Kızılderili hikayelerinden Fransız romanlarına oradan çeviri romanlar vasıtasıyla hayatımıza giren “apaçi” kavramı, kısaca “düzen bozucu” anlamına geliyor.
İlk kez Fransa’da ortaya çıkan ve Osmanlı’nın
son döneminde görülen apaçiler, tekrar 50′li yıllarda İstanbul’a göç
sonrası hayatımıza giriyor. 1970’lerde başlayan göç dalgasıyla İstanbul’a ekmek
parası için gelen insanlara kent merkezinin yerlileri tarafından “kıro,
maganda, zonta, hırbo, amele, köylü” gibi lakaplar takılarak Anadolu’dan gelen
insanları aşağılayan, hor gören, dışlayan kavramlar kullanılıyor.
Anadolu’nun dört bir yanından göç etmiş, şehrin kıyısında takılan apaçiler –bu kavramsallaştırmalar bir tarafa–; rengarenk kıyafetleri, havaya dikilmiş saçları, façalı ve dövmeli kollarının yanı sıra dinledikleri özgün müzik ve danslarıyla son dönemdeki popüler gençlik figürlerinden biri olmaya devam ediyorlar.
Anadolu’nun dört bir yanından göç etmiş, şehrin kıyısında takılan apaçiler –bu kavramsallaştırmalar bir tarafa–; rengarenk kıyafetleri, havaya dikilmiş saçları, façalı ve dövmeli kollarının yanı sıra dinledikleri özgün müzik ve danslarıyla son dönemdeki popüler gençlik figürlerinden biri olmaya devam ediyorlar.
“İLK DEFA FRANSIZ ROMANINDA “APAÇİ” KAVRAMI
GEÇİYOR”
Öncelikle, apaçi nedir? Kime apaçi denir?
Kavramsal olarak nereden geliyor “apaçi “kavramı?
Apaçi, kavramsal olarak
bizim Kızılderili hikayelerinden duyduğumuz ve bildiğimiz, Türkiye’de ve
Türkçede böyle tanınmış bir kavram. Her ne kadar biz böyle tanımış olsak da
işin gerçeği şöyle:
1800’lerin ortalarında Amerikan kıtasının işgal edildiği
yıllarda, Fransız kuvvetlerinin karşısına çıkıyor apaçiler. Amerikan kıtasının
doğusunda karşılarına daha önceki yerli kabilelerden biraz daha farklı bir
tavırla çıkanApaçi Kabilesi Fransızlara karşı da direniş gösteriyor.
Apaçiler, topraklarını az bir değer karşılığında Fransız sömürgeci güçlere
vermek istemiyorlar. Ve bu direniş sonucunda biz 1850’lerden sonra Fransız
romanında“apaçi” kavramının “düzen bozucu, eşkiya, modern medeniyet
düşmanı, barbar” imgelemi ile birlikte kullanılmaya başlanıldığını
görüyoruz. İlk kavramsal kurguyu kıta Avrupa’sında, Fransa’da romanlar
üzerinden “apaçi” kavramsallaştırılmasının böyle bir karşılığına rastlıyoruz.
1900’lere geldiğimizde ise Sanayi Devrimi ile
birlikte devam eden ve Avrupa toplumlarını çok derinden etkileyen kültürel ve
sosyo-ekonomik anlamda sanayileşme süreci ile, sanayileşme sürecinin dinamosu
haline dönüşmüş kıta Avrupası’nın büyük kent merkezlerinden biri
olan Paris, hem kendi içine göç alan bir kent görünümüne hem de diğer
Avrupa ülkelerinden göç alan fabrika şehrine dönüşmüştür. Yeni gelen bu işçi
sınıfının alt kültür formunu tanımlamak için “apaçi” kavramının
kullanıldığını görmekteyiz.
“APAÇİ GENÇLER GİYOTİN MASALARINDA
SALLANDIRILIYOR”
Fransa’daki apaçiler nasıl tanımlanıyor?
