Çok az
sayıda yerli Müslümanın yaşadığı Latin Amerika, dünyada İslam’ın en son
ulaştığı bölge. Müslüman halk, geniş bir coğrafyada, küçük gruplar
halinde ve dağınık biçimde elinden geldiğince İslam’ı yaşamaya çalışıyor.
Mescitten camiye, dini kitaplardan hocaya kadar birçok ihtiyaçları olan yerli Müslümanlar, İslam’ı yaşayarak onlara örnek olabilecek ve temsil ve tebliğ faaliyetlerinde bulunabilecek Müslümanlara ihtiyaç duyuyor.
Latin Amerika bölgesini yakından tanıyan Hüdayi gönüldaşı Serdar Yıldırım, bize bütün bu zor durumlara rağmen İslam’a giren halkın, hidayet öykülerinden misaller kısmını anlattı.
RAHİPTİ MÜSLÜMAN
OLDU
Meksika’da bine yakın nüfusu olan bir köyde yaşayan başrahip Uhan, İslam’ı tebliğ etmeye gelen Müslümanlardan etkilenerek, kendine bazı sorular sormaya başlar. İslam’a olan merakı giderek artar ve araştırmaları sonucunda Müslüman olmayı düşünür fakat o an daha Müslüman olmamıştır. Bir gün; oğlu, Amerika’dan çıkagelir ve “Baba! Ben Müslüman oldum” der. Uhan, bu duruma çok sevinir ve ardından kendisi de Müslüman olarak Yahya adını alır. Yahya, ‘Çok huzurluyum. Doğru yolu bulduğuma inanıyorum. Ve inşallah bu köydeki, benim kilisemdeki Hıristiyan cemaatten olan kardeşlerimizi de Müslüman yapmak için gayret edeceğim’ diyor.
"BABA, BEN
MÜSLÜMAN OLDUM"
Latin
Amerika bölgesinde konuştuğunuz ve Müslüman olma hikâyesini dinlediğiniz
insanlar var mı?
Çok var. Onlardan biri, Meksikalı bir rahibin Müslüman olma hikâyesidir. Bu yeni bir durum ve ben de gittiğimde kendisini ziyaret ettim. Şu çok çarpıcı bir bilgi ki; bahsini edeceğimiz kişi, aşağı yukarı bine yakın nüfusu olan bir köyde rahiplik yapıyormuş.
Önce şunu
belirtelim; Meksika’daki bütün köylerde kilise vardır, bazen birden fazla olur
bu sayı. Küçük, 500 kişilik bir köy bile olsa 3 tane kilise görmeniz mümkün.
Hatta kiliseler arası mücadele bile var. Çünkü Protestan kiliseleri de birer
misyonerlik çalışması yapıyorlar Katoliklere karşı. İlginç bir şekilde biz bunu
görüyoruz. Özellikle Amerika merkezli kiliselerin, Katolik kilisesinden
insan devşirip Protestan bir Hristiyan haline getirmek yönünde bir gayretleri
var.
Uhan
adında Protestan kilisesi rahibi vardı. Elhamdülillah, sonradan yine adının
karşılığı olan Yahya ismini aldı. Hasıl-ı
kelam; kendisi burada rahiplik yaparken orayı ziyaret eden yerli Müslümanlardan
–irtibata geçtiği kişinin yerli olması mühim, çünkü biz söylesek bizi dinlemez-
bir tanesi kendisini ziyaret edip, İslam konusunda bilgiler vermiş. ‘Sen’ demiş
‘İşte bak, dini bilen, akıllı bir adamsın. İslam böyle bir din, şöyle bir din…’
diye, ön bilgi vermiş. Tabiri caizse basit de olsa bir tebliğ. Bir adım atmış,
bir tohum atmış. Bu konuşma onun zihnine yerleşmiş ve böylece merak etmiş ve
aramaya, sormaya, araştırmaya başlamış.
