Kökeni Hz. İbrahim’e dayanan ve uzun bir tarihî geçmişi olan hac, İslam
dininin, üzerine inşa edildiği beş temel esastan biri. Sağlık ve servet
yönünden imkânı olan her Müslümana ömürde bir defa farz olan haccın sözlük
manası; “gitmek, büyük bir işe yönelmek” veya “kastetmek,
ziyaret etmek”.
Ömürde
bir defa yapılması yeterli olmasının yanı sıra haccı günlük hayat içerisinde
yapılan diğer ibadetlerden ayıran en büyük özelliği bir yolculukla
gerçekleştirilebiliyor olması. Bu manada dünyanın her köşesinden milyonlarca
Müslüman, İslam dininin doğum yeri olan Mekke’de Allah’ın Evi Kâbe’yi ziyaret
ediyor. Geçmişte“Rıhle-i Kebir, Sefer-i Saadet, Seyahatü’l-Kübra” gibi
isimlerle de adlandırılan hac yolculuğu, ilk dönemlerinden 19. yy'ın sonlarına
kadar genellikle kervanlarla yapılıyordu. 19. yy’ın sonunda teknolojik
gelişmelerin seyahat araçlarını da etkilemesiyle, demiryolları ve buharlı
gemiler yavaş yavaş kervanlara alternatif olmaya başladı. Hac yolculuğunun
süresi giderek daha da azaldı.
Bugün
hacıların yüzde 90’dan fazlası hacca uçakla gidiyor. Hacılar, birkaç saatlik
bir uçuşla, gündelik yaşamın içinden bir anda kopup, hiçbir tarihî geçmişi
olmamış gibi duran mübarek şehirlerde, kendilerini yoğun bir manevî havanın
içerisinde buluveriyorlar. Yüzyıllar önce Kâbe’yi ilk gördüğünde bir hacının
hissettikleriyle bugünkü arasında en ufak bir fark olmamasına rağmen yıllar
süren biriktirme, aylar süren yolculuk ve bir dolu çileyle elde edilen “hacı”
unvanının günümüzde artık çok daha kolay elde edilebilir olduğu bir gerçek.
Hac
yolculuğunun tarihsel değişimini konu edinen “Kutsal Yolculuk Hac” kitabı ise
bize bu yolculuklar boyunca elde edilen tecrübeleri, bir gülüşü, bir
bekleyişi, birlikte yolculuk etmeyi kartpostalların gözüyle bize
anlatıyor.
Kartpostalların
üzerindeki yazılı mesajlar, taşıdığı damgalar ve pullar, kat ettiği yollar,
yıllarca bir köşede saklanmış olması gibi özellikler, her kartpostalı kendine ait
hikâyesi ve tarihi olan bir materyale dönüştürüyor. Fotoğrafla
karşılaştırıldığında, bütün bunlar malzeme olarak kartpostalı daha canlı ve
ilginç kılan unsurlar arasında görülüyor. Kartpostalın bu canlılığı ile haccın,
uzun yıllar geçse de insanlar üzerindeki değişmeyen, sürekli tazeliğini koruyan
etkisi ve gerçekliği bir araya gelince, bugüne kadar hiç akla gelmemiş bir
çalışma çıkıyor karşımıza. Çalışma için toplanan kartpostallar aynı zamanda
kutsal beldedeki değişimi de gözler önüne seriyor.
Bu çalışmanın
sahibi Koleksiyoner Murat Kargılı ile 15 yıllık bir emeğin ürünü olan ‘Kutsal
Yolculuk Hac’ kitabını ve haccın yakın tarihine kartpostallarla yaptığımız
tanıklığı konuştuk.
UMRE İLE BAŞLAYAN KOLEKSİYON MERAKI
UMRE İLE BAŞLAYAN KOLEKSİYON MERAKI
Kartpostallarla Hac
Yolu kitabınız nasıl ortaya çıktı? Bize böyle bir hac yolculuğuna nasıl merak
saldığınızı anlatır mısınız?
İlk
defa 1996 yılında Ramazan umresine gitmiştim. Gelir gelmez insanın içinde bir
his uyanıyor; oranın tarihindeki eksiklik insanın üstüne öyle bir abanıyor ki
ben de kendi ilgi alanım doğrultusunda bir şeyler yapmaya karar verdim. Bir
anda Mekke ve Medine ile ilgili eski gravürleri, fotoğrafları, kartpostalları
vs. ne varsa toplamaya başladım. Bu toplama merakımla koleksiyonum gün geçtikçe
büyümeye başladı.
Aslında
koleksiyon merakım hep vardı ama her şey oranın hissettirdiği şeyle başladı.