Fransa’daki apaçiler kendilerine
ait dans stilleri olan, kesici alet kullanan, kendine ait kıyafet biçimleri
olan, renkli ve parlak giyinmeyi seven, flor takan, konuşması argo üzerine
kurulu olan, ara sıra şiddet ve yankesicilik olaylarına karışmış bir gençlik
olarak ortaya çıkıyor.
Apaçiler, 15 ila
30 yaş arasındaki gençliği tanımlamak için kullanılan bir
kavramsallaştırmaya dönüşüyor. Ki 1902’de biz Fransa’nın meşhur gazetelerin bir
tanesinin manşetinde “Apaçilerden Bıktık!” sloganıyla
çıktığını görüyoruz. Gazetede apaçi kültürünün Fransız kültürüne çok ciddi
zararlar verdiğini ve bunların bir şekilde tasfiye edilmesi gerektiğini ve
gerekirse bu gençlerin giyotin masalarında sallandırılarak tasfiye edilmesi
gerektiğinden dem vuruluyor. Nitekim süreçte böyle işliyor. “Apaçi” olarak
tanımlanan o göçmen nüfus, gerek polis kuvveti gerekse Fransız polisinin baskı
ve zorlamalarıyla pek çok şiddet olayıyla karşı karşıya kalıyor. Birçok genç o
giyotin masalarında canını veriyor.
![]() |
Sosyolog Ömer Miraç Yaman |
“OSMANLI’DAKİ APAÇİLER İÇİN ‘APAŞ’ KAVRAMI
KULLANILIYOR”
Apaçi kültürü, Fransa’dan sonra
ülkemizde nasıl yayılıyor?
Kıta Avrupa’sında ve Fransa örnekliğinde
asıl apaçi kültürünün 1918’de görüyoruz. 1918’de I. Dünya
Savaşı’nda apaçiler tasviye ediliyor tıpkı ülkemizde olduğu gibi. Orada da
gariban, göçmen ailelerin çocukları I. Dünya Savaşı’nda en önde savaşıyor ve
milyonlarca genç orada ölürken bir apaçi kültürü de bu anlamda tasfiye oluyor.
Aynı dönemde Osmanlı’da aynı kültürün, apaçi
kültürünün “apaş” olarak aktarıldığını görüyoruz. Orada da
kavramsal olarak benzer bir şeye tekabül ediyor. “Apaş”, düzen
bozucu, kent kültürüne uyum sağlayamayan, rahatsızlık veren, cahil, ayak takımı
olarak tanımlanıyor. Bizim ilk romanlarımızda“apaş” kavramı sıkça
kullanılıyor. Abdulhakhamit Tarhan’dan Ahmet Haşim’e, Peyami Safa’dan
Samipaşazade’ye kadar pek çok edebiyatçının bu kavramı romanlarında
kullandığını görüyoruz.
“TÜRKİYE’DE APAÇİ DEDİĞİMİZDE DOĞULU ESMER
İNSAN FİGÜRÜ ZİHNİMİZDE CANLANIR”
Türkiye’de apaçilerin günümüzdeki hikayesi
nedir?
Günümüzdeki hikâyesi… Türkiye’de biz 1950 sonrasında
büyük şehirlere gelen göç dalgasıyla birlikte iki ana eksenin oluştuğunu görüyoruz. İlk
eksende 1950-1980 arasındaki göç dalgası genelde Orta Anadolu, İç
Anadolu ve Doğu Karadeniz merkezliydi. Bu göç dalgasıyla insanlar
İstanbul’a ekmek parası için gönüllü olarak gelmişlerdi tabiri
caizse.
Bu süreçte 1970’ten sonra bu insanlara gerek mizah
gerekse de argo düzeyinde birtakım lakaplar takılmaya başlandı. “Kıro,
maganda, zonta, hırbo, amele, köylü” dendi… Bu
kavramlar 1980 öncesi ve hemen 1980sonrasında ikinci göç dalgası
olarak tanımlayabileceğimiz ve tabanını Güneydoğu Anadolu’nun merkeze aldığı,
Kürt kardeşlerimizin merkezde olduğu ikinci göç dalgası oluştu ki bu göç
dalgası zorunlu göç dalgasıdır. Bu göç dalgasıyla birlikte bu
kavramsallaştırmanın daha da fazla kullanıldığı bir süreci hep beraber yaşadık
Türkiye’de.