Kendi oğlu şu
anda Amerika’da yüksek tahsil yapıyor. Ailece bu konuyu konuşmuşlar ve böyle
bir süreç geçmiş. Daha sonra bizim orada temasta bulunduğumuz, beraber çalışmış
olduğumuz kardeşlerimizin bu durumdan haberi oldu. Arkadaşlarımız ziyaretlerine
gitmeden bir gün önce de oğlu Amerika’dan döndüğünde 'Baba ben
Müslüman oldum' diyor. Bir rahip olmasına rağmen buna seviniyor
babası. Sonra arkadaşlarımız ziyaret ettiler birkaç defa kendisini ve bu
ziyaretlerde daha çok ‘İslam’ konuşuldu. Onun soruları da o yöndeydi.
Arkadaşlarımız da halisane bir şekilde bu sorulara cevaplar verdiler ve İslam’ı
anlattılar ki zaten ondan başka da bir niyet yoktu. Çok kısa bir süre
sonra da oradaki kardeşlerimizin bir ziyareti sırasında hem kendisi hem de eşi
şehadet getirip Müslüman oluyorlar. Bizde bu aileyi o köylerinde ziyaret
ettik.
"BEN DAHA
GÜZEL BİR DİN BULDUM"
Bahsettiğiniz
olay hangi ülkede oluyor? Bunu biraz da bölgenin mevcut durumunu öğrenmek için
soruyorum.
Meksika’nın
Chiapa eyaletinde gerçekleşiyor bu olay. Chiapa dediğimiz eyalet, Meksika’nın
en güney eyaletidir. Buradaki nüfus yerli ağırlıklıdır. Şunu söyleyebilirim ki
Chiapa, geniş bir saha ve beş milyon nüfusu olan ve yerlilerin çoğunlukta
olduğu tek Meksika eyaletidir. Diğer bütün Meksika eyaletlerinde çoğunluk diğer
unsurlardadır. İspanya’dan etkilenmiş unsurlar örneğin. Biz de daha çok burada
çalışıyoruz, çünkü bu insanlar buna çok müsaitler, İslam’a hazırlar. Anlattığım
olay, bunun en güzel misallerinden biridir.
Bahsini
ettiğimiz rahip doğru düzgün İspanyolca bile bilmiyor. Çünkü bu bölgede mahalli
diller var. Totsil diye yerel bir dil konuşuyorlar mesela. Bu şekilde 4-5 tane
farklı dil var. İspanyolcaları zayıf. Orada Müslüman olmuş bir kabile var. O
kabilenin Mücahit adında reisi var, bu arkadaşımız da tercümanlık yaptı bize.
Müslüman
olduktan sonra Yahya adını alan kardeşimizin, ‘Çok huzurluyum. Doğru
yolu bulduğuma inanıyorum. Ve inşallah bu köydeki, benim kilisemdeki
cemaatimden olan kardeşlerimizi de Müslüman yapmak için gayret edeceğim’ diyor.
Ve şu anda da öyle bir hareket var, Allah’a hamd ü senalar olsun. Mesela eşine,
köyden bazı hanımlar gelmiş ve ‘Niye artık kiliseye gelmiyorsun?’ diye
sormuşlar. O da demiş ki ‘Ben daha güzel bir din buldum. Doğru ve Allah’a daha
yakın olan bir şeyi buldum. Dolayısıyla çok mutluyum artık kiliseye
gelmeyeceğim’ deyince, köydeki hanımlar ‘O zaman biz de oraya gelelim’
demişler. İlk tepki bu.
Hemen o
kilisenin üst yönetiminden piskopos seviyesindeki görevliler gelmişler ziyaret
etmişler, ‘Niye bıraktın, ne oldu, Allah’la aran mı bozuldu?’ filan gibi
sözlerle baskı yapmışlar. Ama bakmışlar; İslam’ı içine sindirmiş vaziyette ve
yapacakları bir şey yok, o zaman ‘Biz başka bir rahip göndeririz’ deyip
gitmişler.
