Bilgehan Eren'in 'Çıkmaz Sokak' kitabı, üstad Necip Fazıl
Kısakürek'in düşüncelerinden hareketle bugüne dair meselelerimizin, modern
dünyada 'büyük resmi görmenin' tahlilini içeriyor. Kitap, 200 sayfa olmasına
rağmen zipli bir eser kuvvetinde. Cemil Meriç'ten Nurettin Topçu'ya, Huxley'den
Eric Hoffer'e, Sadettin Ökten'den Mustafa Özel'e, George Orwell'den Max
Weber'e, İsmet Özel'den Giovanni Papini'ye birçok düşünce adamına yer
veriliyor.
Bilgehan Eren Genç dergisi yazarı, Aylık dergisi yayın
kurulu üyesi, Akademya dergisi yayın danışmanı, Baran dergisi yazarı… Kendisini
özellikle Genç dergisi’nde Necip Fazıl çizgisinde yazdığı yazılardan tanıyoruz.
Özellikle iktisat tarihini merkeze alan kitap, Magna Carta’dan günümüze
kapitalist sistemin inşasının ve nasıl gelişim gösterdiğinin hal-i pür
melalini, genel bir değerlendirmesini içeriyor.
Madalyonun öteki yüzünü gösterme çabası
Yaşadığımız dünyada farkında olmamak insanı öldürüyor. Muhammed
Ali’nin deyimiyle "Boksörü yere seren en sert yumruk değil, gelişini
göremediği yumruktur." Gelişini gördüğümüz yumrukları (gardımızı alarak)
yiyoruz ya da onlardan kaçabiliyoruz, belki de gelişini gördüğümüz yumruklara
karşı bu yüzden dayanıklıyız. Ya gelişini fark edemediğimiz, önceden hesap
edemediğimiz yumrukları ne yapacağız? İşte bu yumruklar bizi her an tuş
edebilir.
Müslümanlar olarak yaşadığımız dünyaya dair bakış açımız,
"gelişini göremediğimiz yumruklar" mesabesinde. Yaşadığımız dünyanın
dilini, kültürünü, üretim-tüketim kalıplarını, kabaca iktisadi hayatın
hayatımıza yayılan tüm alanlarını fark ederek yaşayamayışımız... Fark ederek
yaşayabilme durumumuz olmadığı için de buna karşı bir refleks geliştirme
gereksinimi hissetmeyişimiz... Oysa insanlar gereksinim duydukları şeyi görme
eğilimindedirler. Öncelikle böyle bir duygu ve düşünce oluşmalı içimizde. İşte
böyle bir gereksinime bizi hazırlayan bir kitap, Çıkmaz Sokak.
Müslümanın yaşadığı dünyaya dair farkındalık getiren, onu anlamlandıran,
yaşadığını anlamaya çağıran bir çalışma. Bunu anlatırken de iliklerimize kadar
yaşadığımız kapitalizm gerçeğini bize akıcı ve anlaşılır bir üslupla anlatıyor.
Popüler tarih kitapları gibi boşa konuşmadığı gibi iktisadi hesaplamalar içine
girerek de okuyucuyu sıkmıyor.
Bilgehan Eren, kitapta sömürgecilik ile beslenen
devrimleri, beynelmilel Yahudiliği, ölüm saçan kiliseyi ve keşifleri, global
sömürüyü, kravatlı tetikçileri, modern çağın kılavuzları olan moda, marka ve
borsayı, yeni dünya düzeninin insanlığın yüreğine ve zihnine geçirmiş olduğu
zincirleri, bunun üretim, tüketim ve piyasa düzeni ile kurmuş olduğu sömürüyü
ince bir titizlikle işliyor. Bu mânada kitabın en değerli yanının okuyucuya,
madalyonun öteki yüzünü gösterme çabası olduğunu söyleyebiliriz.
Başka bir şekilde tarif edecek olursak, 'Çıkmaz Sokak',
Batı’da düşüncenin hangi değirmende öğütüldüğünü, öğütülen unun hangi tarlada
ve kim tarafından yetiştirildiğini, bu unun sahibinin kim olduğunu ve insanlara
bu unu nasıl yedirdiğini bir bir cevaplandırıyor. Cevaplara giden yolda yazarın
geniş bir kaynak havuzundan beslendiğini, alıntılarla örülü yorumlarla bugüne
ait dertlerimizin peşinden bizleri “gerçeklerle yüzleşmeye” götürdüğünü hemen
fark ediyorsunuz. Bu anlamda yaşadığı dünyaya meraklı herkesin, kitapta mutlaka
kendisinden bir şeyler bulabileceğini, kendisine ait yeni sorular
keşfedebileceğini, bunların cevapları için kendisine yeni yollar bulabileceğini
rahatlıkla söyleyebiliriz.