Bu noktada “apaçi” kavramı 2000’lerin başından
sonra biraz önce saymış olduğum “kıro, maganda, zonta, hırbo,
amele” kavramlarının tamamının bir üst şemsiyesi olarak kent
merkezinin yerlileri tarafından dışarıdan gelenler için kullanılıyor.
Bir türlü kentin kültürel dokusuna, ekonomik ilişkilerine
veya daha farklı pek çok alanda karşılaştıkları birtakım yeniliklere adapte
olamayan ve en azından sorun yaşayan ve kendi kültürlerini de bir şekilde
kentte yaşama gayreti içerisinde olan geniş göçmen kitleleri tanımlamak için
kullanılan bu terim bir kavramsallaştırmaya dönüşüyor. Şu an İstanbul’da
ve Türkiye’de “apaçi” dediğimizde bir göçü ve göç etmiş bir insan
figürünü zihnimizde canlandırmış oluyoruz, istisnaları ayrı tutarak
söylüyorum, genelde doğulu ve esmer bir insan figürü insanların zihninde
beliriyor. Böylece bu bir ötekileştirme, dışlama ve bir aşağılama söylemi
olarak, halihazırda söylenmeye devam eden, bir retoriğe dönüşmüş oluyor.
“TÜRKİYE’DE ‘BEN APAÇİYİM’ DİYEN BİR İNSAN
BULAMAZSINIZ”
Bu kavramsallaştırmayı apaçilere sorduğunuzda
onlar kendilerini nasıl tanımlıyorlar?
Onlar kendilerini tanımlamıyorlar, tanımlanan oluyorlar.
Şimdi Türkiye’de “ben apaçiyim” diyen bir insan bulamazsınız. Ben
bulamadım mesela.
“BÖYLE GİYİNİRSEM BELKİ KENTLİ OLURUM”
Peki, Apaçiler günlük hayatta neler
yapıyorlar?
Araştırmamda saha merkezimiz Esenler’di. Özellikle
Esenler bölgesini seçtik. (Bunun detayını merak eden okuyucular kitapta
bulabileceklerdir.) Esenler’de gençlerle birlikte olduğumuz bir yıl içinde, bu
gençlerin birtakım özellikleri ile ön plana çıktıklarına şahit olduk.
Birincisi, biraz önce bahsetmiş olduğum göç eden
ailelerin çocukları olmaları. Bu karşımıza çıkan önemli
faktördü. İkincisi, bu çocuklar bir şekilde eğitim hayatından dışlanan,
ortaokulu ve liseyi bitirmekte oldukça zorlanan genelde de (% 60-70
oranında) bitiremeyen bir gençlik potansiyelini temsil ediyordu. Bir
başka şey, dönüp meslek hayatlarına baktığımızda genellikle hizmet sektörünün
en alt birimlerinde çalışan bulaşıkçı ya da komi olan; halde amele yahut
hamal olan veya tekstil atölyesinde ortacıya, bir işçiye dönüşen
gençlik-çalışma ilişkisine rastladık.
Bununla birlikte kent kültürüyle uyum sağlamaya çalışan,
bu anlamda dışarıdan bakanların kendi yerlilerinin“Aaa kıroya bak marka
giyinmeye çalışıyor. Çakma olduğu anlaşılmıyor mu?” diye istihzayla
eleştirerek ve alay ederek kullandığı ifadelerin aslında “Demek ki kent
kültürü böyle bir şey, ben de böyle giyinirsem belki kentli olurum, belki
burada daha az dışlamaya maruz kalırım” temel saikinden de büyük oranda
hareket eden bir gençlikle karşılaştık.
