Gün, güneşin doğuşuyla batışı arasında geçen süre. Gün, uyumakla uyanmak arasında geçen
zaman. Gün, saatte yelkovanın yer değiştirmesi... Günle ilgili birçok tarif
yapmamız mümkün. Bu tariflere sığınmadan bir günü gerçek manada yaşamak
için Peygamber Efendimiz (sav)'in bir gününe sizleri götürmek istedik. Metin
Karabaşoğlu'nun 'Peygamberimizin Bir Günü' eseri bu anlamda sıkı bir
çalışmanın ürünü. Peygamber Efendimiz (sav)'in bir gününe
dair ayrıntıları hadis ve ayetler ışığında bize anlatıyor.
Yazar Metin Karabaşoğlu ile 'Peygamberimizin Bir Günü' kitabı üzerine konuştuk.
"HZ.
PEYGAMBER NASIL YAŞIYORDU, BUNU MERAK EDEN ÖNCE KUR'AN'A BAKSIN"Yazar Metin Karabaşoğlu ile 'Peygamberimizin Bir Günü' kitabı üzerine konuştuk.
Öncelikle Peygamber Efendimiz’i (sav) bir günün içinde tanımaya, anlamaya, anlatmaya nasıl karar verdiniz? Kısaca kitabın yazılış hikayesini anlatır mısınız?
Bundan 24 sene önceydi. 24 yaşındaydım ve bir gün kendime şu soruyu sordum: Kur’ân’da bizi tefekküre çağıran; göklere, yere, dağlara, ağaçlara, meyvelere… bakmaya davet eden o kadar âyet varken, Kur’ân’ın en birinci muhatabı olarak Efendimiz aleyhissalâtu vesselam bu kâinata bakıp, kâinat kitabını okuyup düşünün emrini nasıl uyguluyordu? Baktım ki, zihnimde buna dair tek bir iz, tek bir hatıra mevcut değil. Bunun üzerine Hz. Peygamberin hayatından tefekkür örnekleri devşirmek üzere hadis ve siyer kitapları içerisinde bir yolculuğa başladım. Tefekkürden tezekküre, tezekkürden namaza derken, yirmi yıllık bir zaman içinde bu konu Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın ‘herhangi bir gün’ünden bizim her günümüz için alacağımız, almamız gereken dersler içeren Peygamberin Bir Günü isimli bir kitaba daha ilerledi.
Gün,
güneşin doğuşuyla batışı arasında geçen süre. Gün, uyumakla uyanmak arasında
geçen zaman. Gün, saatte yelkovanın yer değiştirmesi... Günle ilgili birçok
tarif yapmamız mümkün!.. Öncelikle Peygamber Efendimiz (sav) günü nasıl tarif ediyor?
Günü nasıl bölümlere ayırıyor, nasıl yaşıyor ve bir gün onun için ne anlam
ifade ediyor?
Hz.
Âişe’nin, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın vefatından sonra kendisine gelip onun ahlâkını soran
gençlere verdiği cevap harikulâdedir. “Siz hiç Kur’ân okumuyor musunuz?” diye
sorar, sonra da “O’nun ahlâkı Kur’ân’dı” buyurur Âişe validemiz. Onun bu
cevabından aldığımız bir ders var: Hz. Peygamber nasıl yaşıyordu, bunu
merak eden, önce Kur’ân’a baksın. O, Kur’ân’ın emrettiği şekilde
yaşıyordu!
Şimdi, Âişe validemizin öğrettiği bu açıdan soruya cevap verecek olursak, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam, günü Kur’ân’la yaşıyordu, Kur’ân’ın gösterdiği ve istediği şekilde yaşıyordu. İki âyetin bu noktada bize bilhassa yol gösterdiğini düşünüyorum.
Birincisi, Nebe sûresindeki “Gündüzü geçim vesilesi, geceyi elbise, uykuyu dinlenme kıldık” mealindeki âyet. Bu âyette belirlendiği şekilde, Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın gününü üç bölüme ayırmak mümkün. Ümmetinin ve ailesinin ihtiyaçları için ayırdığı zaman; özellikle geceleri olmak üzere kendi hususî tefekkür, tezekkür ve ibadetine ayırdığı zaman; uykuya ayırdığı zaman.