Şilili Mustafa, bir Yunus Emre şiirinin İspanyolca tercümesini okuduktan sonra “Bu kadar güzel şeyler söyleyebilen bir insan, yanlış bir dinde olamaz” diyerek, Müslüman olmaya karar verdi.
"YUNUS EMRE
ŞİİRİ HİDAYETİNE VESİLE OLDU"
Latin
Amerika’da örnek olarak anlatabileceğiniz başka hidayet hikâyesi var mı?
Şili’den bir örnek vereyim ki bu çok çarpıcıdır. Orada Mustafa kardeşimiz var. Kendisi yakın zamanda İstanbul’u ve İLAM’ı ziyaret etti. Buradaki büyüklerimizi gördü ve ellerini öptü. Onun Müslüman olma hikâyesi çok daha ilginçtir.
Yunus
Emre’nin İspanyolca’ya tercüme edilmiş bir şiirini okuduktan sonra Müslüman
oluyor. Kendisi anlattı bunu, ‘Olacak iş mi?’ diyorsunuz ama Allah hidayet
verince oluyor. ‘Okudum, çok etkilendim’ dedi.
"MÜSLÜMAN
BİRİNİN GELMESİ HEYECAN OLUŞTURUYOR"
İspanyolca’ya
tercüme edilmiş bir Yunus Emre şiirinden etkilenerek Müslüman olması çok ilginç
hakikaten… İnsan, ‘Bir de Türkçe olarak okusaydı etkisi ne olurdu’ diye
sormadan edemiyor, değil mi?
Yunus’un şiirleri kuvvetlidir, etkilidir ama her dilin kendine özgü hususiyetleri, anlam klıpları vardır. Bunlar bilinmeden ne kadar anlaşılabilir ki? Tercüme ettiğimiz zaman şiirin bir şeyi kalmaz normal şartlarda. Ki bende o şiirin doğrudan doğruya Türkçe’den İspanyolca’ya tercüme edildiğini de zannetmiyorum. Muhtemelen İngilizce’den tercüme edilmiştir diye düşünüyorum. Belki yüzde elli hatta daha fazla anlam kaybı oluşmuş olmasına rağmen etkisini görüyorsunuz. Söyledim ona da ‘Sen bunun Türkçe’sini okusaydın kim bilir ne olurdu?’ dedim. Şunu söyledi: “Okuduktan sonra bu kadar güzel şeyler söyleyebilen bir insan, yanlış bir dinde olamaz dedim ve ondan sonra Müslüman olmaya karar verdim.” dedi.
Bu arkadaşlar
çok entelektüel ve kaliteli insanlar. Öyle ki araştırmış, kabul etmiş.
Daha sonra da Türkiye’yi ziyaret edip, burada Müslümanlığını pekiştirdi Allah’a
bin şükür. Şimdi orada gayretlerine devam ediyor. Şili’ye gittiğimizde hem
Santiago’yu hem de bu kardeşimizin yaşamakta olduğu Vinya Del Mar adında bir şehri
ziyaret ettik. İki yerde de Müslüman kardeşlerimizle de toplantılar yaptık. Çok
güzel bir heyecan gördük ki bizim gitmemiz de uzaktan Müslüman birisinin
gelmesi de bir heyecan oluşturuyor.
RÜYA GÖRDÜ, MÜSLÜMAN OLDU
Panama’da Tercüme vesilesiyle Musa ile tanıştık ve öğrendik ki onun da Müslüman olma hikâyesi tamamen rüyalarla ve internetle. Hiç kimse tebliğ dahi etmemiş. Tebliğ edecek Müslüman da onların ortamında yok. Varsa da tebliğ edemiyor. Bütün bir coğrafya için konuşmak gerekirse, böyle bir durum da var.
"İSLAM’I
HİÇKİMSE TEBLİĞ ETMEDEN İSLAM’I BULDU"
Sanırım bu
örnekleri çoğaltmak mümkün ama en çarpıcı olanlarından bir tanesini daha
anlatır mısınız?
Panama’da
esas ismi Henrique olan, sonradan Ali Kazım ismini alan bir kardeşimiz var.
