Aralıksız ağlayan kadınlar ve çocuklar görüyorum


Budist Myanmar yönetiminin Haziran(2012) ayında Müslümanlara yönelik başlatmış olduğu büyük katliamda bugüne kadar binlerce Müslüman ölürken kaybolanların sayısıyla ilgili de net bir bilgiye ulaşılamıyor. Bölgede şiddet tüm hızıyla devam ederken Türkiye hem resmi hem de sivil girişimlerle Arakan’da yardım faaliyetlerine devam ediyor. En son bölgeye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Emine Erdoğan hanımefendi de gitmişti. Ayrıca Türkiye’de pek çok sivil toplum kuruluşu şu an bölgede. Bölgede 14 yıllık geçmişiyle en köklü sivil toplum kuruluşu ise İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH). İHH  ile Arakan’a gönüllü olarak giden Abdullah Camioğlu’yla “Arakan’daki katliamı ve yardım faaliyetlerini” konuştuk.
Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Abdullah Camioğlu. Uzun yıllar İHH’da personel olarak çalıştım. Ondan sonra üniversite eğitimi için İHH’dan ayrıldım. 8 aydır da İHH’da gönüllü olarak çalışıyorum. Arakan’a da gönüllü olarak gittim. 

Arakan’da yaşanan son durumu bize anlatır mısınız?
Arakan’daki durum zaten çok eskilere dayanan bir şey. Sıkıntılar çok eskilere dayanıyor. Budistlerin Müslümanlara karşı yapmış olduğu o girişimler, o cinayetler, o katliamlar çok eskiden beridir var zaten. Ama bu son dönemde şiddetini arttırdılar. Ölümler biraz daha fazla arttı ve daha iğrençleşmeye başladı son durum. 

Bazı medya kuruluşları orada yaşananları “iç savaş” olarak nitelendirmişti. Arakan’da yaşananlar bir iç savaş mı? 
İç savaş diyemeyiz, çünkü iç savaş olması için karşılıklı saldırı olması gerekir. Yani iki tarafın birbiriyle çatışması gerekiyor. Fakat Arakan’da böyle bir durum yok. Müslümanların Budistlere karşı kullanabileceği bir silahları yok, bir teşkilatları yok, bir grupları yok. Myanmarlı Budistler, Arakanlı Müslümanların köylerine giriyor, evlerini yakıyor, orada canı istediği insanı öldürüyor, kesiyor. Eskiden silah kullanıyorlarmış ama artık silah da kullanmıyorlar. Direkt palalarla, baltalarla insanları kesip öldürüyorlar. 

Peki niye yapıyorlar bunu, akıllarını mı yitirmişler?
Bu şeye benziyor aslında, zamanında Yunanistan’ın Kıbrıs’ta, Kıbrıs’ı Yunanlaştırma politikasının benzer bir şeyi. Myanmarlı Budistler kendi içlerindeki Müslümanları temizleyip, öldürüp veya gönderip  (yurt dışına ya da sürgüne gönderip) Myanmar’ı tamamen Budistleştirmek istiyorlar, bütün hedefleri bu. Bu hedef içerisinde yüzyıllardır bir politikaları vardı. Bazen bu kadar şiddetli olmasa da bu olaylar devam ediyordu. Ama artık bu politikalarını biraz daha sertleştirdiler. Bu yüzden Müslümanları oradan ayırıp Myanmar’ı tamamen Budist ülkesi yapmak peşindeler.

Arakan'da hayatını kaybeden insan sayısı ne kadar? 
Bununla ilgili net bilgi yok. Resmi olan veriler 10 binler deniliyor. İçeriden gelenler 100 bin diyor. Kayıp çok fazla var deniliyor. Çünkü ölümlerden çok, kayıpların olduğu söyleniyor ve muhtemelen onlar da ölüdür. Ki Myanmarlıların onları alıp bakacak halleri de yok, bakamazlar da zaten. Yani 100 binlerle ifade ediliyor ölümler. 
 