Ben umreye gittiğimde Kâbe’nin çevresindeki yıkım daha yeni başlamıştı,
gökdelenler daha yeni yeni yapılıyordu. Buna rağmen oradaki eski çarşının
havası hâlâ alınıyordu. Yıllar geçtikçe buraya gidiş gelişlerle (18 yıl geçmiş)
Kabe’de çok şeyin değiştiğini gördüm. Yani ben toplamakta haklıymışım, o çıktı
ortaya.
KARTPOSTALDAKİ HAC
YOLCULUĞU: CANLILIK, NEŞE VE DETAY
Peki, hac
yolculuğunu neden kartpostallarla anlatmak istediniz? Neden gravür veya
fotoğraf değil?
Kartpostalın
üstünde yazılar var, yani canlı bir şey. Bu insanlar yolculuk yapmışlar. Düz
çekilmiş bir fotoğrafla, Mina’dan Bosna’ya yollanıp 100 sene orada bekleyen
kartpostal aynı şey değil. Kartpostalın bir sıcaklığı var. Kartpostaldaki
insanlar, detaylar, binalar fotoğrafta yok. Buradaki kartpostalların çoğu
fotoğraftan üretilmiştir ama çoğunun fotoğrafını bulamıyoruz.
Bu
çalışmamdan önce “Dersaadet’ten Haremeyn’e Surre-i Hümayun” kitap
projesinin Mısır bölümünü ben hazırlamıştım. Bu çalışmaya da birçok görsel
malzeme verdim. Fakat hiçbir görselde kartpostaldaki bu canlılık, neşe ve detay
yoktu. Bu projenin sonunda her şeyi ayıkladıktan sonra bir baktım bu kartpostallar
önümde kaldı. Başladım bu sefer onları sıralamaya… Kronolojik bir şekilde
hikayeleştirerek bu kartpostalları sıraladım. Öncelikle hacıların yola çıkışı,
sonra onların Sürre Mahmil törenleri, Haccın limanları (Cidde ve Yanbu),
Mekke ve Medine, sonra hacıların eve dönüşleri, Hicaz Demiryolu vs. derken
baktım bir hikâye çıktı ortaya. Hikâye çıktıktan sonra da yazmaya başladım.
HAC YOLCULUĞUYLA
İLGİLİ KARTPOSTAL ÇALIŞMASI HİÇ YAPILMADI
Hac yolculuğuyla
ilgili fotoğrafları, kartpostalları, gravürleri nasıl buldunuz?
Bu
fotoğrafların, kartpostalların hepsini müzayedeler, sahaflar sayesinde buldum.
İnternet üzerinden yurtdışındaki müzayedelere katıldım.
Bir
şeyi burada belirtmek istiyorum. İnterneti günümüzde çok kötü kullanıyorlar
diye çocuklara yasaklıyorlar ama gördüğünüz gibi internet bu işe de yarıyor.
İnternet olmasaydı benim buradaki malzemeyi toplamam imkânsızdı. Ben
internetteki bu elektronik müzayedelere katıldım. Mesela eBay’den, Fransa’da delcampe diye
bir elektronik müzayede sitesi var, buralardan muazzam şekilde faydalandım.
Yeni Zelanda’dan bile kart geldi bana.
Bunun
yanı sıra bizim yerli sahafların birçoğu tanır beni. Onlara böyle bir ürün
geldiğinde hemen bana ayırırlar. Ayda bir kere bu sahafları turladığımda
bakarım, seçerim ve işime yarayanları alırım. Böylece bir araya getirdik. Hac
yolculuğuyla ilgili kartpostal çalışması bugüne kadar hiç yapılmamıştı. Bu,
literatürdeki ilk çalışma oldu. Zaten yurt dışından gelenler de şaşırıyorlar ve
etkileniyorlar.
Kitabın
İngilizcesini hazırladınız mı? Başka dillere çevirisi olacak mı?
Kitap
İngilizce ve Türkçe olarak hazırlandı. Şu anda Arapçası çalışılıyor. Arapça ve
İngilizce basılacak. Geçenlerde bizim yayınevine Suud yüksek eğitim bakanı
gelmiş. “Bu kitabı Arapça-Fransızca yapalım, bizim elimizde de bulunsun”
demiş. Onlar yaparsa çok güzel olur. Çünkü kitabın çoğu onların yakın tarihini
anlatıyor. Osmanlı’nın kaybolmuş birçok eserini kitabın içinde buluyorsunuz.
Onlar da bir adım atarlarsa tarihle barışma sağlanmış gibi olur.
