Din hizmetine kadın eli değsin

Kadriye Avcı Erdemli
İstanbul Müftülüğü’nün, din görevlilerine ve halka faydalı olmak amacıyla 2006 yılında yayın hayatına başlayan ‘Din ve Hayat’ dergisi yarı akademik içeriğiyle ve hemen her kesimden insanın faydalanabileceği çeşitlilikte yazılarıyla dikkat çekiyor. 17. sayısına ulaşan derginin yayın kurulunda ise imam, müezzin, vaize ve Kur'an Kursu öğreticileri bulunuyor.
İstanbul Müftü Yardımcısı, Din ve Hayat Dergisi Yayın Koordinatörü Kadriye Avcı Erdemli’yle “Din ve Hayat Dergisi” hakkında konuştuk.
HAYATTA OLAN HER ŞEY DİNİ İLGİLENDİRİYOR


5 yıldır ‘Din ve Hayat’ın iç içe olduğu bir dergi çıkartıyorsunuz. Derginizde ciddi konular ve makaleler yayınlanıyor. Dergiyle ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Din ve Hayat dergisini nasıl yayına hazırlıyorsunuz? 

Aslında sizin de belirttiğiniz gibi din, hayatın her alanında var. Din, hayattır aslında! Onun için dergimizin ismi “Din ve Hayat” olsun dedik. Dolayısıyla hayatta olan her şey dini ilgilendiriyor. Yani hayatta var olan her şey doğrudan veya dolaylı dinin içindedir veya din o hayatın içindedir. İkisi birbirine girmiş vaziyettedir. Bunu ayırmak da zordur. Konularımızı güncel konulardan seçiyoruz. Önceliği hangisine verelim diye düşündüğümüzde gündeme yönelik konular mevzubahis oluyor. Mesela son sayımız spor sayısı. Ona öncelik verdik; çünkü İstanbul bu yıl spor başkenti. Bu tür şeyleri düşünerek öncelik gösteriyoruz.

"OKUYUCULARIN AŞKLA OKUYACAKLARI KONULAR OLSUN İSTİYORUZ"

Din ve Hayat dergisi yarı akademik bir dergi. Ve özellikle imam, müezzin, vaize, Kur'an kursu öğreticilerine hitap eden bir dergi gibi algılansa da tam olarak öyle bir dergiyi de çağrıştırmıyor. Hemen her kesimden insanın da faydalanabileceği çeşitlilikte yayın yapıyorsunuz. Burada dergiyi oluştururken neyi merkeze alıyor, önemsiyorsunuz? 

Siz de takdir edersiniz ki biz bir dini kurumuz. Ve bizim çalıştığımız arkadaşlarımızın hepsi de hoca. Ben müftü yardımcısıyım, genel yayın yönetmenimiz müftü, editörümüz vaiz, yayın kurulumuz vaiz, imam, Kur’an kursu hocası, müezzin. Tamamen hocalardan oluşuyor.
İstanbul çok zengin bir metropol. Gerçekten külfeti kadar imkanları da olan bir şehir. Dolayısıyla İstanbul’da kendisini yetiştirmiş çok yönlü din görevlileri mevcut. Aslında İstanbul’un bu dini zenginliğini bizler dergi sayesinde halkımıza ulaştırmak istedik. Aynı zamanda bu kültürel zenginliği de din görevlilerimizle buluşturmak istedik. Bu konuda bir elçi ve aracı olmak istedik. Bu dergiyi biz çıkarıyoruz ama yazarlarımızın hepsi de din görevlilerinden oluşmuyor. Bu manada hayatın içinden olan herkesten yazı alabiliyoruz. Konumuz sanatsa, sanatçılarla söyleşi yapıyoruz ve onlardan yazı kabul edebiliyoruz. Burada da yazılar bazen akademik oluyor, bazen de güncel oluyor. Her seviyede okuyucuyla buluşacak yazılar olabiliyor. Yazıların illa da akademik olması şartını aramıyoruz. Biz okuyucuların aşkla okuyacakları konular olsun istiyoruz. Bazen de insanların kafasındaki sorulara cevap olsun diyoruz. Çünkü soru işareti olan konular oluyor. İnsanlar onun cevabını bu dergide bulsun istiyoruz. Seçtiğimiz konuyla ilgili o konuda ne kadar görüş varsa yer veriyoruz. Bu da bizi zengin kılıyor. 



