Suriye’de
başlayan iç savaşın ardından Türkiye’ye sığınan 1 milyona yakın Suriyeli olduğu
belirtiliyor. Türkiye’de devletin ve birçok vakfın, derneğin vb. sivil toplum
kuruluşlarının yardım faaliyetlerinde bulunduğu Suriyelilerin bir kısmı
çadır kentlerde bir kısmı da Türkiye’nin değişik şehirlerinde hayatlarına devam
ediyorlar.
Suriye’deki
savaştan kaçarak ülkemize sığınan ve İstanbul Sultanbeyli’de yaşamaya devam
eden Suriyeli üç aileyi ziyaret ettik. Onların kendi hikayelerini, Suriye’den
İstanbul’a yolculuklarını, İstanbul’da neler yaşadıklarını, neye ihtiyaçları
olduklarını konuştuk.
Aziz Mahmud
Hüdayi Vakfı çalışanlarından Şakir Bey, Suriyelilere götüreceğimiz kumanyaları
hazırlıyor. Suriye’de okumuş ve kısa bir süre önce Türkiye’ye gelmiş olan
Seyfullah Hoca ise bize tercümanlık yapıyor. Sultanbeyli’ye doğru yola
çıktığımızda Seyfullah Hocanın Fatih’teki evini bir başka yere taşıyıp –ayrıca
bu evinde sürekli bir Suriyeli aileyi misafi ettiğini de öğreniyoruz- bu
evi Fatih’te yaşayan Suriyeliler için bir okul haline getirdiğini öğreniyorum.
Bu eve de gidip bir haber yapmak istediğimi söylüyorum, “inşallah” diyor.
Sultanbeyli’ye vardığımızda Mustafa abi bizi karşılıyor. Konuşma arasında Şakir
abiden, Mustafa abinin hanımının bu bölgedeki Suriyeli ailelerin dertleriyle
dertlenmekten şeker hastalığına yakalandığını ve çok üzüldüğünü öğreniyoruz.
Suriye’deki
savaştan kaçarak İstanbul’a gelen üç farklı aile ve üç farklı baba; Halid
İstanbuli, Zekeriya Aryen ve Muhammed Hüseyin. Babaların dilinden Suriye’den
Türkiye’ye uzanan içi yaralarla, hastalıklarla, yoksulluklarla, üzüntülerle,
duâlarla dolu bir hikaye… Bu hikayeler bize Şeyh Sâdî-iŞîrâzî’nin Şam’da geçen hikayesindeki gibi ülkemizde yaşayan
Suriyeli kardeşlerimize nasıl yaklaşmamız gerektiğini nasıl da işaret ediyor,
şahit oluyoruz.
SURİYE’DE
PATLAMANIN ARDINDAN FELÇ OLDU
HALİD
İSTANBULÎ
Suriye’nin
İdlib şehrinin Derkuş kasabasından 7 ay önce Türkiye’ye gelen Halid İstanbulî,
Suriye’de köklü bir aileye mensup. Dokuz çocuğuyla ve torunlarıyla beraber
kalabalık bir ailesi var. Kızları ve damadı da dâhil olmak üzere 12 kişi
hep beraber bir evde yaşıyorlar.
YARDIM
EDİN!
Halid
İstanbulî’nin Türkiye’ye gelmeden önce yaşadıkları ise Suriye’deki savaşın
içyüzünü göstermesi açısından önemli. Bir gün büyük bir pazar alanında bir
arkadaşının dükkanının önünde beklediği sırada 30 metre ilerisinde bomba
patladı. O sırada şarapnel parçalarından birkaçı kafasına isabet etti. Bombanın
patladığı yer yaklaşık 30 metre ilerideydi fakat yine de şarapnel parçalarından
yaralanmış, yere düşmüştü. Gözlerini açmaya çalıştığında her tarafın
karardığını ve her yerin toz duman içinde olduğunu görüyor. Düştüğü yerden
kalkmaya çalışıyor ve kalktığında başının kanadığını hissediyor. Yaşadığı şokun
etkisi üzerinden geçmemişken ayağa kalkıyor ve yalın ayak koşarak “Yardım
edin!” diye bağırmaya başlıyor. Tam bu sırada bir anda kendisini üç farklı
alevin ortasında buluyor. Petrol dolu variller infilak ediyor ve her şey bir
anda yanıyor. Yanan şeyler arasında arabalar ve motosikletler oluyor ama
hepsinin bir anda kömür gibi olduğunu gören Halid İstanbulî ne yapacağına
şaşırıyor. Bu patlamada 60-70 kadar şehit olduğunu haber almışlar. Cesetleri
paramparça olan şehitler arasında teyzesinin oğlunun da olduğunu öğrenmişler
fakat onu hiç tanıyamamışlar.
