1992-95 yılları arasında süren Bosna Savaşı’na 7 yaşında Bosnalı bir çocuk olarak şahit olan yazar Emine Şeçeroviç Kaşlı’nın savaşa ait anılarını deneme şeklinde anlattığı Kurşunların da Rengi Var kitabı, savaşın çocuk gözüyle ne anlama geldiğini ve neler öğrettiğini, Bosna’nın Müslümanlar için anlamını, Aliya İzzetbegoviç’in değerini ve direnişini, vatan ve millet kavramlarını yeniden düşünmeye bizi çağırıyor.
Yazar Emine Şeçeroviç Kaşlı ile yeni kitabı Kurşunların da Rengi Var üzerine konuştuk.
"BOMBALARIN
SİZİ SEVDİKLERİNİZDEN AYIRABİLECEĞİNİ ÖĞRENİYORSUNUZ"
Bosna
Savaşı başladığında 7 yaşında bir çocuktunuz. Oturduğunuz yerden ilk bomba
seslerini duyduğunuzda neler hissetmiştiniz?
İlk olarak ne olduğunu bilmiyordum, çocuk
yaşta hemen kavrayamıyorsunuz durumu. Ama bir şeylerin ters gittiğini annemin,
babamın ciddi yüz ifadelerinden anlıyordum, sokağa çıkmam yasaktı vs.
Dolayısıyla bomba seslerinden korkuyordum, kulaklarımı kapatıyordum sesi duymamak
için. Çocuksunuz, her çocuk gibi içinizde masumiyet var, bir tek iyiliği
bilirsiniz ama, o bombaların kötülüğü ifade ettiğini anlıyorsunuz. İlk bomba
korkusunu kitabımda da anlatıyorum, bahçedeyken yakınımıza bir bomba düşmüştü,
ilk kez o kadar yakından sesini duymuş, kokusunu hissetmiştim. Ve tabii
korkusunu da… Çok çabuk da o bombaların sizi sevdiklerinizden ayırabileceğini
öğreniyorsunuz. Daha net söyleyecek olursam ölümü öğreniyorsunuz. Kitabım
hakkında bir anne olarak ilk kez size röportaj veriyorum. Önceden sadece bir
çocuğun halini bilirdim. Kısa bir süre önce ise bir evladım oldu ve şimdi bir
annenin çocuğu için duyabileceği tüm duyguları da biliyorum. Savaşta
çocuklarını kaybetmiş yüz binlerce anne var, benim annem de dahil ki böyle bir
şeyden sonra hayata devam edebilmek büyük bir kahramanlıktır.
"8
YAŞINDA SİLAH KULLANMAYI ÖĞRENDİM, MECBURDUM"
Bir
sabah kalkıyorsunuz ve bombalarla, kurşun sesleriyle uyanıyorsunuz. Daha dün
canciğer olduğunuz Sırp komşularınızdan üzerinize ateş edildiğini görüyorsunuz.
Bosna’da savaşın ortasında bir çocuk olarak neler yaşadınız?
Neler yaşamadım ki… Abim şehit oldu, evimiz
bombalandı evsiz kaldık, aç susuz kaldık, betonda yattık, böcekli pirinç
makarna yedik, yaralanan insanları gördüm, kana alıştım… Yani büyüdüm. Çocuk
gibi çocuk olamadım artık. Her şeyin içinde hala çocuk ruhum vardı, oyunlar
oynardım, tabii savaşa uygun olarak bombaları sayardık, kurşunların renklerini
toplardık vs. Ama bir tarafınız da ani olgunlaşıyor, aslında hiç size göre
olmayan şeyleri bile yaşıyorsunuz. Sekiz yaşımda silah kullanmayı öğrenmiştim,
mecburdum. Nasıl ateş edilir, nasıl temizlenir, hepsini biliyordum. El bombası
nasıl patlatılır onu bile öğrenmek zorundaydım. ‘’Savaş’’ ve ‘’çocuk’’ aslında
o kadar uzak şeylerdir ama, maalesef yaşandı ve hala yaşanıyor.
"BEGOVİÇ’E
OKUDUĞUM ŞİİR KAĞIDINI HALA SAKLARIM"
Savaş
zamanında okulunuza Aliya İzzetbegoviç’in geldiğini ve ona şiir okuduğunuzu
anlatıyorsunuz kitapta. Ülkenize bombalar düşerken şiir okumanız ve Aliya
İzzetbegoviç’ten ödül almanız size neler hissettirdi?