İkincisi, Âl-i İmran sûresindeki, Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın geceleri gökyüzünü seyrederken okumayı itiyad haline getirdiği âyet: “Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah’ı zikreder ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerine fikrederler.”İnsanın ayakta, oturur halde ve yatar halde olmanın dışında kaldığı dördüncü bir durum var mı? Yok. Demek ki, Allah her hal ve şartta; ister ayakta, ister oturur halde, ister yatar halde, günün her saatinde O’nun yaratışı üzerine düşünüp O’nu anmamızı istiyor. Hz. Âişe’nin bize öğrettiği üzere, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın ‘ahlâkı Kur’ân’ olduğuna göre, demek ki o günün her anında ve her halinde zikrullah ve fikrullah üzere idi. İster gece olsun ister gündüz, ister seferde olsun ister istirahatte, ister mescidinde sohbet eder halde olsun, ister ev işlerinde aile efradına yardım eder yahut çarşıda alışveriş eder halde, her hal ve şartta Allah’ı düşünüp O’nu anmakla meşguldü. Günü böyleydi Efendimizin…
"DENGE, EFENDİMİZİN HAYATININ HER VEÇHESİNİ KUŞATMIŞ HALDE"
“Hayatta herkes için günler ikiye ayrılır: Sıradan ve özel günler. Sıradan günler adı üstünde sıradan, silik, gelir, geçer günlerdir. Gerçekte ise o ‘sıradan’ günlerin hiçbiri sıradan değildir. Çünkü hayatımızdaki özel günlere rengini ve şeklini veren o sıradan günlerdir” diyorsunuz. Peygamber Efendimiz (sav)’i herhangi bir günde nasıl tanıyabiliriz? Peygamberimizin hayatındaki denge unsurları nelerdir?
Şimdi, Âişe validemizin öğrettiği bu açıdan soruya cevap verecek olursak, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam, günü Kur’ân’la yaşıyordu, Kur’ân’ın gösterdiği ve istediği şekilde yaşıyordu. İki âyetin bu noktada bize bilhassa yol gösterdiğini düşünüyorum.
Birincisi, Nebe sûresindeki “Gündüzü geçim vesilesi, geceyi elbise, uykuyu dinlenme kıldık” mealindeki âyet. Bu âyette belirlendiği şekilde, Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın gününü üç bölüme ayırmak mümkün. Ümmetinin ve ailesinin ihtiyaçları için ayırdığı zaman; özellikle geceleri olmak üzere kendi hususî tefekkür, tezekkür ve ibadetine ayırdığı zaman; uykuya ayırdığı zaman.
İkincisi, Âl-i İmran sûresindeki, Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın geceleri gökyüzünü seyrederken okumayı itiyad haline getirdiği âyet: “Onlar ayakta, otururken ve yatarken Allah’ı zikreder ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerine fikrederler.”İnsanın ayakta, oturur halde ve yatar halde olmanın dışında kaldığı dördüncü bir durum var mı? Yok. Demek ki, Allah her hal ve şartta; ister ayakta, ister oturur halde, ister yatar halde, günün her saatinde O’nun yaratışı üzerine düşünüp O’nu anmamızı istiyor. Hz. Âişe’nin bize öğrettiği üzere, Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın ‘ahlâkı Kur’ân’ olduğuna göre, demek ki o günün her anında ve her halinde zikrullah ve fikrullah üzere idi. İster gece olsun ister gündüz, ister seferde olsun ister istirahatte, ister mescidinde sohbet eder halde olsun, ister ev işlerinde aile efradına yardım eder yahut çarşıda alışveriş eder halde, her hal ve şartta Allah’ı düşünüp O’nu anmakla meşguldü. Günü böyleydi Efendimizin…
"DENGE, EFENDİMİZİN HAYATININ HER VEÇHESİNİ KUŞATMIŞ HALDE"
“Hayatta herkes için günler ikiye ayrılır: Sıradan ve özel günler. Sıradan günler adı üstünde sıradan, silik, gelir, geçer günlerdir. Gerçekte ise o ‘sıradan’ günlerin hiçbiri sıradan değildir. Çünkü hayatımızdaki özel günlere rengini ve şeklini veren o sıradan günlerdir” diyorsunuz. Peygamber Efendimiz (sav)’i herhangi bir günde nasıl tanıyabiliriz? Peygamberimizin hayatındaki denge unsurları nelerdir?