Suriye’deki
patlamanın ardından gidecek başka yeri olmayan Halid İstanbulî, çocuklarıyla
beraber akrabalarının daha önce geldiği İstanbul’a geliyor. Suriye’deki savaşta
başına aldığı darbeden dolayı İstanbul’da bir hastanede 15 gün kadar yatıyor ve
sonra felç geçiriyor. Doktorlar, patlamada kafasına aldığı darbe sebebiyle felç
geçirdiğini söylemiş. Altı aydan beri de bu halde yaşıyor.
İstanbul’da
Bakırköy Hastanesi’ne gittiğinde “Seni fizik tedavi için arayacağız” demişler.
Fakat yaklaşık yedi ay geçmesine rağmen ne arayan olmuş ne de soran! Halid,
fizik tedavi göremediği ve kimse de ilgilenmediği için artık yatağa mahkûm bir
halde yaşıyor. Bu halde dokuz çocuğuna bakmakla da yükümlü bu insan. Fizik
tedaviye gidebilse ayağa kalkabileceğine inanıyor ve sağlıklı olduktan sonra da
çocuklarına bakabileceğini söylüyor.
Halid, bugün
sol tarafı felç olduğu için çalışamıyor. Çocukları daha küçük olduğu için
çalışamıyor ve bu yüzden eniştesinin getirdikleriyle geçinmeye çalışıyorlar.
Bir de hayırseverlerin yardımları oluyor zaman zaman.
Köklü bir
aile olmalarına rağmen, ailenin çoğu Suriye’de yaşanan savaştan dolayı
dağılıyor. Adeta herkes kendi derdinin peşine düşüyor. Ailenin İstanbul’a
gelenlerinin bir kısmı Anadolu bir kısmı da Avrupa yakasında yaşıyor.
Savaş
bittikten sonra, tekrar Suriye’ye dönmeyi düşünen İstanbulî ailesi, Suriye’de
savaşın bitmesini ve düzelmesini bekliyor. Halid’i ailesi, savaşın ardından
yaşadıklarına kahretmiyor; sabrediyor, şükrediyor, Allah’a duâ etmeye devam
ediyorlar.
Mahalledeki
Suriyeli çocukların birçoğu okul çağında olmasına rağmen okula gitmiyorlar.
Savaşın izini en çarpıcı biçimde bu çocukların gözünden okuyorsunuz.
İstediklerini alamıyor, giyinemiyor, yiyemiyor, konuşamıyor, okula
gidemiyorlar.
Türkiye’deki
insanlardan ‘ensar’ olmalarını bekliyorlar. Suriyeliler yerlerini, yurtlarını
terk ederek ülkemize sığındılar. Bizden hem yardım hem de sevgi bekliyorlar.
Hiçbir şeyleri olmadığı için bir evin geçinmesi için neye ihtiyaç duyuluyorsa
onların da her şeye ihtiyacı var. Her türlü yardıma muhtaçlar. Halid’i
ailesinin oturdukları evin kirası 350 TL.
5
YAŞINDAKİ ÇOCUĞUM ŞEHİT OLDU
ZEKERİYA
ARYEN
Halepli
olan Zekeriya Aryen, eşi ve dört çocuğuyla birlikte Türkiye’ye gelmek için
terminalde beklediği sırada bir bomba patlıyor. Dört çocuğundan biri bu
patlamada şehit olan Aryen ailesinin bir kısmı şu an Türkiye’de bir kısmı ise
halen Suriye’de savaşıyor.
Suriye’de
yaşanan savaş nedeniyle ailesini alarak Türkiye’ye gelmek için terminale giden
Zekeriya Aryen ve ailesi otobüs beklediği sırada bir bomba patlıyor. Dört
çocuğundan birini bu patlamada kabeden baba Zekeriya Aryen, patlamadan sonra
hemen Türkiye’ye geliyor.
İstanbul’da
küçük bir evde üç çocuğu ve eşiyle hayatlarına devam eden bu Suriyeli aileyi
ziyaret etmek için evlerine girdiğimizde çocuklar bizi karşılıyor. Her biri
çiçek gibi her biri Suriye için yeni bir umut gibi…
Baba Zekeriya
Aryen ve ailesi, Türkiye’de küçük bir evde hayatına devam ediyor. Terminalde
yaşadıkları patlamada çocukların vücuduna denk gelen şarapnel parçaları onların
da yaralanmasına neden oluyor. Eve girdiğimizde çocukların vücudunda daha
iyileşmemiş, o yaraları görüyoruz. Kapıdan içeri girerken çocuklardan biri
ellerine tutuşturduğumuz çikolatadan birini açamıyor. Bir eli yaralı, bir
eliyle tutuyor, dişleriyle kesmeye çalışıyor. Alıp, çikolatayı açıyor,
veriyorum eline. Hiçbir şeyden habersiz olan bu çocukların ellerinde, kollarında,
sırtlarında patlamada oluşan yaraları görüyoruz.