O gün şiiri yazdığım kağıdı hala saklarım,
şiiri de hala ezbere bilirim. O dönem, o yaşla tam olarak komutan, asker
kavramlarını bilmiyordum ama Aliya’nın büyük bir lider olduğunu biliyordum.
Bizim için, savaşı durdurmak için çok uğraştığını biliyordum. Okulumuza
geleceğini yazdığı mektubu aldığımız günden itibaren zaten heyecanımdan
uyuyamamıştım, her akşam şiire çalışıyordum, ne giyeceğimi düşünüyordum. Nereye
gitsem şiirin yazdığı kağıdı yanımda götürüyordum. Geldiği gün ise o zaman
kadar hiç hissetmediğim çocuksu bir gurur hissediyordum. Büyümüş bir çocuk gibi
karşısında durup şiirimi okumuştum. Defterlerimize imza atmıştı, bizlere altın
zambak ödülünü vermiştim ama ne yalan söyleyeyim, hepsinden değerli, getirdiği
çikolatalardı. Allah bilir en son ne zaman çikolata yemiştim!
"ALİYA’NIN YAPTIKLARI MÜSLÜMANLARA VE VE DİĞER DİNLERE AİT
İNSANLARA ÖRNEK OLACAK ŞEYLERDİR"
Aliya
İzzetbegoviç’in Bosna ve Müslümanlar için önemini nedir? Begoviç nasıl bir
komutan ve devlet adamıydı? Aliya sizin için ne ifade ediyor?
Bir önceki cevabımda belirttiğim gibi büyük
bir liderdi ama öncelikle büyük bir insandı. Hem Bosna için, hem de Müslümanlar
için ama onun söyledikleri, yaptıkları sadece Müslümanlara diğer dinlere ait
insanlara da örnek olacak şeylerdir. O dönemde, kendini birden savaşta bulmuş
bir ülkede, komutanlık liderlik yapmak çok zordu. Dolayısıyla verilen
kararlarda ufak hataların olması da normaldi. Bazı kararları yüzünden belli
kitleler tarafından bugün eleştirildiği için bunun söyledim. Ama eminim ki
eleştirenler onun yerinde olsaydı daha büyük hatalara imza atarlardı. Sadece
düşmanlara karşı değil, Aliya tüm dünyaya karşı Bosna’yı korumaya çalışıyordu,
bu hiç de kolay değildi. Biliyoruz kiBatı dünyası isteseydi en başta da
savaşı bitirebilirdi ama bitirmediler, izlediler sadece, bugün Suriye’yi,
Gazze’yi izledikleri gibi. Tüm
bunlara göğüs germek bir insana verilebilecek en zor sorumluluklardan biriydi
ve bence Aliya bunu yapılabilecek en doğru şekilde yapmıştı. Benim için Aliya ilk önce, ülkesi
savaştayken bile çocukları unutmayan ve onlara ihtiyacı olan bir çikolatayı
akla getirebilecek değerli bir insandı. Sonrasında ise vatanı, milleti
için kendini ortaya koyan büyük bir liderdi, düşünürdü.
"SAVAŞTA
TÜM MADDİ ŞEYLERİN NE KADAR ÖNEMSİZ VE GEÇİCİ OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ"
Savaş
başladıktan sonra komşunuzun evinin altındaki bodrumda yaşamaya başlıyorsunuz.
Elektrik yok, su yok, ekmek yok… Bütün insani haklarınızdan ve
ihtiyaçlarınızdan mahrumken bir de dünyanın sesinizi duymadığına şahit
oluyorsunuz. Savaş neler öğretiyor insana?
Savaş insana hayatta nelerin önemli nelerin
önemsiz olduğunu öğretiyor. Bugün hepimiz bir çok önemsiz şey yüzünden yaşamın
tadına varamıyoruz. Sahip
olamadığımız maddiyatlar yüzünden maneviyatı kaçırıyoruz. Oysa savaşta tüm maddi şeylerin ne
kadar önemsiz ve geçici olduğunu görüyorsunuz. Ailemin 20 yıllık emeği olan, doğup
büyüdüğüm evimiz bir gecede bombalandı ve yok oldu. O an insan elbette üzülüyor
ama, bomba düşmeden sadece bir dakika öncesinde babamın o evden çıktığını ve
bilmeyerek kendini kurtardığını düşününce, evin ne kadar önemsiz olduğunu
anlıyor insan. Her an aileden birini kaybedebilme korkusu diğer her şeyi
unutturuyor. Ayrıca,
bir tek Allah’a sığınabildiğinizi ve en büyük gücünüzün inanç olduğunu
anlıyorsunuz. Kimse
sizi koruyamıyor kurşunlardan, siz de kimseyi koruyamıyorsunuz, bir tek, sadece
ve sadece, Allah koruyabiliyor. İşte orada inancın gücünü hissediyorsunuz ve
sizi sonuna kadar taşıyan da bu inanç oluyor.