Onun dışında saçlarına ve kıyafetine önem verdiklerini,
kendi aralarında özellikle bir argo dilinin yer aldığını, aile ilişkilerinin
alabildiğine sorunlu ve problemli olduğunu gördük. Elbette belli
özelliklerinden bir tanesi de mutlaka uyuşturucu maddeye bir şekilde bulaşan ve
bunu kullanan, suçla çok yakın ilişkiler kuran bir gençlik potansiyeli
karşımıza çıktı. “Apaçi gençlik” olarak tanımlanan bu gençlik aşağı yukarı
bu 10-12 parametre üzerinden izah edilebilecek bir gerçektir.
“BİRBİRİNİZİN ARKASINI KOLLAMAK
DURUMUNDASINIZ”
Apaçiler İstanbul’un hangi ilçelerinde daha
çok takılmayı seviyor?

Kentin merkezi noktaları sayılabilecek olan Şişli,
Fatih, Üsküdar, Mecidiyeköy, Bakırköy, Kadıköy gibi hem ekonominin hem de
kültür hayatının merkezi olarak sayılabilecek belli başlı yerlerde bu gençlerin
takıldıklarını veya vakit geçirdiklerini görebilirsiniz.
Apaçiler arasındaki arkadaşlık ilişkisini
nasıl buldunuz? Apaçilerde arkadaşlığın raconu nedir?
Apaçiler arasında sıkı bir arkadaşlık dostluk ilişkisi
var. Arkadaşlıklar kentte tutunabilme stratejisine dönüşmüş
durumda. Birbirinizin arkasını kollamak durumundasınız. Maddi ve
manevi olarak birtakım şeyleri paylaşıyorsunuz; yeri geliyor kıyafetlerinizi
paylaşıyorsunuz, kavgalarınızı ve acılarınızı paylaşıyorsunuz…
Özellikle “apaçi” olarak isimlendirilen gençler arasında akran
ilişkilerinin çok sıkı olduğunu söyleyebiliriz.
Bununla birlikte kız-erkek ilişkileri problemli.
Kızlar erkeklere, erkeklerde kızlara güvenmiyor. Görüştüğüm kız ve erkek
apaçilerin tamamının bana söylediği şuydu: “Biz buradan, yakınlarımızdan
biriyle kesinlikle evlenmeyiz.” Bu da aslında kendi içlerinde yaşamış
oldukları o sorunlu ilişki ağını biraz bize resmeden gerçekliğe karşılık
geliyor.
“BU ÇOCUKLAR ÖZ İTİBARIYLA YERLİ ÇOCUKLAR”
Kitapta apaçi gençlerle konuşmalarınızdan
çıkarttığım şeylerden biri de onların yerli ve kendilerine özgü bir
taraflarının olması. Sahiciler, kendi kuralları ve şekilleri var. Ağızları
bozuk, fakat kıyafetleri bir o kadar gıcır. Hiçbir apaçinin ünlü bir stara
benzeme hevesi yok mesela. Ya da o starın şarkılarını dinleyip, yakın takibe
alıp hayranlık beslediğini duymuyoruz ilginç bir şekilde. En azından bu
yönleriyle ön plana çıktıklarını görmüyoruz. Popüler kültüre yem olmuyorlar fakat popüler
kültüre malzeme çıkartıyorlar. Kendi danslarını ve kendi şarkılarını var
ediyorlar… Bu nasıl oluyor? Apaçileri biraz da bu yönlerini bize anlatabilir
misiniz?
Evet, gençler Batılı müziklerle eğleniyorlar, Batılı kıyafetleri
giyiyorlar ama bu çocuklar öz itibarıyla yerli çocuklar. Bu toprakların
çocukları. Ve şöyle söyleyebiliriz: Onları “apaçi” olarak
tanımlayanlardan çok daha yerliler bir kere, çok daha bu topraklara aitler, çok
daha bu kültürel dokuyu korumaya, belli oranlarda bunu temsil etmeye teşneler.
Tabi bunlar temel ahlaki saikten mi
kaynaklanıyor? Bu zor bir soru. Ortam böyle, geleneksel aile yapısı
onların çevrelerinde belli oranda hâlâ devam ediyor. Belki bununla izah
edebiliriz yaşanan durumu.