Türkiye’den devlet nezdinde de bir ziyaret gerçekleşti Arakan’a. Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan hanımefendi de Arakan’a gitti. Oraya hem yardım götürdüler hem de bölgeyi yakından incelediler. Aynı bölgede miydiniz?
Evet. Biz sınırın bu tarafındaydık onlar sınırın diğer tarafına geçtiler.


İHH ARAKAN’DA NE YAPIYOR?
İHH olarak Arakan’da neler yaptınız? Yaptığınız yardım faaliyetlerinden bahseder misiniz? 
Şimdi öncelikle şöyle bir şey var: Myanmar’da bu katliamlar başladıktan sonra İHH olarak öncelikle (3 kişiden oluşan) öncü bir ekip gönderdi oraya. Oradaki durumu, yapılabilecek yardımı, ihtiyaçları belirleyen bir ekip olarak gittik. Biz gittiğimizde Türkiye’den çok fazla yardım kuruluşu yoktu.  Orada olduğunu söyleyen bazı kurumlar vardı ama biz maalesef göremedik. Belki de onlar farklı bir bölgede çalışıyorlardı, bilmiyorum. Biz gittikten iki hafta sonra Türkiye’den kurumlar gelmeye başladı: Önce Diyanet İşleri Başkanlığı, sonra Kızılay geldi, en son TİKA geldi. Cansuyu oradaydı Cansuyu’yla görüştük. Deniz Feneri Derneği geldi. Türkiye’den pek çok yardım kuruluşu Arakan’a yardım yapmak için geldi. Kimisi fizibilite yaptı, kimisi gıda ihtiyacını karşıladı, kimisi de nakit yardımlarını karşıladı. Ama İHH’nın şöyle bir özelliği var; İHH zaten 14 yıldır Arakan’da bir fiil çalışma yapıyor. O bölgeyle ilgili bilgisi var. Oradaki halktan kaynakları var. Sıkıntının tam merkezinde olduğu için sıkıntıların farkında.

Bizim çalışmalarımız şöyleydi: Biz orada gıda yardımından ziyade… Çünkü zatendüzenli olarak gıda yardımı  yapıyorduk. Ondan ziyade oradaki asıl üzerine yoğunlaştığımız şey kaçak olarak Bangladeş’e girenlerin acil temel ihtiyaçlarını karşılamaktı. 

Biz İHH olarak da Bangladeş’e bir şekilde gelmiş ve artık hiçbir şeyi olmayan, vatanından kopmuş, kendi toprağında olmayan, maddi kaynağı olmayan, kocası, babası, bir erkeğin olmadığı inşalarla ilgili çalışmalar yürüttük. Bu şekilde dul ve yetim olan ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılamak, bu nedir: Ev için ihtiyaçları; orada evler bambudan ve ottan yapılıyor, bunların üzerine branda örterek… Biliyorsunuz Muson yağmurları çok etkili orada. Muson yağmurlarından korunmak için çatı işlevini gören brandaların çok hayati bir önemi var. Biz önceliğimizi brandaya verdik. Branda, kilim şeklinde kullanabilecekleri yerel malzemeleri vardı o kilimden, mutfak malzemeleri, gıda paketi, kadınlar ve çocuklar için kıyafetler, gelme durumunda olan erkeklerin de kıyafetlerini karşıladık. İşte nakit ihtiyaçlarını karşılıyorduk.