"BUGÜN
BİR BOSNA HERSEK VARSA KANINI TOPRAĞINDA AKITMIŞ TÜM ŞEHİTLER SAYESİNDE
VARDIR"
Bosna
Savaşı’yla ilgili canınızı en acıtan olaylardan birisi de abinizi savaşta
kaybetmiş olmanız. Bosna Hersek’in bağımsızlığına kavuşmasında abinizin de
aralarında bulunduğu Bosnalı direnişçilerin öyküsünü kısaca bize anlatır
mısınız? Nasıl bir direniş sergilemişlerdi?
Bizim askerlerin en büyük farkı saldıran
taraf olmamalarıydı. Onlar sadece vatanını, ailelerini koruyan taraftı. Hiçbir
şekilde sivillere, öylece sebepsiz yere, ateş etmediler, çocuk kadın demeden
öldürmediler, sırf bir milleti yok etmek için soykırımlar yapmadılar. Onlar
inandıkları şeyi korumaya çalıştılar. Silahsız, bombasız bir orduydu, el yapımı
silahlarla karşı koymaya başardılar, ne üniforma vardı ne de eğitim, 18
yaşından küçük askerlerimiz de vardı, 70 yaşında askerlerimiz de ve hepsinin
amacı aynıydı-vatanı korumak. Hiçten bir ordu kurdular. Onurlu bir mücadele
verdiler, bugün başlarını dik tutmalarını sağlayan bir mücadele. Kahramanlık
hikayelerine imza attılar, bugün bile bazı mücadelelerde nasıl galip geldikleri
insanları şaşırtır, çünkü normal şartlar altında onlar imkansızı başardılar.
Bugün bir Bosna Hersek varsa kanını toprağında akıtmış tüm şehitler sayesinde
vardır.
"TÜRKİYE,
BOSNA’YI DAHA ÇOK SAVAŞLA TANIDI"
Bosna
Savaşı’nda Türkiye’den ne gibi yardım ve destek aldınız? Bir abiniz savaş
sırasında Türkiye’ye geldiğini söylüyorsunuz. Siz de yıllar sonra üniversite
eğitimi için Türkiye’ye gelmişsiniz… Bosnalılar Türkiye’ye nasıl bakıyor?
Türkiye’den Bosna’ya nasıl bakılıyor?
O dönemde çok da bilgimiz yoktu, kim nasıl
yardım ediyor bilmiyorduk, malum dünyadan kopuk bir hayat sürüyorduk. Yapılan
yardımlar da çoğu zaman gizli yapılıyordu. Bazı yardımlar da maalesef elimize
ulaşmıyordu, Sırpların veya Hırvatların eline geçmiş çok yardım oldu. Ama
sonradan bir çok şeyi öğrendik ki kendim de yapılan yardımlara şahit oldum.
Türkiye, Bosna’yı daha çok savaşla tanıdı desek yanlış olmaz. Türk halkı her
zaman acı çekenin yanında olmuştur, Bosna savaşında da öyleydi. Ve savaşla
birlikte Türkiye’nin Bosna’yı daha yakından tanıma fırsatı oldu. Bu yüzden
Bosna Türkiye’de daha iyi biliniyor diyebilirim. Bosna’da Türkiye ise son
yıllarda tanınmaya başlandı. Savaştan sonra ilk yıllarda Türkiye daha çok Tarkan,
Mustafa Sandal, Antalya, Bodrum olarak anılırdı. Sonrasında ise durum değişti,
Türkiye Bosna’ya daha yakın olmaya başladı. Türk üniversiteler açıldı, kültür
merkezleri, Türk öğrencilerin sayısı arttı, Türk iş adamları gelmeye başladı,
devlet tarafından yapılan ziyaret sıklaştı, Bosnalılar daha çok Türkiye’ye ilgi
duymaya başladılar. Şu an, önceden Türkiye hakkında hiç bilgiye sahip olmayan
insanlar Türkçe kursuna gidiyorlar, Türk yemekleri öğreniyorlar, tabii Türk
dizileri de izleniyor. Türkiye’nin durumu takip ediliyor, işbirlikleri
kuruluyor ki bunun kesinlikle artması lazım. Bence kardeşlik ve dostluk
ilişkisi sağlamlaşıyor.