DERGİCİLİKTE DİNİ ANLATMANIN BİR ŞEKLİDİR

Din ve Hayat dergisi toplumdan kendini soyutlamadan onun ihtiyaçlarına cevap veren meseleleri de ele almaya çalışıyor. Dini anlatmak; sadece namaz kıldırmak, vaaz etmek, fetva vermek şeklinde olmuyor… Bu bağlamda insanların yaşamında dinin hayat bulmasına katkı sağlamak için, okuyarak, yazarak, düşünerek nasıl bir yol açtığınızı düşünüyorsunuz?

Dini anlatmak sadece vaaz etmek ve hutbeden müteşekkil değil. Bunlar dini anlatmanın bir şeklidir. Ama bazen bir yazı veya iki mısralık bir şiir öyle etkili olur ki, benim bir saat dil dökmem yerine o iki mısralık şiir her şeyi karşılar. Bu daha da etkili olabilir. İlahiler (Tasavvuf Musikisi) bana göre öyledir. Bizim saatlerce vermek istediğimiz aşk -Allah aşkı- bazen küçük bir ilahi, bir dörtlükle çok daha ziyadesiyle verebilir. Biliyoruz ki bu hayatta olan her şey Allah’tandır. Yeryüzünde ne varsa Allah’tandır. Ve hepsi bize Allah’ı çağrıştırır. Dolayısıyla onları dinin içinde ifade etmek veya din için değerlendirmek Allah’a yönlendirmeye bir vesiledir. İnsanlara Allah’ı hatırlatmaya çalışmak da bizim görevlerimiz arasındadır. Dergi belki böyle bir vesiledir.
Dergiyle biz, vaaz ve hutbeyle ulaşamadığımız bazı insanlara ulaştığımızı düşünüyoruz. Mesela ‘spor’ sayımızla sporseverlere ulaşıyoruz. Ve bu arada sporseverlerin hayatına din girmiş oluyor bir şekilde. Yine biz ‘aile’ sayısı çıkardık. Bütün aileye ulaşmış olduk. Aile kavramını savunan ve inanan herkesin hayatına bir şekilde dini ulaştırmış olduk. ‘Sanat’ sayısı çıkardık, sanatseverlerin hayatına bir şekilde dini ulaştırmış olduğumuzu düşünüyorum. Yine, ‘şiddet’ sayısı çıkardık ve dinin şiddete nasıl baktığını, nasıl karşı olduğunu anlattık. Şiddetle dinin asla yan yana olamayacağını, şiddete karşı olanların yanında olduğumuzu böylece bir dergiyle ilettik. Belki bunu bir hutbede de söyleyebilirdik ama vaaz dinlemeye gelmeyen, camiye bile hiç gitmeyen insanlar var. Ve o vaazda belki bir cümle olarak geçen konu, dergide bir makaleye dönüşüyor.
Biz burada o camiye gitmeyen kişinin din hakkında bazı olumsuz düşüncelere sahip olduğunu da görüyoruz. Onun için bu dergi ulaşılabilir bir kaynak vazifesi de görüyor. Mesela dünyevileşme sayısında “dünya bu kadar kötüyse Allah bizi niye yarattı?” sorusunun peşinde, bunları da ele alan yazılar yazıyoruz. Bunları her kesimden okuyucuya ulaştırıyoruz. İş adamlarına, üniversitelere, kütüphanelere, basına ve ilgisi olduğunu düşündüğümüz herkese ulaştırıyoruz. Ve onların hayatına biz bu şekilde dergiyle ulaşmaya çalışıyoruz. Yani bizim okurlarımız sadece din görevlilerimiz değil. Din görevlilerimizin hayatına sanatı dahil ediyoruz bu dergiyle. Belki bizler normalde bunun bir boyutunu anlatıyoruz ama dergide bunu her boyutuyla ele almaya çalışıyoruz. Bu yazıyı dergi sayesinde de herkese ulaştırıyoruz. Bu benim din hizmeti anlayışımın bir gereği. Bizim anlayışımızda sadece dini anlatmak vaaz, hutbe değildir. Onlar dini anlatmaktır ama dergicilikte o yollardan birisidir. Sanatta böyledir.
Sporla ilgili sayımızda göreceksiniz, ata sporumuzun temelinde ahilik vardır. Yani kardeşlik, dostluk ve o kadar güzel İslami şeyler var ki... Dünya sporunda da bunu görüyorsunuz zaten. Dünya sporu da dinden müstağni değil. Bunu herkese ulaştırmaya çalışıyoruz. Böylece hizmet ettiğimizi düşünüyoruz.