![]() |
"ÇOKLUĞA KARŞI AZLARIN, GÜÇLÜLERE KARŞI HAKLILARIN İMTİHANI"
Kitapta
da bahsi geçiyor; 'Peygamber Efendimiz (sav)’in 63 yıllık ömründe hayatın
gündelik akışının ve alışılmış ritminin değiştiği özel günler ve bu özel günler
adına seferde, yolda, hazırlık aşamasında geçirilen günler sayıldığında 300 gün
gibi bir rakam çıkıyor ortaya'. Yani 63 yıl veya 22 bin 300 gün içinde, 300
gün. Diğer bir hesaplamayla onun peygamber olarak yaşadığı 23 yıl veya 8 bin
gün içinde, sadece 300 gün. Hz Muhammed (sav) bu 300 özel günde neler
yaşamıştır?
Hicret günleri olsun, Bedir olsun, Uhud olsun, Hendek olsun, Hudeybiye veya Hayberolsun,
diğerleri olsun, Resûl-i
Ekrem aleyhissalâtu vesselamın Allah için yollarda, seferde ve cihadda
geçirdiği bu özel sınanma günleri bizim için apayrı dersler yüklü.
Ama en başta şu dersi alıyoruz: O çok ağır sınanma günlerinde ayağı bir milim
kaymadan Allah’ın yolunda yürüyebilmek için, en başta ciddi bir hazırlık gerek.
İç donanımı sağlam olmayan, o sınanma günlerinde savrulmadan duramaz. Nitekim,
meselâ Ahzâb savaşı diye de anılan, Arabistan’daki müşrik, Yahudi bütün
hiziplerin İslâm’a karşı topyekün saldırıya geçip Medine’yi kuşattığı Hendek
günlerini anlatırken, o gün yaşadıkları ağır imtihan mü’minlerin imanını
arttırırken, münafıkların ve kalblerinde hastalık olanların Allah ve Resûlü
hakkında türlü çeşit zanlara düştüklerini haber veriyor Kur’ân. İşte,‘herhangi
bir gün’ dediğimiz günlerde yaşanan iman taliminin yoğunluğu ve sağlamlığı
iledir ki, bu zor sınanma günlerinde Efendimiz aleyhissalâtu vesselam ve
sahabileri ayakları kaymadan küfre karşı dimdik durabilmişlerdir.
Bu özel sınanma günlerinin her birinde bize özel bir ders olduğunu da düşünüyorum. Meselâ Bedir ‘çokluğa karşı azların, güçlülere karşı haklıların’ imtihanıdır. Huneyn’de ise Müslümanlar ‘çoklukla övünme’den dolayı bir imtihan ve zorluk yaşarlar. Uhud, kalbine iki sevgili yerleştirmemenin; Allah yolunda savaşırken ganimet peşine düşmemenin dersini içerir meselâ. Hendek’te maddî veya manevî kuşatma anlarında sahip olmamız gereken ruh hali, ahlâkî, fikrî ve fiilî donanım bize öğretilir. Mekke’nin fethi günlerinde ise zafer anlarını asla taşkınlığı düşmeden hazmetmenin dersi verilir. Her özel günün, bizim için ayrı, özel bir dersi vardır kısacası.
"EFENDİMİZİN HER GÜNÜ NAMAZ ÜZERİNE KURULMUŞ"
Peygamber Efendimiz (sav)’in 23 yıllık peygamberliği döneminin her gününde namaz vardı. Peygamberimiz (sav)’in bir günü namazla başlar, namazla devam eder ve namazla nihayet bulur. Peygamberin bir gündeki namazını, bununun güne yayılışını, namazla kurduğu ünsiyeti anlatır mısınız?
Bu özel sınanma günlerinin her birinde bize özel bir ders olduğunu da düşünüyorum. Meselâ Bedir ‘çokluğa karşı azların, güçlülere karşı haklıların’ imtihanıdır. Huneyn’de ise Müslümanlar ‘çoklukla övünme’den dolayı bir imtihan ve zorluk yaşarlar. Uhud, kalbine iki sevgili yerleştirmemenin; Allah yolunda savaşırken ganimet peşine düşmemenin dersini içerir meselâ. Hendek’te maddî veya manevî kuşatma anlarında sahip olmamız gereken ruh hali, ahlâkî, fikrî ve fiilî donanım bize öğretilir. Mekke’nin fethi günlerinde ise zafer anlarını asla taşkınlığı düşmeden hazmetmenin dersi verilir. Her özel günün, bizim için ayrı, özel bir dersi vardır kısacası.