Bir 10 günlük zaman zarfında bunlar kendilerini kabul eden Bangladeşlilerin evlerinde saklanıyorlar. 10 gün sonra Bangladeşlilerin daha önce kurdukları kamplara giriyorlar. Bu kamplarda da belli bir süre kalıyorlar. Ve göz aşinalığı olduktan sonra artık dışarı çıkabiliyorlar. Ve kendi aralarında yardımlaşma usulüyle bir ev kuruluyor.Oraya yerleşiyorlar. Burada sıkıntısı şu: Kaçak olarak geliyorlar , kimlikleri yok, bir hakları yok, özgürlükleri yok. Ve eğer Bangladeş askeri tarafından yakalanırsa sınır dışı ediliyorlar. Sınır dışı da Myanmar askerlerinin, sınır polislerinin eline veriliyor. Ki bu  % 99.9 ölümleriyle eş değer bir şey. Askerlerin eline geçtikleri takdirde direkt öldürülüyorlar. Bu konuda sıkıntıları var. Biz İHH olarak acil yardım paketi dediğimiz temel ihtiyaçlarını karşılayan ve nakit ihtiyacını karşılayan bir paket oluşturduk, bunları veriyorduk düzenli olarak. Günlük 30-40 kişi, artık bu tarafa kaç kişi geçmiş ise onlara bir şekilde ulaşıyor ve bu yardımlarını karşılıyorduk. 

Onun haricinde daha önce oraya gelmiş Arakanlı mültecilere de gıda paketi hazırladık. Bunun içerisinde pirinç, şeker, tuz, yağ, oranın nohuta benzer yerel ürünü var, bu. Toplam sekiz kalemden oluşan bir gıda kumanyası, onlardan da 3 günde bir yaklaşık 2 bin paketlik bir kumanya dağıtımı yapıyorduk. Sağlık konusunda sıkıntı yaşayanların sağlık giderlerini karşılıyorduk. Bu tür çalışmalar yapıyorduk.

“ARAKAN İÇİN MYANMAR HÜKÜMETİNE BASKI YAPILMALI!”
Yaptığınız yardım faaliyetleri dışında Arakan’ın sizce neye ihtiyacı var? 
Şimdi iki türlü yönü var bunun: İnsani olarak düşünecek olursak, katliamdan kurtulan insanların, bunların bir şekilde geçmişi bir kenara bırakıp ileriye, dönük planlar yaparak nasıl yaşayabileceklerini konuşmak gerekiyor. Bu insanlar kaçmışlar, Arakan’dan Bangladeş’e gelmişler ve hayatlarını burada sürdürecekler, nasıl sürdürebilirler? Geri dönüşü yok bu yolun artık. Bu insanlar bir daha Arakan’a dönemezler, bu şartlar altında. Ve Bangladeş’ten de dışarı çıkamazlar, açık açık hayatlarını yaşayamazlar. Gizli saklı bir şekilde, ürkek bir şekilde yaşayacaklar. Bunların buradaki hayatlarını devam ettirebilmeleri için mevcut bazı ihtiyaçları var, bunu İHH karşılıyor zaten. diğer yardım kuruluşları da karşılıyor. Bu, olayın insani yanı.
 
Ama bu olayın bir de reel yanı var. Yani taşıma suyuyla değirmen dönmeyecektir. Bunu gayri resmi dille söylüyorum. Bu benim sadece kişisel görüşümdür, kendi çalıştığım kurumu bağlamıyor, ya da Türkiye’den herhangi bir kurumu bağlamıyor. Arakanlı Müslümanların bir yardıma ihtiyacı var ki şu yardım onları ölümden kurtarabilecek, kendilerine çevrilen silahın önüne geçebilecek bir korumaya… Yani öyle bir güç olmalı ki Budist katillerle Müslümanların arasına girecek ve katliamı önleyecek bir güç. Bu güç nedir? Bu güç belki bir askeri bir güçtür, devletimiz Birleşmiş Milletler’e belki bu konuda bir yaptırım yapması için başvuruda bulunabilir. Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü gibi İslam dünyası sivil toplum kuruluşları bir şekilde Myanmar hükümetine bir baskı yapıp bu katliamın önlenmesini, artık durdurulması için bir çalışma yapabilir ki, Ahmet Davutoğlu geldiğinde böyle bir şey yaptı. Katliamların durması için. Çünkü bir yanda ölen insanlar var. Kaçan insanları korumaya çalışıyoruz ama ölümler devam ediyor. 