HER YERDE OLABİLECEK BİR DERGİ
Derginiz dört ayda bir yayınlanıyor ve ücretsiz olarak dağıtılıyor. Müftülüklerde ve büyük kütüphanelerde bulunabiliyor sadece. Bunun dışında derginize nereden ulaşabiliriz, nereden bulabiliriz?
Müftülükte ve büyük kütüphanelerde oluyor, üniversitelere, belediyelerin kütüphanelerine ulaştırıyoruz, Valilik vs. ile basına ulaştırıyoruz. Müftülüklerdeki her personele gönderiyoruz. Ayrıca o ilçede vermek istedikleri nereler varsa, diyelim ki A ilçesinde kültür merkezleri, belediyeler, kaymakamlık, okullar, milli eğitim gibi yerlere gönderiyoruz. Biz resmi bir kurum olduğumuz için bu dergi her yerde olabilecek bir dergi. Onun haricinde her ilçeye bu şekilde gönderiyoruz.
Din ve Hayat dergisi kaç adet basılıyor?

Talebe göre değişiyor bu. Bazı sayılarımızı çok basıyoruz, bazılarını daha az basıyoruz ama 15 bin diyebiliriz. Ve hepsini dağıtıyoruz. Tek dezavantajı bu oluyor, düzenli kişileri abone edemiyoruz.
Dışarıdan birileri istediği zaman bu dergiyi, onlara göndermekte sorun mu yaşıyorsunuz?

Gönderiyoruz ama bu sayı çok fazla olunca bazen ne olur diye düşünmüyor değiliz doğrusu. Eğer istenmiyorsa da, şu anda haberleri olmadığı içindir diye düşünüyorum. Çünkü dergimizden haberi olan herkes düzenli istiyor ve ona gönderiyoruz. Sonraki süreç içerisinde belki yine göndeririz ama desteğe ihtiyacımız olabilir.
Dergiye ulaşmak isteyenler…

Müftülükten temin edebilirler, bizden temin edebilirler.
“Bu bölümde ise İstanbul Müftülüğü bünyesinde yürütülen çalışmaları konuştuk”

