Yalnızım, evet yalnızız. Yani bak, büyük
kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal varlık kendi iç dünyasının
mahpusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum... Yalnızım, evet herkes
yalnızdır, yalnızız. Bütün ihtilaflarımızda yalnızlıklarımız çarpışıyor. Hattâ
kendi kendimizle mücadelelerimizde bile kendilerimiz -Çünkü bak, ‘kendi’ var
içimizde- birbirine karşı yalnızdır.” (Syf 347)
Yalnızız romanı Peyami Safa’nın
kendi düşünce ve sanat gücünü bütün yetkinliği ile en üst perdeye taşıdığı
eseridir. Yazarın yarattığı ütopyası “Simeranya”da bizi seyahate çıkarması yeni
bir dünya ümidini fazlaca taşıyor olmasındandır ve bunu eseriyle de ortaya
koymuştur. Öyle ki yazdığı eseri roman olarak görmez ve zaten kendi ifadesi ile
“Simeranya bir roman olmayacaktır. Sadece bugünkü insanın kendi kendisi
hakkındaki telakkisinden, bilgisinin temellerine, metodlarına ve bütün sosyal
müesseseleriyle değer sistemine kadar baştan başa inkılâba muhtaç dünyanın
huzursuzluğunu duyan adamın 150 yıl sonraki tekamül imkanlarını düşünerek
tasarladığı muhayyel bir ülkedeki hayat bir seyahatname şeklinde yazılacaktır.”
(Syf 110)
Yalnızız maddeyle ruhun savaşı,
bir varlaşma hamlesiyle ebedilik hayali, bir yoklaşma ızdırabıyla geçiciliğin
büyük sıkıntısı…
Romanın konusu, Samim (Doğu’yu
temsil eder) ve Meral’in (tam anlamda Batı’yı temsil ettiği söylenemese de
özentisi vardır. Batıya yakındır diyebiliriz.) birbirleriyle mücadeleleri,
restleşmeleri, aşkları, kendi “ben”lerini ortaya koymaları iç-dış çatışmalarıyla
sürer. Meral’in hayatta istediğini alamayacak kadar karmaşaya düşmesi, arkadaşı
Feriha’dan (Feriha babası yaşındaki adamla zengin ve paralı olduğu için Paris’e
gider, cemiyette onu pek sevmez) kötü etkilenen ruhu aynı zamanda dünya hayatı
için ona çok çekici de gelmekte fakat ruhi sıkıntılarına bir türlü çözüm
bulamamaktadır. Kendi içinde fırtınalar koparken tek sığındığı kişi Samim olur.
Bu arada Meral’in şakir diye bir taliplisi çıkar. Feriha Paris’e gelmesini
ister. Meral iki arada bir derede kalır yine de bildiğini okur. İstediği gibi
hareket edemez ama etmek için de çırpınacaktır. Samim’in kendisine söyledikleri
kafasını karman çorman etmiş, kendince sorgulamalara girişmiştir. Onun yanında
doğru düşündüğüne inanır ama dışarı çıktığında hemen değiştiğini fark eder.
Buna kendisi de çok kızar ancak doğrusunu bir türlü başaramaz. Çünkü elinde
olmadan hisleriyle hareket ediyordur. Ve yaşanan bu aldatmaca bir gün patlak
verir. Samim tüm olanları öğrenir. Sonunda olanlara engel olamadığı için çok
üzülür. Meral Yalnızız’ın yalnız kalan kahramanıdır. Tıpkı Samim gibi.
Samim tüm roman boyunca olayların
merkezindedir. Romanın tüm halkalarını birbirine bağlayan; maneviyatı baskın,
ruhu diri, öz değerleri savunan kişidir o. Samim ütopik dünyası Simeranya’da kendisini
gerçek hayattan bir an olsun kaçmaya ve korumaya ihtiyaç hissettiğinde sığınak
olarak burayı kullanır. Çünkü “Simeranya’da yalan lüzumsuzdur, zıtlıklar
ortadan kalktığından dolayı buna ihtiyaç yoktur. Simeranya’da her seviyeye göre
sanat evleri vardır. Her yaşta insan buraya devam eder, merak ettikleri mevzuyu
kendileri etüd edip öğrenirler. Simeranya pedogojisi, insanın bütün hayatında
öğrendiği şeyleri ancak kendi istediği zaman ve kendi araştırmaları neticesinde
öğrendiğini bilir.” Syf 34/35
Şüphesiz asıl davamız kendi
kendimizle. Ve “her hastalık evvela ruhta başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş
bir isyandır.” Ve sözler uzar da uzar ama her roman bir sessizlikle biter. Bu
roman iki kişinin farklı yerlerde ve yalnız ölmeleri ile sona eriyor. Kendimize
son bir sözle noktayı koyalım: “Yaşamalıyım ki anlayayım.” Düşün, iyi düşün.