"EFENDİMİZİN HER GÜNÜ NAMAZ ÜZERİNE KURULMUŞ"
Peygamber Efendimiz (sav)’in 23 yıllık peygamberliği döneminin her gününde namaz vardı. Peygamberimiz (sav)’in bir günü namazla başlar, namazla devam eder ve namazla nihayet bulur. Peygamberin bir gündeki namazını, bununun güne yayılışını, namazla kurduğu ünsiyeti anlatır mısınız?
Evet, hadis külliyatlarına
baktığımızda, Efendimizin ibadetleri ve sünnetleri üzerine kitaplara
baktığımızda, onun gününün namaz etrafında örüldüğünü çok rahat görebiliyoruz.
Öyle ki, farz namazların ötesinde, beş vakitte o farza eklediği sünnet
namazlar, bu beş farz vakit dışındaki vakitlerde kıldığı nafile namazlar,
yağmursuzluk, ay veya güneş tutulması gibi hadiseler vesilesiyle yüzünü yine
âlemler Rabbine çevirdiği özel vakitlere mahsus namazlar derken, Efendimizin
her günü namaz üzerine kurulmuş âdeta.
Peki, niye böyle?
Bunu da, Âişe validemizin bize bildirdiği bir hadise öğretiyor. Şükür ki, çok bilinen bir hadisedir bu. Bir gece vakti gözyaşlarından seccadesi ıslanacak kadar çok ve uzun namaz kılan Efendimiz aleyhissalâtu vesselama Âişe validemiz “Yâ Rasûlallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmedi mi?” diye sorduğunda, “Yâ Âişe, şükreden bir kul olmayayım mı?” buyuruyor Efendimiz. Demek ki, onun için, namaz, istemeyerek de olsa, emredildi diye zoraki yapılan bir ibadet değil; bilakis, âlemler Rabbinin insanın önüne sunmuş olduğu bunca nimete karşı bir teşekkürün ifadesi… Allah’ın sayısız nimetlerini farkedip hissetmenin getirdiği bir teşekkür hissi, bir şükür borcuyla kılıyor Efendimiz namazını.
Buradan, başka derslerin yanında şu dersi de çıkarıyoruz: Bizim de namazımızı severek, isteyerek, coşar ve koşar halde kılmamız için en başta hayatımızı, varoluşumuzu Allah’ın bir nimeti olarak algılamamız, tefekkür ve tezekkürle O’nun nimetlerini düşünüp hatırlamamız gerekiyor!
"PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN SIKLIKLA OKUDUĞU İKİ DUA!"
Peki, niye böyle?
Bunu da, Âişe validemizin bize bildirdiği bir hadise öğretiyor. Şükür ki, çok bilinen bir hadisedir bu. Bir gece vakti gözyaşlarından seccadesi ıslanacak kadar çok ve uzun namaz kılan Efendimiz aleyhissalâtu vesselama Âişe validemiz “Yâ Rasûlallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmedi mi?” diye sorduğunda, “Yâ Âişe, şükreden bir kul olmayayım mı?” buyuruyor Efendimiz. Demek ki, onun için, namaz, istemeyerek de olsa, emredildi diye zoraki yapılan bir ibadet değil; bilakis, âlemler Rabbinin insanın önüne sunmuş olduğu bunca nimete karşı bir teşekkürün ifadesi… Allah’ın sayısız nimetlerini farkedip hissetmenin getirdiği bir teşekkür hissi, bir şükür borcuyla kılıyor Efendimiz namazını.
Buradan, başka derslerin yanında şu dersi de çıkarıyoruz: Bizim de namazımızı severek, isteyerek, coşar ve koşar halde kılmamız için en başta hayatımızı, varoluşumuzu Allah’ın bir nimeti olarak algılamamız, tefekkür ve tezekkürle O’nun nimetlerini düşünüp hatırlamamız gerekiyor!
"PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN SIKLIKLA OKUDUĞU İKİ DUA!"
Peygamber
(sav) bir gününde duaya nasıl yer ayırıyordu? O, daha çok hangi duayı sürekli
ve severek yapıyordu?