DİN HİZMETİNE KADIN ELİ DEĞSİN
Bir kadın olarak İstanbul müftü yardımcısı olmayı nasıl başardınız? ‘Kadından müftü yardımcısı olur mu?’ sorusuna cevabınız ne oldu?
Doğrusu tepki alacağımı düşünmüştüm. ‘Toplum hazır mı, değil mi?’ açısından bakılıyordu meseleye ama şunu samimiyetle belirtmek gerekir ki hemen hemen hiç olumsuz tepki almadım diyebilirim, genelde olumlu tepki aldım. Çünkü toplumun yarıdan fazlası kadın ve kadınları temsilen her makamda kadınlar  bulunmalı. Dini makamlar da dahil. Müftü Bey’le dini makamda çalışan kadınların çalışma şartlarını konuştuk. Mesela bir vaizle vaizenin çalışma şartları çok farklı. Vaiz cuma günü gidiyor, camide vaazını yapıyor. Erkek vaiz, zaten cuma günü camiye gelen erkekleri hazır bulmuş bir şekilde hemen konuşmasını yapıyor. Bu çok kolay bir şey. Vaize yani kadın vaiz, cuma günü camide vaaz edemiyor. Vaize kadınların özel çalışmalarının arasında dine yer açtıracak, kadınları camiye toplayacak ve onlara orada din anlatabilecek. Bu zor bir şey!.. Kadınların çocukları var, gezmeleri var veya çalışıyorlar. O kadar meşguller ki... Ve vaizenin bu cemaati elinde tutması gerekiyor. Sürekli olarak haftanın belirli günlerinde kadınlara vaaz etmesi gerekiyor. Bunu bir erkek müftünün anlaması mümkün değil, erkek yöneticinin anlaması da mümkün değil. Çünkü kadınların yanına gidip onları dinlememiştir, kadın vaiz anlatsa da onu yaşamadığı için aklında yer etmiyordur. Ama bu alandan gelmiş bizler, kadınları çok iyi anlıyoruz, kadın çalışanlarımızın durumlarının daha farkındayız. Kadınların dini daha iyi anlaması için neye ihtiyaçlarının olduğunu daha iyi biliyoruz. Onun için toplumun her kademesinde olduğu gibi Diyanet’te de kadın yöneticilere ihtiyaç var. Bunun adı müftü olur, müftü yardımcısı olur...

HEP ŞUNU SÖYLEDİLER: ‘İYİ Kİ ARTIK VARSINIZ, ALLAH SAYINIZI ÇOĞALTSIN!

Allahü Teala (cc) yaratırken kadın ve erkeği birlikte yaratmış. Biri olmadığı zaman diğeri hiçbir şeye yaramıyor biliyorsunuz. Öyle yaratmış Yüce Yaradan… Din hizmeti de öyle bir şey. Bir alan boş kaldığı zaman diğer alanda bir göçme oluyor, bir sıkıntı meydana getiriyor. Bu ister din eğitimi olsun, ister o din eğitimini yönetme olsun hiç fark etmiyor. Kur’an kursu hocası varsa o zaman onların ilgilisi de olmalı. Yani erkek müftü varsa, kadın müftü de olması lazım. Erkek müftü yardımcısı varsa kadın müftü yardımcısı da olması lazım ki din hizmetine kadın eli değsin. Din hizmeti kadın bakış açısıyla da şekillensin. Şimdi bütün Türkiye’yi düşünelim, hiç erkek müftü ya da erkek müftü yardımcısı, yani erkek yönetici olmadığını düşünelim. Nasıl bir sıkıntı çıkacaksa, emin olun aynısı kadın olmadığı zamanda da aynı. O alanda boşluk var ve hayat boşluk kabul etmiyor. Bir şekilde bu boşluklar yanlışlarla, kadınların cehaletiyle doluyor, bu durum ailelere yansıyor. Oysa kadınlara nasıl ulaşılabilir, nasıl çözümler bulunabilir bunları belki daha iyi anlıyor kadın yöneticiler. Toplum da bunun sıkıntılarının farkına varmış olmalı ki bizler de tayin olduğumuzda olumsuz bir tepki almadık. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu süreçte muhtemelen ihtiyacı fark etti ve bizleri görevlendirdi. Görevlendirilmemizden sonra toplumda da çok olumlu tepkiler aldık. Hep şunu söylediler, “İyi ki artık varsınız, Allah sayınızı çoğaltsın!”
Önümüzdeki süreçte kadın din görevlilerinin sayısını artmış görebilecek miyiz? 