“BİR GENÇLİK AKIMINI BU KADAR
NESNELEŞTİRİRSENİZ BU DA SİZİ BİR YERDEN SONRA ETKİLEYECEKTİR”
Üniversitede okurken bir arkadaşa “barzo”
lakabı takılmıştı. Kitabı okurken apaçilerin kendi aralarındakullandıkları
lakaplardan birisinin de bu olduğunu fark ettim. Demek ki varoşlardan, mahalle
aralarından liselere oradan da üniversiteye kadar tırmanan bir yayılma alanı
oluşmuş. Bir de apaçi müziği var ki bilmeyene biz gülümsüyoruz artık!..
Evet, ilginç bir şey. “Apaçi” kültüründen
bahsedebilecek miyiz belki kısmen bir alt kültür olarak
bahsedebiliriz. Ancak kesinlikle apaçi gençlik kültürü kendisini
tanımlayanları etkileyen ve dönüştüren bir yapıya sahip.
Eskiden bir kimse kırmızı gömleğinin altına yeşil
pantolon, altına sarı ayakkabı giyen ve saçlarını da dikmiş bir gençle karşılaştığında “Aaa
kıroya bak, apaçiye bak” derdi. Fakat bu sahneyi bugün Etiler’de,
Osmanbey’de, Şişli’degörebilirsiniz. Orada gördüğünüz bu
çocuk“apaçi” olmuyor, o modanın gerektirdiği bir tavrı sergiliyor
ama Esenler’de bunu bir başka çocuk yaptığında “apaçi” oluyor.
Apaçi müziği, milyonların dinlediği, cep telefonu
melodisi haline dönüştürdüğü, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bile okul çıkışlarında
teneffüs zili olarak çaldığı böyle ilginç bir şeye dönüştü.Apaçi
dansı aynı şekilde ki Fransa’daki dansın “tektonik stayla” dedikleri
tarzın kısmen Türkçeleştirilmiş, bu topraklaştırılmış halidir. Bir gençlik
akımını bu kadar nesneleştirirerek tanımlarsanız bu kadar çok tüketirseniz bu
da sizi bir yerden sonra etkileyecektir ister istemez.
“BİRKAÇ LİRA İÇİN OKULU BIRAKMIŞ ONLARCA
GENÇLE GÖRÜŞTÜM”
Apaçi gençlerin hikayelerinde ailelerinin
yanından kaçmış, tek başına sokaklarda yaşayan gençlere… Akşama kadar
torna tezgahlarında veya tekstil fabrikalarında çalışan, yaşadıkları hayata ve
geleceklerine olumlu bakamayan, belki de bu yüzden büyük hayaller kuran
gençlerin hikayeleriyle karşılaşıyoruz. Bu
gençlerle ilgili ne gibi çalışmalar yapılması gerektiğini söyleyebilirsiniz?
Saha çalışması yürüttüğümüz süre boyunca birçok gençle
kurmuş olduğumuz sıradan ve doğal ilişki sayesinde pek çok genç okula ya da
açık liseye döndü. Madde kullananlardan kullanmayı bırakanlar oldu. Biz
eğer hayatın akışı içerisinde onlara göre çok daha normal ve risksiz hayat
yaşayan insanlarla onları yakınlaştırabilirsek çok daha doğal ve kolay bir
sosyal değişimin yaşanabileceğine inanıyorum.
Devletin yapması gereken şeyler de var. Türkiye’de
üniversite burslarından ziyade lise dönemindeki gençlerin burslarla
desteklenmesinin çok daha kıymetli ve önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü
ben birkaç lira için ortaokulu, liseyi bırakmış onlarca gençle
görüştüm. Üniversitede okuyan bir öğrenciye vereceğiniz bir bursla 5-6
tane daha üniversitede okuma potansiyeline sahip gençleri çoğaltabilirsiniz.
Böyle bir burs desteğinin proje olarak bakanlıklar düzeyinde iletmeye çalıştım.