İHH şunu yapıyor: Dul ve yetimleri orada koruyor. Onlara bir şekilde kucak açıyor. Ama onun haricinde orada ölümler var. İHH bununla ilgili bir şey yapamıyor, çünkü İHH sivil bir kuruluş. İHH’nın bir askeri gücü ya da siyasi bir yaptırım gücü yok. Bunu yapabilecek olan şey bizim devletimiz, diğer devletler, İslami veya insani hassasiyeti olan devletler bir şekilde Myanmar’ın bu katliamları yapmasını engellemeye çalışması gerekiyor. Gerçi Myanmar hükümeti bunu kabul etmiyor. Böyle bir katliam olduğunu kabul etmiyor. Myanmar, katliamı devlet politikası olarak sivillere yaptırtıyor. Asker çok az bir şekilde olayın içine karışıyor. Sivil Budist halk askerin emrini, devletin emrini sivil olarak yapıyor. 
Bunun örneklerini İHH, daha önce kara konvoyunda Mısır’da Ariş’te saldırıya uğradığında görmüştük. Bize orada saldıranlar ,yerel görünümlü sivil kıyafetli halktı. Onların daha sonra devletle bağlantılarını ortaya çıkardık. Şu anda da aynı şey yapılıyor. Devletin politikasını sivil halk uyguluyor. Belki sivil halk, belki de sivil görünümlü devlet elemanları, bilmiyorum!

Bizim devletimiz siyasi olarak Myanmar’ı ikna edip, Müslümanların bu katlini engelleyebilirse ,Türkiye’deki  yardım kuruluşları bu katliamdan etkilenen insanlara daha iyi yardım edecektir zaten o konuda bir sıkıntı yok.

“MÜSLÜMAN ÜLKELER NERDESİNİZ?
Son soru olarak biraz kişisel bir soru sormak istiyorum. Yardım faaliyetlerinde bulunma amacıyla dünyanın pek çok yerine gittiniz. Yani kanlı bir coğrafyamız var, sömürülen ve aynı zamanda değiştirilen, dönüştürülen Ortadoğu yanı başımızda. İslam dünyasında akan kana dur demek için sence ne yapılabilir? Bu soruyu siyasi ve ekonomik anlamda sormuyorum. Bir Müslüman olarak ne yapılabilir? Gönüllü olarak gidip bu coğrafyayı gördüğün için soruyorum. Sendeki özel bir yeri, içinde yanan derdi nedir buranın? Kişisel kanaatin nedir bu konuda?
Yani açıkçası bazen duygularım çok değişiyor. İHH’yla 30-35’ten fazla ülkede, bu tür sıkıntıların yaşandığı ülkelerde gönüllü olarak veya personel olarak yardım faaliyetine katılmak nasip oldu bana. Bu bölgelerdeki sıkıntıları görmek nasip oldu. Bazen duygularım çok değişiyor. Bazen hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına düşünüyorum. Öyle bir hisse kapılıyorum. Hiçbir şeyin düzeltilemeyeceğine inanıyorum. Ama bazen de bakıyorum gerçekten bazı şeyler düzeltiliyor.  Bazı aileler kurtarılıyor. Bazı sıkıntılar giderilebiliyor. Şöyle bir hikaye vardı: Bir adam, bir şafak vakti okyanusun kumsalında denize vurmuş deniz yıldızlarını tek tek tutup suya atıyormuş. Ve onu gören birisi de adama “Milyonlarca deniz yıldızı var. Gün ağardığında, güneş çıktığında bunların hepsi ölecek ve sen bunların tamamını kurtaramayacaksın, boşuna uğraşıyorsun” demiş. Ve adam yerden bir deniz yıldızını alıp tekrar denize fırlatmış. Diğerleri için değil de bunun için fark etti demiş. En azından bu kurtuldu.
Bazen yaptığımız çalışmalar bazılarını kurtarıyor. Bazı bölgelerde büyük bir çoğunluk oluyor bu. Bazı bölgelerde küçük bir grup. Bir şekilde insanların hayatı değişiyor. Hiçbir şekilde yardım gelmeyeceklerini düşündükleri an, bir şekilde yardım ellerine ulaşıyor.  Biz Bangladeş’te Arakanlı bir liderle görüştük. Bize orada son durumu anlatıyordu. Çok soğukkanlı bir şekilde “erkeklerimizi baltalarla kesiyorlar, cinsel uzuvlarını kopartıyorlar” dedi. “Kadınlarımıza tecavüz ediyorlar” dedi. Soğukkanlıydı bunları anlatırken. Ama “Müslüman ülkeler nerdesiniz?” dediği zaman hüngür hüngür ağlamaya başladı.Bu benim için çok önemli bir noktaydı, önemli bir andı. Yani kafirler, İslam düşmanları her zaman yapması gereken şeyleri yapıyor. Kendileri için doğru olanı yapıyor ve Müslümanları öldürüyor. Bu teoride baktığımız zaman olması gereken şey, kafirlerin Müslümanları öldürmesi. Ama diğer taraftan Müslümanların birlik olması, bir arada, bir dayanışma içinde olması, öldürülenlere kucak açması veya öldürülenlerin yanına gidip (belki silahla) Müslümanların arasına girmesi bu da teoride aslında olması gereken şey,ama bizim tarafımızda olan şey bu değil. Müslümanlar bir birlik içerisinde değiller.