Önemli olan ulaşabileceğimiz alanlarda, ihtiyaç olan alanlarda, doğru yerde, doğru anda bulmak. Ünvan gerekli olan şey değil. Eğer kadınlara biz Kur’an kurslarıyla ulaşıyorsak, Kur’an kurslarının sayısını arttırmalıyız, daha nitelikli hale getirmeliyiz. Rehberlik bürolarıyla ulaşıyorsak, onların sayısını arttırmalıyız. Bu alanda kadınları istihdam etmeliyiz. Hangi alanda ihtiyaç varsa o alanda istihdam etmeliyiz. Sayı önemli ama nitelik daha önemli. Bazen az ama kalifiye eleman olduğu zaman daha çok işler başarılabiliyor.
Kadınların daha çok görev alabileceği alanlar ya da boşluklar var mı? Bununla ilgili çalışmalar oluyor mu?

Bu konuda herhangi bir istatistiki çalışma yapmadık. Fakat şu ihtiyaç bariz: Dinin olduğu her alanda kadınların da olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de 9 kadın müftü yardımcısı var. Bu sayı çok az tabi ki. Ama başkanlığımızın her ile kadın müftü yardımcısı projesi var. Henüz hayata geçmedi ama biz de bunu sabırsızlıkla bekliyoruz. İleride inşallah onların müftü olacaklarını da hayal ediyoruz. Kadın vaizlerin sayısının mutlaka artması gerekir<. Mesela benim en çok söylediğim şeylerden birisi bu, buna çok ihtiyaç var.. Emin olun her mahalleye bir kadın vaiz yetmez. daha çok olması lazım. Kur’an kurslarının işi ayrıdır, vaizlerin işi ayrıdır. Kur’an kursları sıfırdan alıyorlar, Kur’an’ı öğretiyorlar, dini bilgiler de öğretiyorlar, tabii ki bu çok güzel. Ama vaizeler kadınlara daha çok dini bilgiler öğretiyor ve kadınları din alanında daha sosyalleştirmek istiyor. Çünkü kadının eğitilmesi, ailenin eğitilmesidir. Bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla kadınların camilerden, dinden ve sohbetten uzak kalması çocuklarının da dinden uzak kalması demektir.

KADINLAR DİN HAKKINDA NE BİLİYORSA ÇOCUKLARI DA ONU BİLİYOR

Hayatımda tecrübe ettiğim bir şey var. Vaize olduğum ilk zamanlar da hanımlar çok basit sorular sormuşlardı bana. Mesela, “hocam tesbihi seccadenin sağına mı koyalım, soluna mı koyalım?” gibi. Ben de “Sen tesbih çek de, ister sağına koy, ister soluna” demiştim. Niye bunu soruyorlar diye düşünmüştüm. Hatta öğretmenliğe geçsem de çocuklara idealize edecekleri bilgiler mi versem diye böyle bir düşünce geçirmiştim. Öğretmenlik yapan arkadaşımın biri, "Aynı soruyu bizim çocuklar da soruyor, emin olun dedi. Sizin göreviniz, yani vaizelerin görevleri bizden daha önemli” demişti o zaman. Benim vaizeliğe devam etmeme sebep olan bir cümleydi bu. Onun için kadınlar din hakkında ne biliyorsa çocuklar da onu biliyor. Dolayısıyla son zamanlarda Kur’an kurslarında kadınların okuyor olması büyük bir kazanım oldu. Bu yüzden biz çok mutluyuz. Onun için nitelikli Kur’an kursu hocalarının sayısı arttırılmalı. Keza vaizelerin, din hizmetleri uzmanlarının sayıları da. Koca İstanbul’da 3 tane din hizmetleri uzmanı var. Her ilçede en az 1 din hizmetleri uzmanı olmalı, ve o ilçenin kadın din hizmetlerini koordine edebilmeli.
İstanbul Müftülüğü’nün Aile İrşat büroları var. Burada görevli hocalarınız telefonla ya da yüz yüze sorulan soruları cevaplandırıyorsunuz. Aile İrşat bürolarınız hakkında bilgi verir misiniz? İrşat bürolarınıza hangi sorular daha çok soruluyor? İnsanlar neye cevap arıyorlar?