“Dua, ibadettir” buyuruyor Efendimiz. Bir diğer hadisinde ise, “Dua, ibadetin özüdür” buyuruyor. Niye böyle? Çünkü, insan kendisinin zaten sahip olduğunu, zaten muktedir olduğunu düşündüğü şey için dua etmez. Ancak bizzat güç yetiremediğini farkettiği şeyler için dua eder. Gücünün yetmediği yerde ve zamanda dua eder. Ayakkabı bağı gibi en ufak birşey için de bizi duaya çağırıyor Efendimiz. Öğrettiği ders belli: İnsan gerçekte neyi sahiplenebilir, ne için bizzat güç sahibi olduğunu iddia edebilir? O dilemeden bir nefes bile alamaz, bir adım bile atamaz, hatta kaşını veya parmağını kıpırdatamaz halde iken?
Efendimizin sıklıkla okumayı itiyad edindiği dualar içinde iki duayı burada bilhassa hatırlatmak istiyorum. Birincisi, “Ey kalpleri evirip çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” duası. İkincisi, “Allahım, sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet!” duası…
“Dua, ibadettir” buyuruyor Efendimiz. Bir diğer hadisinde ise, “Dua, ibadetin özüdür” buyuruyor. Niye böyle? Çünkü, insan kendisinin zaten sahip olduğunu, zaten muktedir olduğunu düşündüğü şey için dua etmez. Ancak bizzat güç yetiremediğini farkettiği şeyler için dua eder. Gücünün yetmediği yerde ve zamanda dua eder. Ayakkabı bağı gibi en ufak birşey için de bizi duaya çağırıyor Efendimiz. Öğrettiği ders belli: İnsan gerçekte neyi sahiplenebilir, ne için bizzat güç sahibi olduğunu iddia edebilir? O dilemeden bir nefes bile alamaz, bir adım bile atamaz, hatta kaşını veya parmağını kıpırdatamaz halde iken?
Efendimizin sıklıkla okumayı itiyad edindiği dualar içinde iki duayı burada bilhassa hatırlatmak istiyorum. Birincisi, “Ey kalpleri evirip çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” duası. İkincisi, “Allahım, sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet!” duası…
Peygamber
Efendimiz (sav) her gün çektiği zikirler var mıydı? Peygamberin en sevdiği ve
sürekli yaptığı zikirler nelerdir?
Bugün mü’minlerin namazdan
sonra yaptığı tesbihat, bir örnek olarak söylersek, Efendimiz aleyhissalâtu
vesselamdan bize kalmış bir miras. Sonradan, öylesine, rastgele namaza
eklenmiş, iliştirilmiş değil yani. Meselâ namazdan sonra, tesbihat bittikten
sonra, duaya başlamadan önce okunan “Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerike
leh…ilâahir” zikri için, Efendimiz “Bütün peygamberin dilinden çıkan en hayırlı
söz” tarifini yapıyor. Onun mü’minlere öğrettiği başkaca zikirlere de
baktığımızda şu dersi alıyoruz: Peygamberimiz, bütün mahlukatın da dahil olduğu
zikirleri çok seviyor ve sahabilerine bilhassa öğretiyor. Meselâ “Allah’a,
yarattıkları sayısınca, razı oldukları sayısınca, arşının ağırlığınca,
kelimeleri sayısınca hamd ü sena olsun” gibi…
"EFENDİMİZİN BİR SOFRASINDA BİLE NİCE DERSLER SAKLI BİZİM İÇİN"
Peygamber Efendimiz (sav) her şeye ‘Bismillah’la başlamış ve yaşamış. ‘Bismillahirrahmanirrahim’ Peygamberin hayatında nasıl örnekleniyor?
Bismillah, gerçekte ne demek? ‘Allah’ın ismiyle’ demek. Peki, O’nun ismiyle; yani O’nun dilemesi, iradesi, ilmi, kudreti, rahmeti, hikmeti, ikramı, ihsanıyla.. varolmayan ne var? Hiçbir şey. Demek ki, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam birşey yaparken, bir işe girişirken ‘Bismillah’ derken, yaratılmış herşeyin O’nun dilemesi, ilmi, kudreti, rahmeti... ile ancak varolduğunu bilerek bunu söylüyor. Bize de, her Bismillah’ıyla bunu öğretiyor: Yürüyen bizzat sen değilsin; Allah dilediği için yürüyorsun. Kapıyı açan sen değilsin; Allah’ın dilemesiyle kapı sana açıldı. Sofradaki yemek senin eserin değil; o nimet Allah’ın kudreti ve rahmetiyle varoldu. Demek, bizim de bu şuurla, bu idrakle, bu anlayışla diyor olmamız gerekiyor Bismillah’ı…
"EFENDİMİZİN BİR SOFRASINDA BİLE NİCE DERSLER SAKLI BİZİM İÇİN"
Peygamber Efendimiz (sav) her şeye ‘Bismillah’la başlamış ve yaşamış. ‘Bismillahirrahmanirrahim’ Peygamberin hayatında nasıl örnekleniyor?