İKİ
ÇOCUĞUMUZU TANIYAMADIK: YÜZLERİ SİMSİYAH OLMUŞTU
Suriye’de
elektrikçilik yapana baba Zekeriya Aryen Türkiye’de de kendi işini yapmaya
çalışıyor. Kendisi o gün yaşadıkları patlamayı ve Türkiye’ye geliş hikayesini
bize anlatıyor:
“Türkiye’ye
gelmek için otobüsü beklediğimiz sırada patlama oldu. Yaralananları en yakın
hastanelere götürdük. Biz bütün çocukların şehit olduğunu zannediyorduk. İlk
anda iki çocuğumuzu tanıyamadık, çünkü yüzleri bombanın etkisinden ve
şoktan dolayı simsiyah olmuştu. Sonradan onların bizim çocuklarımız olduğunu
anladık. Çocuklarımız yaşıyorlardı. Allah’a şükrettik. Ama beş yaşındaki
çocuğum kurtulamadı ve patlamanın olduğu yerde şehit oldu. Kardeşimin oğlu da
aynı şekilde yaralanmıştı. Onlar iyileştiler ve tekrar Halep’e geri döndüler.
Patlamadan
sonra çok korktuk ve hemen oradan kaçarak Türkiye’ye giriş yaptık. Şimdi burada
çalışıyorum. Elektrikçilik yapıyorum. Evimizde çamaşır makinesi ve televizyon
yok. Erzaklarımız çok az. 250 TL de kira veriyoruz.
Annem ve
babam olaylardan önce vefat etmişlerdi. Kardeşlerimle beraber giriş yaptık
Türkiye’ye. İkisi Mersin’de, ikisi de İstanbul’da. Dört kardeşim de Özgür
Suriye Ordusu’ndalar ve savaşmaya devam ediyorlar.”
ŞEKER
HASTASI KIZIMA İLAÇ ALAMIYORUZ
MUHAMMED
HÜSEYİN
Suriye’deki
savaştan kaçan ailelerden biri de Hüseyin ailesi. Halep’ten önce Antep’e
geliyorlar. Buradan da İstanbul’a gelen Muhammed Hüseyin ve ailesi amcasının
çocuklarıyla beraber bugün İstanbul’da aynı evi paylaşıyorlar. En ciddi
problemleri Aye isimli kız çocuklarında çıkan şeker hastalığından dolayı onun
için gerekli olan ilaçları alamamak.
Muhammed
Hüseyin ve ailesi ziyaretine gittiğimiz evde 10 kişi birlikte yaşıyorlar.
Amcası Ahmet Hüseyin’in yedi çocuğundan dördü de onların yanında kalıyor.
Amcasının vücudunda kırıklar olduğu için hastanede yattığını öğreniyoruz.
![]() |
| Ayşe Hüseyin |
Baba Muhammed
Hüseyin’in Aye isimli kız çocuğu savaştan sonra şeker hastası olmuş. Bir gün
üzerine çay dökülmüş ve korkudan 25 gün hastanede kalmış. “Antep’te verilen
raporları İstanbul’da kabul etmedikleri için Aye’nin ilaçlarını alamıyoruz”
diyor. Bazı sabahlar şekeri 500’e kadar çıkabiliyormuş. Sohbet ederken 5 gün
sonra insülininin biteceğini öğreniyoruz. Baba insülini nasıl alacağım diye
bize soruyordu. Antep’teki hastaneden verilen raporların burada kabul
edilmemesi onların ilaçsız kalmasına neden oluyor. Çünkü İstanbul’da yeniden
rapor almaları mümkün değil. Gidip tekrar Antep’ten rapor almaları
gerekiyormuş. Baba ona bile razı aslında, Antep’e gidecek paraları olsa onu da
yapacağını anlatıyor. Aye’nin şekeri bir iniyor bir çıkıyor. Babası, eğer
ilaçlarını kullanmazsa başka hastalıklara yakalanmasından korkuyor.
Yetkililerden ilaçlarını alması konusunda kendilerine yardımcı olmalarını
bekliyorlar. Kira ve ilaç konusunda çok sıkıntı çekiyorlar.
Aye’nin
yüreğindeki o güzellik gözlerinin ışıltısına yansıyor. Tıpkı bizi bu Suriyeli
ailelerle görüştüren Mustafa abinin hanımının mahalledeki Suriyelilerin derdine
düşmekten şeker hastası olması gibi. Mustafa abiye soruyorum: Suriyeli ailelere
mahalleli yardım ediyor mu, sahip çıkıyor mu? diye. “Ellerinden geldiğince
yardım etmeye çalışıyorlar” diyor. Demek ki mahalle aralarında o güzel hasletlerimiz
devam ediyor, demek ki umudumuz devam ediyor!..