Biz bu bürolarda aileyi ilgilendiren dini sorulara cevap veriyoruz. Bu bazen yanlış anlaşılabiliyor, bizler burada psikolojik hizmet vermiyoruz ya da psikolojik danışmanlık yapmıyoruz. Biz aile bürosu değil, Aile İrşat ve Rehberlik bürosuyuz. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Aile irşat, yani aile bireylerini dini açıdan irşat etme, yani onları bilgilendirme bizim büromuzun görevi ve bir de rehberlik yapma, yani yol gösterme... Diyelim ki bize gelen bir soruda bir dini boyut var, bir de dini olmayan bir boyut var. Bizi ilgilendirmeyen boyutla ilgili olarak onun için de şuraya müracaat ediniz diyoruz.
Mesela şiddet gören bir kadın bize dini bir soru soruyor. Diyor ki, “Kocam beni dövdü, ben ona küstüm, ayrı odada yatıyorum. Acaba günaha giriyor muyum?” Bizi bunun için arıyorlar. Tutup da bizi kurtarın diye aramıyorlar. Ama bazısı bunun şiddet boyutundan da bahsediyor, şöyle dövdü, böyle dövdü diye. Biz de ona diyoruz ki sen bir karakola git, bu şiddeti de mutlaka bildir. Bu da rehberlik kısmı. Bizim asıl görevimiz dini kısmına cevap vermektir. Ya da anne baba hakkıyla ilgili sorular geliyor. “Anneme babama diğer çocukları bakmıyor, ben bakıyorum. Bana annem malından biraz fazla vermek istiyor. Acaba kardeşlerimin hakkına girer miyim?” diye soruyor. Ya da “Benim engelli çocuğum var, dayanamıyorum. Acaba bir kuruma versem, günaha girer miyim? Onu başımdan atmış olur muyum?” diye soruyorlar. Bize daha çok bu tür, daha çok günah ve dini yorum soruları geliyor.
En sık olarak size gelen sorular neler?
Daha çok karı koca münasebetleriyle ilgili sorular geliyor.. Kadınlar daha çok kocalarıyla ilgili soru soruyorlar. Bunlar hangi sorular oluyor; ekonomik, şiddet, kayınvalideyle ilişkiler, kadına kötü davranma ve şiddetin değişik şekilleriyle ilgili sorular geliyor. Erkeklerden de soru geliyor. Erkeklerden şiddetle ilgili soru pek gelmiyor ama kadınların kendi ailelerini istememesi, kadınların cinsel sorun çıkardığıyla ilgili sorular gelebiliyor. Kadınların özel halleriyle ilgili, ana baba hakkıyla ilgili, komşularla ilgili, gayri müslimlerle ilgili, internet bağımlılığıyla ilgili sorular geliyor. Biz bunları da aile konuları içerisinde mütalaa ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kadınların da camide namaz kılmasına imkan sağlayacak alanlar açılmasıyla ilgili olarak camilerde bir düzenlemesi oldu. Siz de İstanbul Müftülüğü olarak bizzat destek verdiniz? Camilerde başlattığınız bu çalışma ibadet eden kadınlar tarafından nasıl karşılandı? Bununla ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz? Camilerde ibadet eden kadınların ne tür istekleri oluyor?
Çok sevindirici tabii ki. Aslında bu, yıllarca ihmal edilen bir olayın anlaşılması. Dinde kadınların namaz kılması erkekler gibi farz. Hz. Peygamber (sav) zamanında kadınlar zaten camide cemaat olur, namaz kılarlarmış. Bu arada vahiy geldiğinde de erkeklerle beraber kadınlar da vahyi dinliyor, onlar da bilgileniyor, cami adabından, kültüründen nasipleniyor...