Bismillah, gerçekte ne demek? ‘Allah’ın ismiyle’ demek. Peki, O’nun ismiyle; yani O’nun dilemesi, iradesi, ilmi, kudreti, rahmeti, hikmeti, ikramı, ihsanıyla.. varolmayan ne var? Hiçbir şey. Demek ki, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam birşey yaparken, bir işe girişirken ‘Bismillah’ derken, yaratılmış herşeyin O’nun dilemesi, ilmi, kudreti, rahmeti... ile ancak varolduğunu bilerek bunu söylüyor. Bize de, her Bismillah’ıyla bunu öğretiyor: Yürüyen bizzat sen değilsin; Allah dilediği için yürüyorsun. Kapıyı açan sen değilsin; Allah’ın dilemesiyle kapı sana açıldı. Sofradaki yemek senin eserin değil; o nimet Allah’ın kudreti ve rahmetiyle varoldu. Demek, bizim de bu şuurla, bu idrakle, bu anlayışla diyor olmamız gerekiyor Bismillah’ı…
Peygamber
Efendimiz (sav) nasıl yemek yerdi? Yemekteki adabı nasıldı? Hz Muhammed
(sav)’in bir gününde bir öğününe yolculuk yapıp sofrasına oturalım ve onunla
beraber ‘Bismillah’ çekip yemek yiyelim ve ardından dua edelim. Bize bu sofrayı
bir örnek üzerinden anlatabilir misiniz?
Bir kere, az önce de anlattığım üzere, soframızdaki herşeyin O’nun bize ikramı olduğunu bilmenin idraki var. Baştaki 'Bismillah', bunun şifresi. İkincisi, bizim vücudumuzu o nimetleri yiyip tadıp sindirecek halde yaratanın O olduğunu bilmenin de idraki var. Sondaki 'Elhamdülillah', bunun şifresi. Sağ elle başlamak, kibirli bir oturuşla oturmamak var. Ağzında yemek varken konuşmamak, ama yemek ortamı içerisinde Allah’ın nimetini tadarken Allah’ı hatırlatan bir sohbet üzere olmak var. Bunun dışında, önünden yemek var, ikramda bulunmak var, paylaşmak var.Eğer yemeğin tadı hoşuna gitmezse, yememek; ama Allah’ın yarattığı o nimet hakkında kötü konuşmamak var, yemeği yermemek var. Çünkü bizim beğenmediğimiz tadı bir başkası beğeniyor olabilir; tadı üzerinden yorumda bulunarak hem bir nimeti tahkir ediyoruz, hem de yemekler arasında değer yargısı oluşturarak orada dahi sınıf ve elitizm üretiyoruz, buna müsaade etmemek var. Görüyoruz işte, Efendimizin bir sofrasında bile nice dersler saklı bizim için…
"24 SAATİ İBADETE DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN!"
Günlük hayatta adet haline getirdiğimiz sıradan bir davranışı nasıl ibadet haline dönüştürebilir; onunla kendimizi, hayatımızı, ahiretimizi güzelleştirebiliriz?
Bir kere, az önce de anlattığım üzere, soframızdaki herşeyin O’nun bize ikramı olduğunu bilmenin idraki var. Baştaki 'Bismillah', bunun şifresi. İkincisi, bizim vücudumuzu o nimetleri yiyip tadıp sindirecek halde yaratanın O olduğunu bilmenin de idraki var. Sondaki 'Elhamdülillah', bunun şifresi. Sağ elle başlamak, kibirli bir oturuşla oturmamak var. Ağzında yemek varken konuşmamak, ama yemek ortamı içerisinde Allah’ın nimetini tadarken Allah’ı hatırlatan bir sohbet üzere olmak var. Bunun dışında, önünden yemek var, ikramda bulunmak var, paylaşmak var.Eğer yemeğin tadı hoşuna gitmezse, yememek; ama Allah’ın yarattığı o nimet hakkında kötü konuşmamak var, yemeği yermemek var. Çünkü bizim beğenmediğimiz tadı bir başkası beğeniyor olabilir; tadı üzerinden yorumda bulunarak hem bir nimeti tahkir ediyoruz, hem de yemekler arasında değer yargısı oluşturarak orada dahi sınıf ve elitizm üretiyoruz, buna müsaade etmemek var. Görüyoruz işte, Efendimizin bir sofrasında bile nice dersler saklı bizim için…
"24 SAATİ İBADETE DÖNÜŞTÜRMEK MÜMKÜN!"