Ezcümle, toplumun maddi ve manevi olarak toplumun en
altını ve en altın bir üstünü oluşturan bu gençlik kesimine karşı
alabildiğine duyarlı bir yaklaşım biçiminin geliştirilmesinin çok
elzem olduğunu düşünüyorum. Fakat biz bunu geçtik; biz
daha “apaçi” ötekileştirmesini de kırmış değiliz. Gördüğümüzde
yüzümüzü ekşittiğimiz, kafamızı çevirdiğimiz hatta belki küfrettiğimiz,
sövdüğümüz bir gerçeklikten bahsediyoruz.
“BAŞBAKAN, ATARLI GİDERLİ ADAM!”
Yaşadıkları bütün sorunların ortasında apaçi
gençlerin devlete, dine ve siyasete bakışları nasıl? En çok hangi partiye oy
veriyorlar? Namaz kılıyorlar mı? Camiye giden apaçi var mı?
Bu gençlerin devletle ilişkileri problemli. Çünkü devlet
onlar için iyi bir figür olarak temsil edilmiyor. Devlet onlar için;
okudukları ortaokullarda ve liselerde onları bir türlü anlamayan, onları
dışsallaştıran, ötekileştiren bir öğretmene dönüşebiliyor.
Çoğu zaman kollarındaki façalar veya saçından ya da
kıyafetinden dolayı durdurulup GBT’sine bakılan, hesaba çekilen bir
polis memuruna dönüşüyor devlet. Yine çoğu zaman hastaneye gittiğinde
yüzüne bakılmayan dışlanan bir muameleyle karşılaşan bir doktora veya belediye
görevlisine dönüşüyor. Devlet görünen yüzleri itibarıyla bu gençler için çok
sıcak değil hatta alabildiğine soğuk. Devlet görüldüğünde kaçılması
gereken bir aygıt gibi duruyor onlar için.
Apaçilerin siyasetle ilişkileri canlı. Siyaseti
biliyorlar, takip ediyorlar. Benim görüştüğüm gençler içerisinde % 60-70
oranında AK Parti’nin desteklendiği bir siyasi atmosferi gördüm. Bu beni
şaşırttı. Daha farklı bir damar bekliyordum. Ben biraz daha MHP ağırlıklı, belki
biraz daha sol grupların öne çıktığı bir şey bekliyordum ama Ak Parti’nin
desteklendiği eğilimi gördüm.
Bir noktadan baktığınızda da bu çok da şaşırtıcı olmuyor.
Niye olmuyor? Çünkü Anadolu’dan geliyor bu insanlar. Kentte tutunmak
istiyorlar. Modernleşmek istiyorlar. “Çağı yakalamak” istiyorlar. Bir
sürü istek ve arzuları var. Biz beğensek de beğenmesek de Türkiye’nin son 10
yılda siyasal anlamda en güçlü modernleştirici gücü Ak Parti. Dolayısıyla da
böyle bir figüre yaslanmak, figürü desteklemek onlar için de bir sosyal
gerçekliğe karşılık geliyor. Burada daha çok Ak Parti üzerinden değil de
Başbakan -Recep Tayyip Erdoğan- figürü onlar için önemli bir figür. “Niye
Başbakan?” diye sordum çocuklardan birine. O gençte “Başbakan 10
numara adamdır. Atarlı giderli adam! Niye atarlı adam? Çünkü o İsrail’e ‘One
minute’ dedi, rest çekti bütün dünyanın önünde. Atar gider yaptı” dedi.
“Siyaset nedir?” sorusunun bir başka cevabı da
şu: Seçim dönemlerinde partilerin reklam afişinin asılmasında kim daha
fazla para verecekse onun. Örneğin BDP atıyorum 20 lira veriyor, “önce BDP’yi
afişliyoruz” diyor. Sonra MHP geliyor, 30 lira veriyor, “BDP’nin üzerine MHP’yi
afişliyoruz” diyor. En son AK Parti 50 lira veriyor, “hepsine AKP afişi
afişliyoruz” diyor. Bu durum gerçekliğe de tekabül ediyor.