CEMAATLE NAMAZ KILMAK 27 KAT SEVAPSA, BU DURUM SADECE ERKEKLER İÇİN DEĞİL KADINLAR İÇİN DE GEÇERLİ"
Ben Hac’dan yeni geldim, orada kadınlara anlattığımız konulardan bir tanesi tamamen ‘cemaatle namaz nasıl kılınır?’ konusuydu. Türk kadınları cemaatle namaz kılıyor fakat hiç imama uymuyor. Çünkü bilmiyorlar öyle bir şey. Mesela Cuma namazı kılmamışlar hiç ömürlerinde. Cuma namazı imam eksik kıldı diye iki rekatı, dörde tamamlıyorlar. Veya biz tekrar kılalım, yanlış kılındı diyorlar. Bize farz değil, biz kılmayalım diyorlar. Bunların her birisi bu kültürün unutulması, namaz bilgisinin olmaması, cemaat sevabının farkında olmamak veya unutulmasından kaynaklanıyor. Oysa cemaatle namaz kılmak 27 kat sevapsa, bu sadece erkekler için değil kadınlar için de geçerli. Kadınlar bundan niye mahrum kalsın.
Kadınların camide namaz kılmamaları kültürel bir şey mi?
Bu kültürel bir şey tabi ki. Yıllarca camiiden uzak kalmışlar. Camilerimizde kadınlara yer var aslında. Mahvil yapmışlar bizim atalarımız. Girişini de ayrı yapmışlar. Fakat zamanla kadınlar alınmaz olmuş, alınmamış.
GENÇLERİMİZ CAMİYE GELSİNLER. CAMİ FARKLI BİR ŞEY
Şimdi bir dönüşüm başladı. Kadınlar sosyal hayata atıldı, ya çalışıyorlar ya okuyorlar üniversitelerde. Dün bana Boğaziçi Üniversitesi’nden bir grup öğrenci geldi, onların camiyle ilgili talepleri vardı. Biz kızlarımız camiye gelsin diye yalvarıyoruz. Gelsinler diye gözümüz onların gözünün içine bakıyor. Gençlerimiz camiye gelsinler, camilerden uzaklaştıkça cehalet artıyor. Cami farklı bir şey. Bunu namaz kılanlar bilirler. “Allah’a 5 vakit yönelen bir insan ahlaken de güzel olur” diyor Cenab-ı Hakk. İnşallah öyle de umuyoruz biz. Onun için biz gençlerimiz camiye yönelmesini istiyoruz. Ben dün çok duygulandım öğrenciler gelince, çok mutlu oldum. “Neredeydiniz… Hoş geldiniz” dedim. “Biz sizleri bekliyoruz” dedim. Camilerimize siz gelin, nasıl düzenleme istiyorsanız biz yaparız camilerimize dedim. Yeter ki gelsin gençlerimiz. Buna kızlarımız da dahil. Lise öğrencilerimiz öğle namazlarını kılmak için bir camiye gittikleri zaman, kızlarımızın rahatlıkla abdest alıp, namaz kılacak yerler bulmaları lazım. Onun için bu çok önemli.
Dün kadınlar evden çıkmıyorlardı, onun için camide de ihtiyaç yoktu belki. Ama artık sosyal hayatta kadın okuyor, çalışıyor, işinden çıkıp namazını kılıp işine devam etmek istiyor. Üniversitesinden çıkıp namazını kılıp dersine devam etmek istiyor. Lisede öğle arasında namazını kılıp derse devam etmek istiyor. Öğle aralarında namaz için ders ekmek zorunda kalan çocuklarımız oluyor. Bu çok üzücü bir şey. Biz onlara yer açmayacaksak kurumumuzun bir manası yok. Geçmişte biz bunu erkekler için yaptığımız kadar kızlar için de yapmalıydık. Çünkü onlar da namazdan sorumlu. Biz öyle komik şeylere, o kadar üzücü şeylere şahit oluyoruz ki… Mesela kadın dışarıda bekliyor, adam içeride namaz kılıyor. Zannediyorsun ki özel durumu var. Kadın yok diyor, abdest alacak yer yok, abdestim de yoktu onun için kılmadım. Veya abdestim vardı ama namaz kılacak yer yoktu, onun için kılmadım. Ve kadın dışarda namazı geçiyor. Bu reva mıdır, ona farz değil mi namaz? Burası Müslüman bir ülke değil mi? O cami onun da camisi değil mi? Onun için bu proje çok önemli.