Onunla buluştuk. Onun İngilizcesi olmadığı ve benim de İspanyolcam çok iyi
olmadığı için yanında Musa isminde bir genç kardeşimizi getirmiş tercüme
yapması için. Üç sene önce bu ismi alan Musa da bir üniversite talebesi ve
İngilizce’si iyi. Tercüme vesilesiyle Musa ile tanıştık ve öğrendik ki onun
da Müslüman olma hikâyesi tamamen rüyalarla ve internetle. Hiç kimse tebliğ
dahi etmemiş. Tebliğ edecek Müslüman da onların ortamında yok. Varsa da tebliğ
edemiyor. Bütün bir coğrafya için konuşmak gerekirse, böyle bir durum da var. Rüyasında
hep böyle İslam’la ilgili şeyler görüyormuş. En son kendisi anlattı bunu:
‘Panama City şehrinde akşam vakti dolaşıyorum’ diyor, rüyasında. ‘Bir araba ve
içinde 4-5 kişi var. Bana dediler ki ‘Sen Müslümansın galiba… Bize mescit ne
tarafta gösterir misin? dediler. Ben de hiç bozmadan mescidi tarif ettim. Onlar
da teşekkür edip gittiler. Ben de uyandım bu rüyayı anneme anlattım, annem de
Hristiyan olmasına rağmen dedi ki ‘Galiba Allah senin Müslüman olmanı istiyor’.
Ondan sonra;
sadece internet üzerinden araştırarak, orda bulduğu bilgilerle şehadet getirip,
Müslüman olmuş ve Musa ismini almış. Surelerini ezberlemiş, ibadetlerini
yapmaya çalışıyor, namazlarını kılıp, oruçlarını tutmaya çalışıyor vs. ‘Allah
yardımcınız olsun’ dedim. Biz de bu olay karşısında duygulandık.
Bizim
Türkiye’de alışık olmadığımız şeyler bunlar. Türkiye’de herkes doğuştan İslam’ı
hazır bulduğu için kıymetini bilmiyor. Orada ne kadar zorluklarla bu işlerin
olduğunu bilmek bizi de etkiliyor. Ama hamdolsun tabi ne istiyorsunuz deyince
de benim gibi şunu söyledi Musa kardeşimiz; ‘Benim gibi çevremde, üniversitede
çok arkadaşım var arayan, merak eden, İslam’ı kabul etmeye hazır. Bana
İspanyolca kaynak, kitap ulaştırın.’ Tabi o bizim için nispeten kolay bir şey.
Çünkü Meksika’da da bir hayli kitap gönderdik. Ben de söz verdim. İnşallah
kendisine kitap göndereceğiz. O da bunları dağıtarak birçok insanın hidayetine
vesile olacak, inşallah.
"İSLAM’I
TEMSİL EDECEK İNSANLARA İHTİYAÇ VAR"
Siz
oradaki atmosferi solumuş bir Müslüman olarak; o coğrafyada İslam adına ne
ler yapılması gerektiğin düşünüyorsunuz?
Dediğim gibi
aslında her şeye ihtiyaç var ama öncelikli olarak İslam’ı güzel temsil etmek ve
onlara güzel örnek lazım. Mesela İslam’ı bilen yaşayan bir hoca efendi hatta
hoca efendi olması da şart değil, İslam’ı bilen ve yaşayan bir Müslüman insan;
bu bir iş adamı da olur, üniversite talebesi de olur, herhangi bir kişi de
olabilir. Ama hayatında İslam’ı yaşayan, İslam’ın ne şekilde yaşanıldığını
gösterebilecek, onlara örnek olabilecek biri lazım.
