Müslüman olmadan önceki adı Léonard Faytre, şimdi ise Şakir Faytre. O
Allah’a inanmayan bir Fransız’dı. 24 yaşında. Paris’e yüz kilometre uzaklıkta
olan bir köyde büyüdü. 2013’te siyaset bölümünde yüksek lisans yaparak
Paris’teki üniversitesinden mezun oldu. 2011’de şahadet kelimelerini söylediği
anın hayatındaki en önemli anı olduğunu söylüyor. Daha önceki yaşantısında
ateist olduğunu söyleyen Şakir, Müslüman olduktan sonra anne ve babasının kendisine
hâlâ sevgi ve değer vermesinden memnun. Şakir’in hidayet öyküsünü ve Fransa’da
herkesin ateist oluşunu ve İslam’ın yükselişini konuştuk.
Şakir, öncelikle şehadetin için seni
tebrik ediyoruz. Allah, bizlere inşallah İslam üzere yaşayıp, ölmeyi nasip
eder. Öncelike İslam’ı nasıl tanıdın? Kimden etkilendin, neler okudun? Sana bu
ilk kıvılcımı veren neydi?
Irk olarak karışık bir mahallede büyüdüm. Dolaysıyla ilk Müslümanlar ile
okulda tanıştım. Lisedeyken birçok Müslüman arkadaşlarım oldu. Tabii ki o
zamanda dinden, futbol ve müzikten daha çok konuşuyorduk. Ama onların içki ve
sigara içmemesinden örnek aldım. Ayrıca benim annem ve babam ressam.
Çocukluktan beri bana tabiata, göklere ve hayvanlara dikkatli bakıp saygı
göstermeyi öğrettiler. “Bu muhteşem doğa nereden geliyor?” diye kendi kendime –
belki onlar gibi – soruyordum.
HAYATIN ANLAMINI KAVRAMAK İÇİN KORKUNÇ
STRESLER YAŞADIM
Bu sorgulamalar nasıl devam etti?
2008’de liseden mezun olduktan sonra üniversitede okumak için Paris’teki
yurda taşındım. Ailemden uzak yaşadığımdan dolayı daha özgürce düşünmeye
başladım. Kaldı ki komşum olarak iki arkadaşla, biri Yemen’den diğeri de bir
“Karayip Adası” olan ve Fransa’ya bağlı bulunan “Martinique”’ten geliyordu. Ben
Ateist, Yemenli arkadaş Müslüman, Karayipli arkadaş ise Hristiyandı. Hep
beraber üniversiteye gidip yemekhanede yemek yiyip film izleyip, Allah ve
metafizik konular hakkında sohbet ediyorduk. Ortada üç tecrübe ve üç düşünce
tipi olmasına karşın her zaman saygıyla ve kardeşlikle konuşuyorduk. Gerçekten
birbirimizi çok seviyorduk ve hâlâ seviyoruz, elhamdülillah. Böylece İslam’a
yaklaşmaya başlayıp ilk defa İslam’la ilgili olan kitapları okudum. 2008’in
Temmuz’unda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le ilgili olan bir kitap okuyunca
güçlü bir duygu hissettim ve aniden secde yapmak istedim. Ama aklıma koyulmuş
engeller, benim niyetime galip geldi. Zaten Fransa toplumuna göre herhangi bir
inancı takip edenler zayıftır. Yani sıradan bir konuda bile düşünmeden yaşarlar
diye düşünüyorlar. Kendi aklını kullanarak düşünce üretmek değerlidir. Bu
yüzden secde yapmaktan vazgeçtim. Benim ilk secdem iki sene sonra geldi.
Belli ki üniversitede okuduğum zaman düşüncelerim o kadar güzel değildi.
Ateist olarak dünyada yolsuz şekilde Hakk’ı keşfetmeyi deniyordum. Bundan
dolayı, Fransa’nın başkentinde kötülüğü de tattım. İçki, partiler ve diğer
aşağılık eğlenceler arasında ne kadar uykusuz gecelerim oldu. Hayatın anlamını
kavramak için korkunç stresler yaşadım. Kaç defa kötü davranışlarda bulunmama
rağmen pişman olamadım. Şimdi fark ederek pişmanlık yaşıyorum. Aslında, maddi
dünyaya göre ben refah içindeydim ama maneviyata göre bir çölde yaşıyordum,
huzursuzdum. Bu zayıf durumda hayatın manasını düşünmeye mecbur kaldım.