ABDEST ALACAĞIZ AMA YER YOK!

Kadınlar bu sıkıntıyı yaşıyorlardı zaten ve inanılmaz sevinç oldu. Başkanlığımız’a ve İstanbul Müftülüğü’ ne teşekkür telefonları yağdı. Farklı yorumlar, farklı düşünceler de olmuş olabilir. Yüzde 90 emin olun çok mutlu oldu. Mesela İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin yanında bir cami var. O üniversitenin öğrencileri beni aradılar, dediler ki, “Hocam, abdest alacağız ama yer yok”. Sonra ben camiyi aradım, “oraya abdest alacak bir yer yapalım” dedim. Zor oldu tarihi bir cami olduğu için ama Allah razı olsun, yaptırdık. Bana teşekküre geldi bir grup kız, bunu söylemek ne kadar uygun bilmiyorum ama görünüşlerinden namaz kıldıklarını anlayamazsınız. Namaz kılabileceğini tahmin edemeyeceğiniz kızlar, namazlarını kılıyorlar. Çünkü hani derler ya, “Parayla imanın kimde olduğu bilinmez…” Benim gencim namaz kılmak istiyor da, ben ona abdest alacak yer yapmıyorsam bu çok büyük bir zafiyet. Böyle bir sürece girdik. Bu zaten talep üzerine başladı. Çok kötü yerlerdi kadınlar için ayrılan yerler. İyileştirdik, tabi süreç devam ediyor, bitmedi. İnşallah tamamlanınca daha güzel bir sonuç alacağımızı umuyorum sizlerin de desteğiyle.
Günümüzde yaşayan ve örnek alınan kadın din görevlisi profili nasıl olmalıdır?
Bunun için tam bir profil çizmek doğru olmaz. Farklılıklar zenginliklerimizdir. Bir din görevlimizin sesi çok güzeldir, o sesiyle de hizmet eder, o sesiyle de gönüllere hizmet eder. Ama diğerinin sesi çok güzel değil diye o din görevlisi kötü din görevlisi değildir. Onun da başka özellikleri vardır. Öyle bir konuşma yapar ki onun sesiyle nüfuz ettiği kalbe o da sözleriyle nüfuz eder. Bir diğeri o kadar halim selim, o kadar naziktir ki davranışlarıyla nüfuz eder. Hepsi bir arada olan da vardır ama bütün çalışma alanlarında olduğu gibi din görevlilerinde de bütün hasletlerin aynı şekilde bir kişide toplandığı azdır. Onun için görevini en iyi yapmaya çalışan, heyecan duyan, aşk duyan kişidir ideal din görevlisi bence. Onun için bir şekil çizmekten ziyade görevine o kadar aşkla bağlı olmalı ki…
Nedir bizim görevimiz? İnsanlara dini anlatmak, insanlara dini, Allahü Teala (cc) aşkını hissettirmek. Bunun için bilmeliyiz ki hissetmediğimiz bir şeyi nasıl hissettireceğiz. Heyecan duymalıyız. Allahü Teala (cc)’nın varlığını gördüğümüz her zerrede önce kendimiz heyecan duymalıyız ki bunu karşıdakine hissettirebilelim. Dolayısıyla bu hissettirmenin, anlatmanın yolu da tek değil. Az önce dergide de bahsettiğimiz gibi çok yöntemleri var. Bu yöntemlere iyi sarılmalı, iyi kullanmalı ve iyi değerlendirmeliyiz. Her halimizle inşallah Yüce Rabbim çok kaliteli, dinimizi insanlara doğru anlatacak, her haliyle örnek olacak din görevlileri olmayı nasip etsin. En zor görev din görevliliği ama en faziletli görev de din görevliliği. Yüce Rabbim bunun altında ezdirmesin, şerefimizle bu görevimizi tamamlamayı nasip etsin!