Din ile ilişkileri ise oldukça kuvvetli. Namaz
kılma oranı düşük ama birçoğu hayatının belirli bir döneminde namaz kılmış.
Ailelerinde anne ve babalarından biri mutlaka namaz kılıyor. Dolayısıyla bir
şekilde dinle temasları var. Yaşadıkları bütün sorunlu ilişkilerin
kurtuluş noktası olarak dini görüyorlar. “Bir gün Allah’a tövbe edeceğiz, bir
gün elimizde tesbih, namaz kılmaya başlayacağız” diyerek değişeceklerine
inanıyorlar ve bunu bekliyorlar. Nitekim uzun süre madde kullanıp bırakmış
olanlar “apaçi” gençler arasında “tövbekar” olarak
nitelendirilir.
Tövbekarlar genellikle ya İsmail
Ağa cemaatine ya da Menzil tarikatına bağlanmış, bir şekilde
onlarla tanışması vesilesiyle madde kullanmayı bırakmış, tövbe etmiş kişiler
olarak karşımıza çıkıyor. Ki, hali hazırda Esenler’de bu iki cemaatin aktif bir
şekilde madde kullanan gençlerle ilgilendiğini görmekteyiz.
Sizi en çok sarsan apaçi gençlik hikayesi
hangisi olmuştu?
Çoğu hikaye sarsıcıydı zaten. Niğdeli bir kızımız vardı.
13 yaşındayken 1 lira kırtasiye parası bulamadığı için okuldan ayrılan,
konfeksiyona girip çalışmaya başlayıp tecavüze uğrayan kızın hikayesi beni çok
etkilemişti.
“'HAPÇI GENÇLİK' ADINDA YENİ BİR ÇALIŞMA
YAPIYORUM”
Bundan sora bir çalışmanız var mı?
Bu apaçi gençlik çalışmamızdan sonra, Güngören, Bağcılar
ve Esenler’de tanıştığım pek çok gerek madde kullanıcısı, gerek madde satıcısı
genç, bu kitapla sorunlarının dile getirildiğini gördükten sonra kendi
hikayelerini anlatmak istediklerini söylediler.
“Hapçı Gençlik” adında, Türkiye’de madde kullanan
gençler üzerine şu anda yapılmış bir nitel çalışma yok. Genelde yurtdışından
çevrilmiş eroinman hikayeleri var ya da ülkemizde yapılan anket çalışmaları
var. Biz saha çalışması yapmak üzere araştırma yapıyoruz. En az “Apaçi
Gençlik” kadar “bir insan neden hapçı olur?”u araştıracağız bu çalışmada
da.
APAÇİ GENÇLERLE YAPILAN GÖRÜŞMELERDEN BAZI
BÖLÜMLER:
Recai, 19, Lise Terk, Sinop
“Kavgaların % 97’si kız mevzusu abi. Şimdi kızla böyle
oturuyorum ya mesela abi affedersin. Buraya, kafeye geldim misal. Baktım bir
erkek bakıyor ya kız hemen diyor ya bana bakıyor. Bizde tabi şerefliyiz ya
hemen kalkıyoruz gel lan buraya deyip, bir bakmışsın ortalık karışmış abi kız
yüzüne.”
Süleyman, 40, Kafe Sahibi
“Kavgalarda satır çekerler genelde. Satırları çektikleri
zaman adama vururken böyle, düzünü gösterip tersiyle vururlar. Düzünü vuran
ancak 100 kişide iki üç kişidir belki. Bu daha çok korkutmak amaçlı; satır
çektim falan filan. Ama tersiyle vururlar. Silah nadir kullanılır. Genelde çakı
çekerler. Çakı çok popüler savaş aleti burada. Çakısı olduğu zaman cebinde
adam, kendini burada güvende hisseder.”
Gülşen, 18, Lise 4, Malatya
“Bir insan ne kadar düzgün olursa olsun, ortam, arkadaş
çevresi onu çok değiştiriyor. Buradaki arkadaş çevreleri kötü, burada herkes
bir şey kullanıyor (uyuşturucu madde). Mesela ben buna takılırsam onun gibi
olabilirim. Herşey normal olmuş, bazı duyduğum şeyler bazen benim bile ağzımı
açık bırakabiliyor yani.”