Tebliğe
gidenler var. Onlar bir vazife yapıyorlar ama tebliğe gidenlerin dışında orada
yaşayıp da İslam’ı temsil edebilecek çok insana ihtiyaç var. Böyle olduğu
takdirde çok hızlı bir şekilde orada birçok insanın İslam’ı kabul edeceğini,
İslam’la güzel tanışacağını ve yolunu çizeceğini düşünüyorum. Bunun örnekleri
de mevcut. Bu tip güzel örnekler olmamasına rağmen yine de görülen çok ufak
şeylerle bile insanlarda bir heyecan oluşuyor bu şekilde. Bana göre birinci
sırada bu temsil meselesi gelir. Bana göre bu konuda çok zayıf olan yerli
Müslümanlar bu noktada değiller. 10 sene önce Müslüman olmuş birisi
hâlâ öğrenme safhasında ve öğrenmeye, daha iyi şeyler yapmaya çalışıyor.
İmkânlar çok kısıtlı ama bu işi içine sindirmiş ve yaşamakta olan birilerinin
-hele ki bir aile olsa, sonuçta hanımların da durumu önemli- bu işe göüllü
olması lazım. Malûmdur ki İslam sadece erkek dini değil. Onların da nasıl yaşaması
gerektiği nasıl giyinmesi gerektiğini gösterecek birine çok ihtiyaç var.
Faaliyete
geçmiş olan yeni sitemiz aracılığıyla, böyle idealist kardeşlerimize şunu
söyleyebilirim: Bu bölge hem çok güzel bir bölge, yaşamak içinde çok
güzel yerler. Yemyeşil ve mesela Afrika’daki bazı zorluklar orada yok. Onun
için gönlüne böyle bir şeyi koyan genç kardeşlerimiz olursa, buraya gidip
rahatlıkla yerleşebilir burada yaşayabilir ve bu büyük hizmeti de yapabilirler. Ben
bu tip insanları aslında arıyorum açıkçası, keşke olabilse, diye. Bu yalnız da
olabilir, evli de olabilir, ailece de gidip yerleşilebilir. Böyle bir şeye
karar verdikleri takdirde oradaki Müslüman kardeşlerimizin de oradaki her türlü
yardımı yapacağı, her türlü desteği vereceğinden de hiç şüphem yok.
Tabii bu
fedakârlığı gösterecek kardeşlerimizi bulmak da açıkçası kolay bir iş değil.
Belli bir yaştan sonra da düzenleri bozmak zor olduğu için çok zor oluyor. Ama
genç kardeşlerimiz henüz daha düzenini kurmamış ve bu safhada olan
kardeşlerimizin yapabileceklerini düşünüyorum. Sahabelerin Çin’e, en uzak
coğrafyalara kadar gittiklerini ve oralara yerleşerek, İslam’ı nasıl yaydıkları
örneği bu noktada çok mühim. Veda hutbesi sırasında 100 bin sahabenin
hutbeyi dinlediğini ama Medine’de veya Mekke’de gömülü olanların, bu sayının
çok altında olduğunu ve geriye kalan büyük bir sayının dünyaya dağıldığını ve
oralarda vefat ettiklerini, oralara medfûn olduklarını biliyoruz. Bazı
şeylerden fedakârlık etmek gerekiyor ve zaten ahirette ancak böyle
kazanılabiliyor.
"İSLAM’I
BULMUŞ OLANLAR ENTELEKTÜEL İNSANLAR"
Son bir
soru sormak istiyorum. Orada Müslümanlar var dedik fakat araştırmalarımda veya
gözlemlerimde fark ettim ki orada Şii veya Selefî gibi mezhep ve akımların da
çok ciddi bir etkisi var. Yerli Müslümanların veya genel olarak Müslümanların
Sünniliğe ve tasavvufa karşı bakış açılarını gözlemleyebildiniz mi?
Mezhep
çatışmaları dünyanın diğer yerlerinde de olan bir problem maalesef. İslam
dünyasının gelişmekte olan gücünü kırmanın en ciddi yolu içeriden
parçalamaktır. Her şeyde olduğu gibi içeriden yapılacak işler her zaman daha
etkili olur. İslam’ı bir tehdit olarak gören unsurlar da gayet iyi biliyorlar
bu durumu. Dolayısıyla bunun önünü açıyorlar. Birçok bölgede olduğu gibi o
bölgede de bu tip İslam’ı bölme ve Müslümanları rahatsız etme noktasında
faaliyetler var.