"Global İktisadi Krizin Sıradışı Kültürel
Tahlili" alt başlığını taşıyan kitap, yalnızca dünyada son yaşanan
iktisadi krizin neden ve sonuçlarını anlatmıyor. Son krize değinmekle birlikte,
meselenin iktisadi olduğu kadar tarihi ve fikri yönünü irdeleyerek
dertlerimizin ana kaynağını sorguluyor. Ayrıca, piyasadaki iktisat tarihi,
teorisi veya teknik analizlerinden öte tarihsel bağlantıları kurarak,
kapitalist ekonomik sistemin izini sürüyor. Bu yönüyle meseleyi mercek altına
almaya çalışması, onu diğer akademik ve popüler kitaplardan farklı kılıyor.
Bireysellik üzerine yükselen refah
'Modern çağ'ı anlatmak, 'paranın gücü'nü anlamaktan
geçiyor. Bu gücü anlayabilmek amacıyla yazar, bizi Batı’da çekilen filmin
başına götürüyor. Magna Carta ile dünyada 'paranın gücü'nün söz sahibi olduğunu
ve bugün “anayasa”, “hukukun üstünlüğü” diye bağırarak ifade edilen Batı
menşeli düşüncelerin siyasi hâkimiyet için -halka değil- lordlara verilen bir
ayrıcalık olarak kullanıldığını vurguluyor. Yani bir anlamda demokrasinin ve
kapitalizmin anasının Magna Carta olduğunu söylüyor. Tıpkı bugün kapitalist devletlerde
finans baronlarının, holdinglerin hükümetlere karşı çeşitli araçlar kullanarak
tesir etmesi, yönlendirmeye çalışması gibi…
Kitabın devamında, Batı’nın Ortaçağ ve sonrasında
sömürgecilik ile Avrupa’da yaşanan Rönesans, Reform ve Aydınlanma devrimleri
irdeleniyor. Bu devrimler sonrasında aklın tek kılavuz kabul edilmesi ile artık
insanlardan düşünen, eleştiren, soran, yargılayan ve kendi fikirlerini özgürce
ortaya koyan varlıklar olması gerektiği fikrinin nasıl yerleştirilmeye
çalışıldığı açıklanıyor. Batı medeniyetinin ana yakıtının "bireysellik
üzerine yükselen refah" anlayışı olduğu vurgulanıyor.
Kapitalizmde suyun aktığı yol hep Yahudilere
çıkıyor
Kitapta aynı zamanda Halkın büyük bir kesiminin yoksul
olduğu Rönesans döneminde, sanatı ve bilimi finanse eden dönme Yahudi 'Medici'
ailesinin, birçok sanatçıyı destekleyerek Avrupa’nın fikir ve sanat merkezi
haline gelmesini nasıl sağladığı; günümüzün "medya-banka-siyaset"
şeytan üçgenini daha o yıllarda bu aileler tarafından nasıl kurgulandığı ve
uygulamaya koyulduğu ve yüzyıllar içinde bunun kendince nasıl bir model teşkil
ettiğinin altı çiziliyor.
Ortaçağ’daki Medici’ler gibi Fransız İhtilali ile birlikte
ortaya çıkan ve II. Dünya Savaşı’na kadar tüm savaşlarda hep kazanan taraf olan
Yahudi Rothschild ailesinin de bugün dünya siyasetini etkileyen en büyük güç
olduğu para-Yahudi bağlantısı üzerinden anlatılıyor. Yahudilerin 'para'
ilişkisi üzerinden "yeni dünya düzeni"ni nasıl kurduklarına kitabın
birçok yerinde değinen yazar, tefecilikten bankacılığa, borsadan faizle borç
vermeye bugün dünyada iktisatla ilişkilendirebileceğimiz bütün kapitalist
finans kaynağını Yahudilerin üretip, geliştirip, yönlendirdiğini vurguluyor.
Kapitalizmde suyun aktığı yol, nedense hep Yahudilere çıkıyor.
Çıkmaz sokaktan çıkış: Dünya bir inkılap
bekliyor
'Çıkmaz Sokak'tan çıkışımız peki nasıl olacak? Yazar,
kitabın başından sonuna meselenin 'nasıl'ını ve 'niçin'ini bize izah etmeye
çalışırken Büyük Doğu-İbda külliyatının izinde "ruhçu iktisat"la bu
sistem karşısında “Ne yapmalıyız?” sorusuna cevap arıyor.