GERÇEK ÖZGÜRLÜĞÜ TATMAK İÇİN BİR SECDE
YETTİ
Nasıl Müslüman oldun?
2011’te Londra’ya gidip bir staj yaptım. Londra da da, Paris’te
oturduğum zamanki gibi şüpheci düşüncelerimden dolayı bir mutlu bir üzgün
hissediyordum. Orada çalıştığım zaman benim Hristiyan arkadaşım Mısır’da bir
yıl süren bir programda Arapça öğreniyordu. Stajımı bitirdikten sonra hemen
Mısır’a gidip yakın arkadaşımla aynı evde yaşama fırsatı buldum. Üç ay boyunca
Kahire’de arkadaşımla aynı dairede oturdum. Geçen aylar boyunca ne kadar
mutluydum artık. İlk akşamlardan birinde sokakta yürürken benim Hristiyan
arkadaşım bana “Abi, bu sabah Müslüman oldum” diye söyledi. Düşünmeden “Tebrik
ederim!” diye gülümseyerek cevapladım. Onun kararı beni çok etkiledi. Nihayet o
iman etme cüretini göstermiş, ben ise neredeydim? Onunla bol bol konuştum ve
Kur’an-ı Kerimi ilk defa okudum…
Ayrıca benim yeni durumumu düşünüyordum. Ben hiçbir şey yapmamama rağmen
her şey bana verildi hem madde hem de maneviyat olarak. Artık nasıl minnettar
olamayabiliyordum? Nasıl şükredenlerden olamayabiliyordum hala? Bunu hissedince
yine secde etmek istedim. Bu defa en güzel dostlarımdan biri her gün namaz
kılıyordu. Bir gün onu takip ettim. Alnım secdede iken tüm ağırlıkların
üzerimden kalktığını hissettim. Secdede iken hayalen ormanda koşan hayvanları
gördüm. Hayatımda ilk defa kendimi böyle huzurlu hissettim. Gerçek özgürlüğü
tatmak için sadece bir secde bile yetti. Zaten bir secdeyle Allah’ı ve kadrini
kabul ettiğim için artık hiçbir zaman yalnız kalmayacağımı biliyordum.
Muhakkak İslam’dan etkilenmemde arkadaşlarımın payı var. Özellikle
metafiziksel konularda bir ateisti tatmin edecek cevaplar bulmak zor. Bu
cevapları İslam’da buldum ve bana en yakın dinin o olduğuna inandım. Birkaç gün
sonra şehadet kelimelerini söyledim. Ve hâlâ söylüyorum elhamdülillah.
MÜSLÜMAN OLMAK NEDEN DOĞRU?
Etrafında Yahudiler olsaydı Yahudi mi
olacaktın?
Bunu hiç düşünmedim. Ama İslam ile ilgili konularda konuşurken kalbi bir
yakınlık duymamla beraber akılcı meselelere de önem verdim. Yani Müslüman
arkadaşlarımın varlığı etkili oldu tabii fakat bunun dışında araştırmalar da
yaptım. Örneğin Hristiyanlık’ta ilah insan gibiydi. Fransa’da “tabiat ana”
tabiri var. Doğadaki bütün güzellikleri onun yaptığına inanıyor herkes.
İslam’ı kabul etmeden önce arkadaşlarıma soruyordum: “Diğer insanlar
diğer dinlere samimiyetle inanıyorlar. Neden onların bu yaptıkları yanlış da
Müslüman olmak doğru?” Bu doğruluğu istiyordum. Düşündüm ki diğer dinlerin var
olduğuna inandığı bütün peygamberlere zaten inanıyoruz. İslam’ı bütün
doğruların sentezi olarak gördüm.
ALLAH’A ŞÜKRÜMÜ İFADE ETMEK İÇİN BU İSMİ
SEÇTİM
‘Şakir’ ismini nasıl seçtin?