Bu duruma
Venezuela’yı örnek verebiliriz belki. Müteveffa başkan Chavez ile o zamanki
İran başkanı olan Ahmedinejat’ın, şahsi dostluk ilişkilerine dayandığından
mıdır, yoksa ortak bir Amerika düşmanlığı gütmelerinden mi kaynaklanıyor
bilemiyorum ama ülkede çok ciddi bir İran etkisi ve Şia çalışması var. Buna
benzer bir çalışma Arjantin’de ve Panama’da var. Bu bir etki yapmakla beraber
oradaki Müslümanlar, söylediğim gibi İslam’ı bulabilmiş olanlar, zaten
entelektüel insanlar.Bunu yapabilmek zor bir iş, çünkü okuma yazma bilmeyen
insan zorlanıyor bu işlerde. Daha çok şu anda Müslüman olmuş olanlar bu işleri
anlayan kişiler dolayısıyla dünyayı değerlendirerek bunun da farkına
varıyorlar.
Diğer
bahsettiğiniz Selefî akımlar da var. Özellikle Suud öncülüğünde camileri, bir
takım müesseseleri var. Onlar da tasavvuf karşıtı bir akımı teşvik ediyorlar.
İşte Pakistan’dan tebliğ cemaatinin faaliyetleri var vs. Herkes orada var ve
neticede orası hem mümbit bir arazi hem de boş bir alan. Böylece orayı herkes
kullanmak ve ele geçirmek istiyor. Oysa bunu yaparken esas olanın İslam’a zarar
vermemek olması lazım gelir.
"MÜSLÜMAN
OLUN KENDİNİZİ KURTARIN DİYORUZ"
Bu tür
mezhep ve akımların kötü etkilerini azaltmak için nasıl bir yaklaşımda
bulundunuz?
Biz her
gittiğimiz yerde birlikten beraberlikten bahsettik. Hiçbir zaman bölücü bir dil
ve davranış kullanmıyoruz. Ama bu tip bölücü olabilecek akımlara da karşı
dikkatli olunması gerektiğini söyledik. Fakat şunu gördüm ki zaten farkındalar
oradaki insanlar. Hatta Türkiye’deki gelişmelerin, mücadelelerin bile
farkındalar. Onları dahi doğru yorumluyorlar. Bu konu ile ilgili önemli bir
hususta şunu söylemek lazım. Özellikle Selefî akımın kılık kıyafet yasağı ile
ilgili çok önemli işleri var. Bunlar da onların başarı şansını çok azaltıyor.
Bana şikâyet olarak gelen bir örnekten bahsedeyim. Şili’de yaşanmış bir olaydır
ve benzeri Kolombiya’da da yaşanmış. Müslüman olan bir takım insanlar,
çocuklarını Kuran öğrenmeleri için Selefîlerin kurduğu kurslara göndermişler.
Bu kişilerin arkalarında devlet gücü olduğu için çok büyük imkânlar sayesinde,
şaşılabilecek derecede büyük ve gelişmiş yerleri var. Onlara da aldanarak
göndermişler ama bu gelen tertemiz çocukların zihinlerini Kuran ile doldurmak,
kalplerine o aşkı yerleştirmek yerine ilk yaptıkları şey cellabiye (geleneksel
bir Arap erkek kıyafeti) giydirip, başlarına sarık takmak olmuş. 9-10
yaşlarında küçücük çocukları böyle giydirip, ondan sonra bu işin alfabesi budur
gibi bir harekette bulununca ailelerde büyük bir tepki oluşmuş. Toplum derhal
bunları reddediyor. O kıyafetle çocuk sokağa çıktığı zaman mevcut düzene mensup
olanların, İslam’ı terörist olarak göstermeye çalışan hâkim güçlerin işine
geliyor. ‘Bak sen çocuğunu kuran öğrenmeye gönderiyorsun ama çocuğun yabancılaştı
ve kime benzedi?!’ diyorlar.