Nur, 18, Lise 3, Edirne
“-Bence de ev daha güzel, ben de evden çıkmam. Dışarıda
ne yapacağız, sakin sakin, sessiz otur, rahat, huzurlu ev.
-Yani korkuyor musun dışarı çıkınca?
-Evet. Çünkü… Erkekler bile korkuyor, yemin ederim. Sürekli biri gidiyor yanına bir şey istiyor, nasıl diyeyim, zor yani burada hayat.”
-Yani korkuyor musun dışarı çıkınca?
-Evet. Çünkü… Erkekler bile korkuyor, yemin ederim. Sürekli biri gidiyor yanına bir şey istiyor, nasıl diyeyim, zor yani burada hayat.”
Lütfü, 19, Lise Terk, Muş
“Ben hapisten çıktıktan sonra 1 sene hiçbir şey yapmadım
ama yine lanet bir arkadaşa uyuyorsun ister istemez Esenler’de. Bu semt, bir uyuşturucu
gibidir. Bir bağımlılık yapıyor, bak ben şunu söylüyorum yani; ben istemediğim
sürece kimse bana hırsızlık yaptıramaz, yapmam da ama ne oluyor insan
arkadaşına uyuyor. Esenler çok lanet bir semt, bu semte bağımlı olacak ne var
biz de bilmiyoruz.”
Hüseyin, 25, Tövbekâr
“20 yıl Esenler’de oturdum şimdi Başakşehir’de
oturuyorum. Ben askerdeydim, yeter dedim. Kaçın dedim, Başakşehir’e gidelim
oraya öyle benim ailem elhamdülillah 5 vakit namazlı ağabeylerim, ablalarım,
baktım ağabey ailede en bozuk benim yakıştıramadım kendime, yani dedim buradan
kaçalım gidelim anca düzeldik yani.”
Lütfü, 19, Lise Terk, Muş
“-Kızlar harbiden aştı bizi, bir kere şunu söyleyeyim
hocam eğer bir kız bir kafeye takılıyorsa o kız bitti yani ya onun hayatı
bitti. O istediği kadar kendine güvensin yine onu çıkartırlar yoldan. Başkası
çıkartır. Bu piçler (gençleri göstererek) çıkartmazsa bu çıkartır bu
çıkartmazsa ben çıkartırım ben çıkartmazsam ötekisi çıkartır.”
Buket, 17, Lise Terk-Konfeksiyon Çalışanı, Niğde
“Babam bir ara 5 lira için annemi, kardeşimi, beni,
ablalarımı 1,5 saat boyunca kemerle dövmüştü. Daha sonra o da pantolonun arka
cebinde çıktı. Kaybolmamıştı yani. Annem bayılmıştı, yani annemin kalp krizi
geçirmesi gözümün önünde onu da hatırlamak istemiyorum. Bazen… Ya ne bileyim
insan hatırlamasa bile bak gözlerim doldu yani.
Malik, 25, Mahallenin Eski Sakinlerinden
“Buradan iki arkadaş Beşiktaş sahile mangal yapamaya
gidiyoruz. Pat polis, dur. Ha nedir yani, sen tipe göre değil herkesi çevir.
Oradan binlerce kişi geçiyor arabasıyla adam onu durdurmuyor, gelip seni
durduruyor. Ne yani ayrıcalığımız ne bizim?..”
Abdullah, 29, İmam
“Her konuda dışlanma hissediyorlar. Mesela saç kesiminden
tutun da gömlek yakası açmadan kolye takmadan tutun da, bileklik takmadan
giydikleri Torşın ayakkabısına kadar… Şu şekilde vatandaşın bakış açısı: ‘Bu
adam hırsız’ ya da ‘bu adam bağımlı’ ya da ‘bu adam işte hiçbir işe yaramaz boş
gezenin boş kalfası’.
Fayrap dergisi, 61. sayı
Fayrap dergisi, 61. sayı