Tek başıma aldım bu kararı. Bir yandan İslam’a yaklaşırken diğer yandan,
kötü savrulmalar da yaşıyordum. Daha sonra Hristiyan arkadaşım bir yıl sürecek
bir program için Mısır’a gitmişti. Orada kalacak yerinin olduğunu ve bana da
sadece çantamı alıp gelmemin yeterli olacağını söyledi. Benim için iyi bir
fırsattı. Gittim ve Mısır’da arkadaşımla görüştüm. Çok samimi bir dostluğumuz
vardı. Onunla fikirlerimiz birbirine benzerdi.
Bir akşam oturup konuşurken bana “Bu sabah Müslüman oldum” dedi. Ben
henüz Müslüman değildim ama onu tebrik ettim. Çok cesurca bir karar aldı. Çünkü
kafasında kafasındaki engelleri aşmış ve teslim olmuştu. Evinde artık Kur’an
vardı. Ben de okumaya başladım. Sorunlarımı çözmeye başladım ve birkaç gün
sonra ben de Mısır’da Müslüman oldum.
Tekrar hayatıma baktığımda maddi ve manevi olarak çok iyi durumda
olduğumu gördüm. Ve bütün bunlar için hiçbir şey yapmamıştım. Müslüman olduktan
bir ay sonra internetten araştırdım ve bu ismi buldum. Şakir, çok şükreden
manasına geliyordu. Allah’a şükrümü ifade etmek için bu ismi tercih ettim. O
arkadaşım şimdi Filistin’de ve siyaset alanında doktora yapıyor.
Müslüman olman okuduğun bölüme ya da
üniversite eğitimine bir katkı sağladı mı?
Evet, sağladı.
‘İslam’ ile ‘siyaset bilimi’ni
özdeşleştirebiliyor musun? İkisi bir arada yürüyor mu?
Bence karmaşık bir konu ama bunun üzerine düşünmüştüm. Mesela Fransa’da
çok az sayıda Müslüman siyasetle ilgileniyor. Oysa Fransa’da Müslümanlar kötü
şartlar altında yaşıyorlar. Ümmetin içerisinde çok fitne var. Mezhepçilik,
grupçuluk var; milliyetçilik var.
Fransız toplumunun ateistleşmesi sence
bir devlet politikası olabilir mi?
Devletin bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Fransız sol kesimine
baktığımızda komünist ve sosyalist ideolojilerin bütün dinlerden nefret ettiğini
görüyoruz. Sağ kesimde ise İslam’a karşı bir nefret var. Ama meclise İslam ile
ilgili bir konu geldiğinde herkes katılıyor.
ANNE VE BABAMA LAF ARASINDA MÜSLÜMAN
OLDUĞUMU SÖYLEDİM
Müslüman olduğunu anne ve babana nasıl
söyledin? İlk tepkileri nasıl oldu?
Müslüman olduğumu ilk anneme söyledim. Annem “Senin zaten birçok
Müslüman arkadaşın vardı. Bunu bekliyordum” dedi. Babama ise bir gün dışarı
beraber yürüyorken söyledim. Kötü bir tepki bekliyordum babamdan. Söylerken de
çok zorlandım ve durmadan başka şeylerden bahsediyordum. Laf arasında Müslüman
olduğumu söyledim. Babamın verdiği cevaba ise çok gülmüştüm. Bana “Ben de
cinsiyet değiştirdiğini söyleyeceksin diye korktum” dedi. Anne ve babamla daha
sonra zamanla bu konu üzerine sık sık konuştuk. Onların da İslam’a bakışı çok
değişti.
İLAM’A GELDİĞİMDEN BERİ BENDE BİR
DEĞİŞİKLİK OLDU
İstanbul’a geldikten sonra sende bir
değişim oldu mu? Anne ve baban ne düşünüyor?
Özellikle İLAM’a geldiğimden beri bende bir değişiklik olmuştu. Daha
mutlu ve rahattım. Onlar da bunun farkına vardılar. Uzun zaman İslam hakkında
konuştuk. İslam’la ilgileniyorlar.