"KENDİ
ACIMIZI HİSSEDERKEN BAŞKA İNSANLARIN ACILARINI DA HİSSEDEBİLİRİZ"
Bosna’da
yaşanan zulmün bir benzerine şimdi Mısır’da ve Suriye’de yaşandığına şahit
oluyoruz. Mısır ve Suriye’deki olayları nasıl yorumluyorsunuz? İslam dünyasında
bir bölünmenin olduğunu görüyoruz. Kimi darbecilerin yanında –hatta onların
finansmanı- kimi de demokrasi taraftarı, halkın yanında… Bu süreçte Müslümanların
nasıl bir sınavdan geçtiklerini düşünüyorsunuz?
Maalesef çok acı bir tabloyla karşı
karşıyayız. Bosna’da hiç olmasa düşman belliydi,Boşnaklar Müslüman oldukları için
öldürülüyordu. Mısır ve Suriye’de ise kardeş kardeşi vuruyor,
aynı dinden insanlar birbirini katlediyorlar. Neden diye sorsak bence kimse net
cevabı veremez. Bunun net bir sebebi olamaz çünkü, sadece insanlıktan çıkmış
kişilerin yapabilecekleri şeylerdir. Bazı kesimler ki bunu Türkiye’de de,
Bosna’da da gördüm, ‘’Bize ne Mısır’dan veya Suriye’den’’ de diyorlar, gerekçe
olarak kendi ülkelerinde de sorunların olduğunu gösteriyorlar. Fakat bence insan kalbi bu kadar küçük
değil, kendi acımızı hissederken, başka insanların acılarını da paylaşabiliriz. Dolayısıyla sadece kendi
sorunlarımıza gömersek başımızı, yarın öbür gün bizim yardıma ihtiyacımız
olursa kimsenin elini uzatmasını bekleyemeyiz. Ben de buna bir örneğim… Zamanında yardım bekleyen bir
çocuktum, bugün ise oradaki çocuklara nasıl yardım edebilirim diye düşünüyorum. Tüm Müslümanlar için büyük bir sınav
ama bugüne kadar sınavdan geçtiğimiz söylenemez. Ne zamanki siz bu soruyu bana
veya başka birine sormaz olursanız, o zaman belki bir birlikten
bahsedebileceğiz. Olaya insanlık açısından bakmamız yetiyor, zaten dinimiz en
güzellerini emrediyor, ve onları uygulamak aslında o kadar basit ki fakat onu
bile beceremiyoruz. Ve bugün yaşadıklarımızı yaşıyoruz maalesef.
"TÜM AİLELERİN BUGÜN TEK DİLEĞİ, YAKINLARI İÇİN BİR FATİHA
OKUYABİLECEKLERİ MEZARLARININ OLMASI"
Bosna
Savaşında ölen yüzlerce Boşnak'ın gömülü olduğu yeni toplu mezarlar ortaya
çıkıyor. Bu konuyla ilgili bizleri aydınlatır mısınız? Yakınları şehit olan ve
topluca katledilen Bosnalı aileler artık kendi mezarlarında dua edebilecek mi?
Sanırım bu ayın başında Priyedor
yakınlarında bulunan toplu mezarı kastediyorsunuz. Şu an ki tahminlere göre
bulunan mezar en büyük toplu mezarlardan biri ve 1992 yılında Priyedor'da ve
yakınlarında öldürülen Boşnak ve Hırvat sivillerin cesetlerinin bulunduğu
tahmin ediliyor. Maalesef günümüzde hala toplu mezar arayışları devam ediyor
çünkü bugüne kadar yakınlarına cenaze kılamayan binlerce Boşnak aile var. Hala
bulunamamış binlerce ceset var. Bir acı daha ki bu kadar toplu mezar
bulunduktan sonra bile Bosna'da yaşanmış soykırımları, katliamları ispat
etmemiz isteniyor, belli kesimler tarafından katliamlar reddediliyor. Bu,
yakınlarını kaybetmiş o aileler için büyük bir yara daha. Ama öyle bir dünyada
yaşıyoruz ki adalet sadece Allah'ın elinde. Tüm ailelerin bugün tek dileği
yakınları için bir Fatiha okuyabilecekleri mezarın olmasıdır.
*Kurşunların
da Rengi Var, Emine Şeçeroviç Kaşlı, Alfa Basım Yayım
Dağıtım