. Romanlarım için değil, hiçbir ürününüm için böyle bir ihtiyaçtan konu belirlemedim, hepsi doğaçlama doğal oldu.

Neye bağlıyorsunuz bunu?

Mizaç, yazmak zorunda olan insanlar var, ben herhalde onlardanım. “Aşk ağlatır, dert söyletir” derler ya dertte bize söyletiyor. Kuyruğumuza basılmış söylüyoruz. Şiirlerle bağırıyoruz, romanla bağırıyoruz, denemelerle bağırdım ilk, bilememişim şair olduğumu fakat o zamanlar söylerdim bunlar benim şiirlerim diye denemelerim için. Sonra sonra meğer şairmişiz, doğrudan doğruya şiirler şeklinde dökülmeye başladı. Benim denemelerim de böyle anlıktır kriz gibi gelmiştir, yazmışımdır. Şiirlerimde öyle krizler şeklinde, ben şiir yazacağım diye masa başına oturmuş adam değilim.Bütün bu şiirlerim adisyonlara yazılmıştır, elektrik direğinde yazmışımdır, orada gelmiştir. Bunları uzun uzun anlatmam lazım kitaplarımda var peygamberliğimi ilan etmiyorum ama “şiir gelir, şiir üretilmez” benim bütün eserlerim geldi. Romanım, denemelerim yani onlar gelenlerdir. Bu peygamberlik demek değildir şudur: ilham alınteri lazım, teknik bileceksin bir şeyler, bileceksin roman, şiir nerede dünyada, Türkiye de nerede, bunları bileceksin, iyi bir roman okuyucusu olacaksın, iyi bir şiir okuyucusu olacaksın şairsen, romancıysan. Bunlar lazım ama bunlar hiçbir şeyi kotarmaz. İlham… sana güzel bir şey gelecek ki sen onu yoğuracaksın da çıkaracaksın. Yoğurmak teknik değildir, içseldir tabiatıyla. Benim şiirlerimde mesela harf sesi vardır, harflerin şiiri var benim şiirimde. Bir bakıyorum ki bir kuplede 16 tane “r“ harfi var bunları ben mi hesap edip yazdım, yok öyle geliyor.

Siz de şaşırıyor musunuz peki bu duruma?

Sonradan önüme alıp ben de şaşırıyorum. Allah Allah… şunu söylemişim. (gülüşmeler)

İnsanın içinde böyle bir denge (müzikalite) var değil mi?

İçinde o neyse açılıyor. O şiir esnası diyorum, o esnada ne söylersen şiir ne davransan şiir, o esnada davranışında şiirdir. Artislik değil o anlamda değil öyle bir davranırsın ki birinin bir derdi çözülür sen bilmezsin, demen de şiirdir.

Gerçek şiir nedir sizce?

Yunus'unki… benim müşterisi olduğum şiir Yunusunki. Kim nesi eksik diyebilir, hikmet mi noksan felsefe mi noksan, aşk mı noksan, ses mi noksan? Ama geldi ona verildi yani. O şiir aynasına bakarım ben. Öbürleri başka bir şey anlamam da masa başında üretilen şiirden. Doğrudur şiirdir, anlayanlar vardır ama ben bu şiirden anlamam.

Sizce şiir neyi ifade ediyor?

İfade edemeyişi ifade eder. Şiir ifade etmek değildir. İfade düz yazıyla olur onu düz mantıkla ifade edersin oh be iyi oldu dersin. Şiir ifade edemeyişi ifade etmektir. Hah gene başaramadım, işte buymuş bak, gene başaramadım demektir. Şiir budur, gene söyleyemedim demektir. Söylersen düz yazı, düz mantık ondan dolayı da hiç kimseye iç çektirtmez. "Oh be bu iş böyleymiş!" dedirtmez. İç çektirir sana... Onu konferansçılar, mitinktekiler yapar akademilerde olur o, Adam bir şeyi çözer ve oh be bu böyleymiş dedirtir. Şiir derin nefes aldırır, iç geçirtir sana, yaralar seni, yaralısın der sana bak çözümsüzsün der, Şiir bunu der. Arızayı kışkırtır şiir.

Günümüze bakarsak...

Şiir tuzu kuruların işi değil, bunu başka şairleri hele hele genç şairleri kınamak için söylemiyorum. Bunlar tuzu kuru adamlar, acısız adamlar bunlar başka bir şey yapıyorlar gibi geliyor bana ya da benim ki şiir değil.  Yani bahsettiğim gibi acıdan, çözümsüzlükten fışkıran şeyler ne ise ya o şiir ya da çözümü üreten, düz mantıktan, akıllar fışkıran, masa başında üretilen şiir ikisinden biri şiir. Eğer onların ki şiir ise benim ki şiir değil; yok benim ki şiir ise onlar şair değil. Yani çözümsüzlüğün bunalımın faili de mazlumdur, fakirdir, zordadır, bir şekilde zordadır. Yani yatlarda da yaşasa (maddi anlamda değil) dertlidir. Onun hanesine bu şiir düşer, o şiirin faili budur. Öbürü de rahattır mutlu insandır ondan da başkalarını da mutlu etmeye yönelik metinler ortaya çıkar. Güzeldirler onlarda.