Hüdayi Vakfı’yla tanışmam Fransa’da yüksek lisans yapan bir Türk
arkadaşım sayesinde oldu. Kısa süre çok yakın olduk. Onun sayesinde vakfı
tanıdım. Daha sonra İrfan Öztürk ile görüştüm. Bana “Eğer Müslüman bir yere
gitmek istiyorsan, benim bildiğim güzel bir yer var” dedi. Böylece İLAM’a
gelmiş oldum.
Burada bir yıl süren misafir öğrenci programı var. Hem Türkçe hem de
dinin temel meselelerini öğreniyoruz. Güzel bir atmosfer var burada.
TÜRKİYE’DE KALMAK İSTİYORUM
Burada edindiğin bilgileri kendi ülkende
kullanmak ister miydin? Yoksa Türkiye’de mi kalmak istersin?
Ben Türkiye’de kalmak istiyorum. Maddi olarak Fransa’da hiçbir eksiklik
yok. O konuda kimse şikâyet edemez. Ama manevi olarak bir yoksulluk var. Diğer
Müslüman arkadaşlar hizmet için Fransa’da kalmak istiyorlar. Doğdukları yere
hizmet etmek istiyorlar. Fakat orada diğer insanlarla ilgilenen Müslümanlar’ın
olduğunu düşünüyorum. Hiç düşünmeden Türkiye’de kalmak istiyorum. Aklımla
değil, kalbimle bu kararı verdim. İleriki tarihlerde belki dönebilirim.
Fakat şöyle de bir şey var: Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret edip
rahatladıktan sonra tekrar Mekke’ye sefer düzenledi.
Evet çok doğru bir örnek. Ama annem ve babam, ben buraya geldikten sonra
İslam’a daha çok yakınlık duymaya başladılar. Ayrıca Fransa’ya gittiğimde
oradaki kötü atmosferi de hissedebiliyorum. Müslümanlar da dahil herkes
birbirine çok kötü bakıyor.
Annen ve baban geldiler mi hiç
Türkiye’ye?
Annem ve babam geçen ay Türkiye’ye geldiler, İLAM’a. Yakın tarihte yine
gelecekler. Artık yemekleri kedilere verirler insanlar genelde. Ama burada
kedilere özel yemek çıkıyor. Çok etkilendiler buradan.
Evlilik de malum bir ihtiyaç. Tercihin ne
olur? Bir Türk’le mi evlenmek istersin yoksa…
Zaten ben Türkiye’de kalmak istiyorum. (Gülüşmeler) Evleneceğim kadının
da edepli ve saliha bir kadın olmasını isterim.
FRANSIZ TOPLUMUNA GÖRE İNANAN İNSANLAR
ZAYIFTIR
Fransa’da normal bir insan içki içiyor, zina yapıyor, yalan söylüyor.
İki yüz yıldır insanları dinden uzaklaştırmak için bir propaganda yapılıyor.
Fransız toıplumuna göre inanan insanlar zayıftır. Bir şeye inanıyorsanız, bir
kişiyi yahut bir hareketi takip ediyorsanız onlara göre özgür değilsiniz.
Onlara göre tek başına bir yol bulmanız gerekir. Kabul edilemez bir şeyden söz
ediyorlar. Öyle ki zaten dünyada en çok depresyon yaşayan insanların yaşadığı
ülkelerden biri Fransa’dır.
İSLAM’I TEORİDEN ZİYADE YAŞAYARAK
ANLATMALI
Sence Avrupa’da İslam nasıl anlatılmalı?
İkinci dünya savaşından sonra Cezayir ve Tunus, Fas’tan işçiler
getirmişiz. Ve onların da sosyal durumları çok kötü. Teoriden ziyade İslam
hakkındaki bilgileri uygulamak, pratiğe dökmek daha iyi oluyor. Ve samimi olmak
gerekiyor. Örneğin babama İslam’ın cömert olmayı emrettiğini söylediğimde bana
dünyadaki Müslümanların neden bu kadar açlık ve sefalet yaşadığını sordu? Onlar
İslam’dan ziyade Müslümanlara bakıyor, onları görüyor. İnsanlarla samimi bir
şekilde yakınlaşmak ve sabır göstermek gerekiyor. Çünkü Fransa’da insanlarla
ilişki kurmak kolay değil.