‘İNSAN VE KÂBE’
FOTOĞRAFLARI ÇOK KIYMETLİ
Bu çalışmaya
başlarken ya da başladıktan sonra sizi en çok etkileyen yönleri ne olmuştu?
İlk
etapta aklıma Haremeyn bölgesi, Mekke ve Medine geliyor. Çünkü insan,
buralardan ilham alarak bu kartpostalları toplamaya başlıyor. Haremeyn
fotoğraflarında genelde eksik olan şey insandır. Bugüne kadar Mekke ve Medine
ile alakalı yayınlanan fotoğraf albümlerinde insan yok. Hep böyle uzaktan
çekilmiş panoramik fotoğraflar var. Ben özellikle insanın içinde olduğu
kartları toplamaya çalıştım. Benim için “İnsan ve Kâbe” fotoğrafları
bu yüzden çok önemliydi. Örneğin, Kâbe’nin önünden bir insan bana doğru yürüyorsa
bu benim için çok kıymetli bir kartpostal oluyor.
Bu
projeye ilk önce Mekke ve Medine’ye ait kartlarla başladık. Sonradan buna Cidde
ve Yanbu eklendi. Çünkü hacılar uzun bir süreyi oradaki limanlarda
geçiriyorlar. Limanda karantina teşkilatı var. Karantinadan geçiyorlar, oradan
çıkıyorlar, Cidde’de Hz. Havva’nın türbesine gidiyorlar. Burayı ziyaret
ediyorlar, ondan sonra Mekke’ye gidiyorlar. Bu tabi uzun bir süre… Buralar
haccın önemli noktaları. Bugün artık Hz. Havva’nın türbesi yok. Buradaki iki tane
kartla bu türbenin tamamını koyduk.
HACILARIN BİNDİĞİ
GEMİLER TIKLIM TIKLIM
Hacıların hac
yolculukları nasıl oluyordu? Hacılar eskiden hac yolculuklarında neler
yaşıyordu?
Hacı
dediğimiz zaman biz hemen kendi coğrafyamızı düşünüyoruz. Oysa öyle geniş bir
coğrafya ki; Sudan, Etiyopya, Fas, Cezayir, Malezya, Endonezya vb. dünyanın
birçok yeriden hac yolculuğuna çıkılıyor. Bu bir araya getirdiğim kartlarda da
hacıların evden uğurlanışları, yola çıkışları, yoldaki halleri, seyahatlerinin
bitişleri anlatılıyor.
İlginç
kartlardan biriydi. Bir kartta hacıların bindiği bir gemi vardı. Bu gemide
kıpırdayacak yer yoktu. Bu nasıl bir yolculuktu? Gemide insan kaynıyordu.
İnsanlar buna baktıklarında iki nesil önce dedelerinin nasıl hac yaptığını
görecekler.
Tabi,
burada Hicaz Demiryolu’na değinmeden çok eksik olurdu. Kitapta, “Hicaz
Demiryolu” bölümünü yaptık. İstanbul Kasımpaşa’da Tersâne-i Âmire’de Hicaz
Demiryolu için üç tane vagon inşa edilmiş. Bütün vagonlar Belçika yapımı.
Lokomotifler Alman yapımı, Fakat bu üç tane vagonu Tersâne-i Âmire’de
yaptırmışlar. Fotoğrafa bakınca vagonlarda kubbe olduğunu görüyorsunuz.
Anlıyoruz ki bu vagonlar mescit vagonu. Yolda hacılar namaz kılsın diye mescit
vagonlarını burada inşa ettirmişler. Bu vagonlara ayrı bir özen gösterilmiş,
Belçikalılara bırakmamışlar bu işi.
250 YILLIK HAC
YOLCULUĞU
Bu kartların en
eskisi ve en yenisi ne zamana ait? Siz bu kartlara baktığınızda eski ile yeni
arasında neler görüyorsunuz?
Osmanlıdan
kalan 400 senelik Haremeyn mimarisi hiç değişmeden 1950’lere kadar yaşıyor.
50’lerden sonra bir değişme söz konusu oluyor.
Bizim
kitapta kullandığımız kartların zaman dilimi eksi 400 ile artı 1950
arasındakileri kapsıyor. Burada en yeni kullandığım kart 1952-1953 yılına ait.
Bunu da değişimi göstermek için kullandım. O zamanlar Kâbe’nin etrafında mezhep
makamları vardı. En son onların kaldırılmış şeklini koydum. Onun öncesinde en
eski 1870’e kadar giden fotokartlar mevcut.