“ARALIKSIZ AĞLAYAN KADINLAR, ÇOCUKLAR GÖRÜYORUM”
Ben oradayken, internet imkânı bulduğum zaman Türkiye’nin gündemine bakıyordum neler yaşanıyor diye. Futboldan bahsediliyor, Ramazan eğlencelerinden bahsediliyor, konserlerden bahsediliyor vb. Sabahleyin kocası öldürüldüğü için Bangladeş’e kaçmak zorunda olan bir kadınla görüştüğümde aralıksız olarak ağlayan kadınlar görüyorum, aralıksız olarak ağlayan çocuklar görüyorum, ufacık çocuklar görüyorum. Gelip kendi ülkemin gündemine baktığım zaman futbol, eğlenceler, konserler gördüğüm zaman sanki bir şeyler olmayacakmış, değişmeyecekmiş gibi geliyor. Ama ertesi gün bakıyorum Türkiye’den kardeşlerimiz ellerinden ne geldiyse maddi manevi desteklerini sunmuşlar. Ve biz onu ilettiğimiz zaman o ağlayan kadınlara bir şeyler değişiyor onlar için. Yani dünyanın her yerinde, Müslümanların yaşadığı her yerde (Türkiye’de dahil) zulüm var, katliam var, ölümler var, sıkıntılar var; siyasi, ekonomik eşitsizlikler var. İnsan haklarındaki ihlaller var. Bunun çözümü için benim şahsi kanaatim, bizim çok ciddi bir şekilde sarsılıp kendimize gelmemiz lazım. futboldan daha önemli şeyler var. Bizim akşamları izlediğimiz dizelerden çok daha önemli şeyler var. İşte film kahramanlarımızdan çok daha önemli şeyler var.
Kadınlarımız evde oturup heyecanla biten dizinin yeni bölümünü beklemekten çok ölen insanların, dul kalan kadınların ağlama, göz yaşlarını görmesi gerekiyor. Veya bizim futbol maçlarında avazımız çıktığı kadar bağırmamız yerine, orada avazı çıktığı kadar ağlayan insanların sesini duymamız gerekiyor. Ben gidip mağazalardan, marketlerden yaptığım ? TL’lik alışverişlerden önce bu sene, bu bayrama ayakkabısız, üstsüz girecek yetim çocuklar var. Bunu düşünmem gerekiyor, bunu düşünmemiz gerekiyor. Artık toplumsal olarak şuna kanaat getirmeliyiz: Dünyanın her yerinde Müslümanlara karşı ciddi anlamda zulüm var ve bunun sebebi bu insanların sadece Müslüman olması. Yani benim taşıdığım bu duyguları taşıdığı için bu insanlar öldürülüyor. Ve bunu inkâr etseler bu zulümden kurtulacaklar ama etmiyorlar. Bu sebepten dolayı biz sorumluyuz. Arakan’da bir adam, Müslümanım dediği için öldürülüyor. Çocukları yetim, karısı dul kalıyorsa kimse kusura bakmasın bu benim sorumluluğumdur. Benim burada mutlaka sorumluluğum vardır. Benim yatmadan önce iki dua etmem, namazımdan sonra üç dakika dua etmem veya bir yardım kuruluşuna 5 TL SMS çekmemle bundan kurtulamam. Bu benim şahsi görüşümdür. Daha çok hassas olmaları gerekiyor. Gündemlerinin fazlasını maça değil, televizyona değil, gazeteye değil, kıyafetlere değil, içtiklerine, yediklerine değil öldürülen insanlara ayırmaları gerekiyor. Bunu yapmayanlar eminim en ufak bir sıkıntılarında parmakları ağrıdığında, bir yerleri ufakta olsa kanadığında dünyadaki en kötü şey başlarına gelmiş gibi hisseden insanlar diğer tarafta ölen insanları görmezden geliyorlar. Bu benim için ciddi anlamda sıkıntı. Bunu bir Müslüman olarak, hassasiyet sahibi insanlarla yaşadığım için, haysiyet sahibi insanlarla aynı toprakta yaşadığım için bunu kendime yediremiyorum. Bizim hassas insanlarımız bunu yapıyorsa dünyada diğer insanlar kim bilir neler yapıyordur? Yani hiç görmezden gelir. 
 