Günlük hayatta adet haline getirdiğimiz sıradan bir davranışı nasıl ibadet haline dönüştürebilir; onunla kendimizi, hayatımızı, ahiretimizi güzelleştirebiliriz?
Buradaki anahtar, Efendimizin
sünnet-i seniyyesi. Efendimiz nasıl uyur, nasıl uyanırdı;
nasıl yürür, nasıl konuşurdu; nasıl alışveriş yapar, nasıl yemek yerdi? Bütün
bunları anlamaya, elimizden geldiğince bunları yapmaya çalıştığımızda,
yaptığımız herşey ibadete dönüşüyor. Çünkü Efendimiz, adı üstünde,
Resûlullah. Onu hatırladığımızda, doğruca Allah’ı da hatırlıyoruz. Bu bakımdan,
bir iş yaparken Resûlullah o işi nasıl yapardı öğrenip ona göre yapmak, değilse
o nasıl yapardı diye düşünerek yapmak, yaptığımız herşeyi Allah’ı andığımız,
Allah’ı hatırladığımız bir keyfiyete kavuşturuyor, ibadete dönüştürüyor.
Böylece, deyim
yerindeyse, yirmidört saatini bir nevi ibadete dönüştürmek mümkün. Uyku anları
dahil. Yeter ki,
uykuya da Efendimizin hazırlandığı şekilde hazırlanalım, onun uyandığı şekilde
uyanalım.
Peygamber
Efendimiz (sav)’in bütün günlerini anlamak için bize hangi eserleri tavsiye
edersiniz? Gençler, Peygamberimizi daha iyi anlamak ve örnek almak için nasıl
bir yol izlemeli?
Tek bir kitabı tavsiye edersem, bu uğurda emek sarfetmiş diğer isimleri incitmekten korkarım. Allah hepsinden razı olsun, muhaddisler kılı kırk yaran bir titizlikle Efendimizin hadislerini toplamış, hadis külliyatları oluşturmuşlar. Siyer âlimleri, Efendimizin hayatını yazmışlar. Sonrasında bu kitaplardan beslenerek yazılmış nice kitap var. İhtiyaca göre, sevdiği tarza ve üsluba göre, herkes bu eserler içerisinden bir seçim yapabilir kanaatimce.
Efendimizi daha iyi anlamak, örnek almak için ise, bence anahtar husus, Hz. Âişe’nin söylediği “Onun ahlâkı Kur’ân’dı” sözü. Ama bu idrak için, en başta, son zamanlarda gayrimüslim diyarlarından Müslüman topraklarına doğru da yayılan tehlikeli bir bakıştan, Efendimizin aleyhissalâtu vesselamın ‘Resûlullah’ olduğunu âdeta unutup onu ‘sıradan bir insan’ gibi algılayan bir tutumdan uzak durmak gerekiyor…
On5yirmi5
Tek bir kitabı tavsiye edersem, bu uğurda emek sarfetmiş diğer isimleri incitmekten korkarım. Allah hepsinden razı olsun, muhaddisler kılı kırk yaran bir titizlikle Efendimizin hadislerini toplamış, hadis külliyatları oluşturmuşlar. Siyer âlimleri, Efendimizin hayatını yazmışlar. Sonrasında bu kitaplardan beslenerek yazılmış nice kitap var. İhtiyaca göre, sevdiği tarza ve üsluba göre, herkes bu eserler içerisinden bir seçim yapabilir kanaatimce.
Efendimizi daha iyi anlamak, örnek almak için ise, bence anahtar husus, Hz. Âişe’nin söylediği “Onun ahlâkı Kur’ân’dı” sözü. Ama bu idrak için, en başta, son zamanlarda gayrimüslim diyarlarından Müslüman topraklarına doğru da yayılan tehlikeli bir bakıştan, Efendimizin aleyhissalâtu vesselamın ‘Resûlullah’ olduğunu âdeta unutup onu ‘sıradan bir insan’ gibi algılayan bir tutumdan uzak durmak gerekiyor…
On5yirmi5