Bu kartları
koleksiyonunuzda biriktirirken almak istediğiniz fakat alamadığınız kartlar
oldu mu?
Bu
konuda çok tutkuluyum. Bir şeyi kitaba koyacağım dediysem, koyarım. Bu yüzden
hiçbir şeyi kaçırmadım. Allah nasip etti. Bazen çok çetin mücadeleler geçirdim.
Müzayedeciler benim nasıl tutkulu olduğumu bilirler. Ben her zaman en yüksek
payı verip beklerdim.
Kartlarla
ilgili şöyle ilginç bir anım oldu: İnternette, Sudan Darfur’dan hacca çıkış
törenini anlatan bir kart buldum. Beyaz bir katırın üstüne binmiş şeyhülislam.
Bu kartı ben İngiltere’den aldım. Ne olduysa postada kaldı, bir türlü bana
gelmedi. Bu benim için çok önemliydi. Çünkü kitap için bir sayfam gitmiş
olacaktı. Üç ya da dört sene sonra bu kartın yenisini bulabildim. Dört sene
sonra bulduğum için, aldığım kişiye e-posta gönderdim: ‘Bu kartı bana taahhütlü
ve iadeli gönderebilir misiniz?’ dedim. Böylece kart bana ulaştı.
Hac yolculuğu
projeniz ne kadar sürdü?
Sadece
toplaması yaklaşık 14 sene sürdü. Yazımı, sıralaması, yayınevini bulmak da iki,
üç sene sürdü. Ortalama 15 sene diyebiliriz.
13 ASIRDIR
KESİNTİSİZ DEVAM EDEN MUAZZAM İBADET
Batı’da hacla ilgili
sergiler yapılıyor. Bizim ibadetlerimize, bunları yapış biçimlerimize sizce
Batılılar neden ilgi gösteriyorlar? Aynı zamanda şu anda İslamafobi furyası
var. Bir taraftan ilgi duyup bir taraftan nefret mi ediyor?
Bir
kere bütün İslam âlemi ibadet için Kâbe’de buluşuyor. Dışarıdan gelen üç milyon
kişi oradakilerle beraber beş milyon Müslüman burada bir araya geliyor. Hac
sadece Kâbe’yi tavaf etmek, şeytan taşlamak, Arafat’ta olmak değildir. Orada
muazzam bir alışveriş oluyor. İslam âleminin birliği ve gücü orada
sergileniyor. Batılılar bu gücü çok merak ediyorlar. Çağlar boyunca da burası
çok gelişim göstermiş. Bunu merak ediyorlar. Tarihini merak ediyorlar. Biz,
Batılıların bu ilgisini şimdi var gibi algılıyoruz ama bu ilgi onlarda 200-300
senedir var. Hatta Kâbe’ye Müslüman kılığında adamlar gönderiyorlar. Bunlar
orada notlar tutuyorlar. Bu manada Batı’da müthiş bir külliyat var. 13 asırdır
sürekli devam eden bu ibadetimiz muazzam bir olaydır baktığınızda. Bu ritüelin
kesintisiz sürmesi ve artarak devam etmesi onları da şaşırtıyor. Bunları merak
etmeyecekler de neyi merak edecekler!..
Kitabın son
bölümünde ‘çizim kartlar’ diye enteresan bir bölüm var? Çizim kartlar nedir?
Çizim
kartları hacca gidip görmemiş insanların elle hayali olarak çizdikleri çok
enteresan kartlardır. Mesela birinde Mescid-i Nebi’nin avlusunda kocaman bir
Türk bayrağı sallanıyordu. Bir başka örnekte, Hintlilerin çizdikleri kartlarda
bütün kubbeler soğan kubbe şeklinde çizilmişti.
Eski
tarihlerde hacca yolculuk biçimleri nelerdi? Topladığınız kartlardaki hac
yolculukları size neler anlatıyordu?
Kartlarda,
hac yolculuğunda hacıların kervanlarla, gemilerle ve Hicaz Demiryolu’nun
kullanılmasıyla yola çıkışları anlatılıyor. Kitapta “Hacca Yolculuk” kısmında
bunları kullandık.
O
dönemlerde hacca çok enteresan coğrafyadan gelen insanlar var. Mesela Afrikalı
hacılar var. Batı Afrikalı hacıların hac yolcuğu o devirde iki sene sürüyor.
Hatta birçoğu yolculuğa çıkmadan önce malını, mülkünü satıyor, hanımı boşuyor.
Hatta eşlerine “İki sene sonra gelmezsem evlenebilirsin” diyorlardı. Birçoğu
gelemiyordu zaten.