Bütün bu sıkıntıların aşılması için kısacası siyasi görüş ayrığımız, cemaat ayrılıklarımız, kişisel görüş ayrılıklarımızı hepsini bir kenara bırakılması lazım. şu cemaat bu cemaat, şu parti bu parti, şu Müslüman bu Müslüman, Şiisi, Sünnisi, Alevisi, Müslüman’ı veya Hristiyan’ı hiç fark etmez. Hepimiz bir araya gelip Arakan’a, Myanmar’a, Myanmar hükümetine ciddi anlamda bir arada olduğumuzu ve oradaki Müslümanların arkasında olduğumuzu gösterirsek, ben eminim, etkisi olacaktır. İmkânı yok ki boşa bir çalışma olmuş olsun. Tek sorunumuz var: bir arada olamıyoruz. Ve biz bir arada olamadığımız için, bizi ayrı ayrı yakalayıp öldürüyorlar. Belki yarın öbür gün olmayacak şey değildir, Türkiye bunu çok yaşadı tarihinde… Türkiye’ye böyle bir saldırı olacaktır, belki böyle bir zulüm olacaktır. Bizim yarın diğer kardeşlerimizden, diğer ülkelerdeki Müslümanlardan nasıl bir yardım hissimiz doğacaksa, yardım bekleme talebimiz doğacaksa içimizden “Acaba neden gelmiyorlar, gelmeleri gerekirdi!” diye bir his mutlaka doğacaktır içimizde. Aynısını diğer Müslümanlar bizden bekliyor. Bu yüzden bizim birlik olmamız gerekiyor. Gündemimizi daha çok İslam dünyasına çevirmemiz gerekiyor. İnşallah bundan sonra her şey güzel olur. İnşallah birlik olur herkes, umudumuz o yönde.