DERGÂH’I OLMAYAN
TARİKAT
Kitapta sürekli hac
yolculuğu yapan bir tarikattan bahsediyorsunuz. Bu hacıların tarikatını bize
anlatır mısınız?
Mağripli
bir şeyh efendinin ve onun ihvanının, yolda bir çıkının üstünde otururlarken
Fransızların çektiği bir kart bu. Bu kartın altında yazan nottan anladığımıza
göre, Salihiyye tarikatı diye bir tarikat var Kuzey Afrika’da. Biraz
araştırdım, Fas menşeili bir tarikat. Bunlar, 400 sene Kuzey Afrika’nın hac
organizatörlüğünü yapmışlar. Hac yolculuğu yapılan yollara, bütün menzillere
(hac durakları) ribatlar yapmışlar, külliyeler kurup, hacıları eşkıyadan
korumuşlar. 400 sene kimsenin burnu bile kanamadan bu organizasyonu yapan bir
tarikat. Salihiyye tarikatına bu yüzden Tarikat-ül Hüccac (Hacıların Tarikatı)
da diyorlar.
Tarikat-ül
Hüccac’a biat ettiğin zaman ilk olarak hemen o biat eden kişiyi o seneki hac
kervanına koyuyorlar. Bu tarikatın özelliği merkezde bulunan bir dergâhının
olmaması. Salihiyye şeyhleri, dervişlerini dergâh ortamında değil seyahatlerle
eğitmişler. Tarikata bağlanan kişiyi hac yolunda eğitiyorlar.
DEDEN HACCA NASIL
GİTTİ?
Sizin kitapta en çok
ilginizi çeken veya yaparken en çok hoşunuza giden olay neydi?
Bu
kitabı hazırlarken çok zevk aldım. Hiç yapılmamış bir şeyi yapıyor olmanın
verdiği bir zevkti bu. Bunları herkes görebilecek, bu yüzden. Herkesin
bilmediği ve unuttuğu çok şey var.
Temelde
vermek istediğim his şuydu: Ben sabah 8’de buradan çıkıyorum, havaalanına
gidiyorum. Saat 10’da uçağa biniyorum, 14’te Cidde’deyim. Kâbe’de 3-4 gibi
tavafa başlayabiliyorum. 6-7 saat içinde bir anda her şey oluyor. Hem bir anda
buluyorsun hem de bulduğun yer gökdelenlerle çevrili küçük bir Amerika gibi.
Bugün
bir anda manevi kaynağın yanındayız. Bu psikoloji bu zamanda adamı bir anda
altüst ediyor. Birçok insan bunu yaşadığı için dedelerinin hacca nasıl
gittiğini bilmiyor. 50-60 sene evvel eşkıyalar vardı. Benim amacım o çocukların
dedelerinin hacca nasıl gittiğini canlandırmaktı. Bu kitap iyi manada provoke
etmek için yapıldı.
FOTOĞRAFLARLA
OSMANLI’DAKİ FİLİSTİN
Yolculuk biçiminin
değişmiş olmasının, günümüzdeki hacıları nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Yolculuk
biçiminin 6 aydan saatlere indirilmesi… Üç ay yolculuk yaptıktan sonra sadece
Kâbe’yi görmek başka 6 saat içinde şimdiki Kâbe’yi görmek başkadır elbet.
Öğleden önce işlerini görüp öğleden sonra Kâbe’ye varmak bambaşka tabi. Manevi
olarak hazırlanma süresi çok az gerçekten. İnsanların Kâbe’ye bu kadar çabuk
ulaşabilmesi Kâbe’nin değerini insanın gözünde ister istemez azaltabilir ama
Kâbe’nin değeri hiçbir zaman azalmaz.
Kartlarla
yolculuğunuz devam edecek mi?
Evet.
Şimdi de bu projenin Filistin için olanını çalışıyorum. Ama bu fotoğraf
olacak. Stereo view diye, 1880 ve 1920 arası çekilmiş eski
fotoğraflar var. Bu fotoğraflar aynı fotoğrafın iki karesi gibi. Bunların bir
makinası var. Makinaya taktığınızda bu fotoğrafı üç boyutlu gösteriyor. Bunlar
kartpostal boyutunda yan yana basılmış fotoğraflar. Bunu daha çok Hristiyan
hacılar topluyorlar. Ben de bunun içinden Osmanlı dönemindeki Filistin’i
ayıklıyorum. Filistin üzerine bir çalışma olacak bu da.
KUTSAL YOLCULUK: HAC, Kartpostallarla Hac
Yolu, Murat Kargılı, Denizler Kitabevi, 306 sayfa, 2014