Kendi medeniyet sisteminden beslenen "ruhçu iktisat"la; Batı’nın yakaladığı ışığı, aşkı, şevki, kendi tarih ve değerlerimiz içinde yakalayabileceğimizi, dünyada bugünkü ruhi, fikri, siyasi çöküşü bütün sebep ve sonuçlarıyla tartarak, tarayarak, anlayarak kendimizi bulabileceğimizi, kendi nefis muhasebemizi dibine kadar yapmış, bütün zaaf ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh ve nizam yekpareliği içinde yeniden doğabileceğimizi söylüyor. Yazar, aydınların temel alması gereken zeminin bunlar olduğunu, bunun da ideolocya sistemi temelinde gerçekleştirilebilecek bir şey olduğunu ifade ediyor.
Kendi medeniyet sisteminden beslenen "ruhçu iktisat"la; Batı’nın yakaladığı ışığı, aşkı, şevki, kendi tarih ve değerlerimiz içinde yakalayabileceğimizi, dünyada bugünkü ruhi, fikri, siyasi çöküşü bütün sebep ve sonuçlarıyla tartarak, tarayarak, anlayarak kendimizi bulabileceğimizi, kendi nefis muhasebemizi dibine kadar yapmış, bütün zaaf ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh ve nizam yekpareliği içinde yeniden doğabileceğimizi söylüyor. Yazar, aydınların temel alması gereken zeminin bunlar olduğunu, bunun da ideolocya sistemi temelinde gerçekleştirilebilecek bir şey olduğunu ifade ediyor.
Ruhçu İktisadın Esasları
Çıkmaz sokaktan çıkışın ana durakları belirtilerek sona
eren kitap, "Kurtuluşumuz nerede?" diyenlere, manifesto niteliğinde
"ruhçu iktisadın esasları" ile cevap veriyor. Daha okunabilir olması
amacıyla maddeler halinde şöyle sıralamaya çalıştım:
1. Ruhçu iktisat anlayışı, insanı, iktisadi faaliyet
gayesine göre değil, iktisadi gayeyi insana göre açıklar. Yani merkezde her
daim insan vardır. Zira insan, yeryüzünde Allah’ın halifesidir ve “Biz insanı
eşya ve hâdisleri zapt ve teshir etmesi için yarattık.” düsturunun aslî ve asil
muhatabıdır.
2. İş ve cemiyet şuuru, ruhçu iktisadın baş davasıdır.
3. Dünyayı imar, hakikatte dünyayı gaye sananların değil,
vasıta kabul edenlerin, ruhçu iktisadın hak ve vazifesidir. Dengelerin dengesi
olan “hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi ahirete memur olma”
mükellefiyeti, bize bu noktada kılavuzluk eder.
4. Ruhçu iktisatta, dünya odur ki mümin onu zabt edecek,
ona hâkim olacak fakat onun esaretine düşmeyecektir; biz her şeye mâlik
olduktan sonra hiçbir şeyin bize mâlik olmaması davası, ruhçu iktisadın aslî
şiarıdır.
5. Ruhçu iktisat davası, “vergilendirilmiş kazanç
kutsaldır” gibi bir safsatayı kabul etmez. ‘Kutsal’ kelimesi uhrevi bir mânâya
işaret eder ki seküler telakkide uhrevi kavramlara zaten yer yoktur. O hâlde
helâl ve haram sınırının, bir daha birbirine karışmamak üzere, operatör
neşteriyle çizilmesi zaruridir.
6. Cemiyet hakkını fertten tahsil eden zekâtın farz oluşu,
çağımızın iktisadî buhranının biricik ilâcıdır.
7. Yerli yerine oturtulduktan sonra “vakıf”, ruhçu
iktisadın aksiyon uzuvlarından birisidir.
8. Bitişiğindeki evde aç varken sofrasına kurulabilmiş
insanı kendinden saymayan, cömertlik ve yardım lehvalarıyla dolu ruhçu iktisat,
fertlerin harcayabildiği kadar değil, “yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz”
hikmeti dâhilinde, ihtiyacı kadar tüketmesini ikaz eder. Tutumlu olmanın
bereket, israfın da milli felaket olduğu asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
9. Mefkûreci ahlâkına sahib olunmadan, ruhçu iktisat
davasının ocaklaşması mümkün değildir. Zira, mefkureci ahlâkında hiçbir nefs
kaygısına yer yoktur!
10. Ve asıl ihtiyacımız, belli sahalarda dinin hikmetlerini
en doğru anlayışla topluma verecek ve insanlara yaşanmaya değer hayatı
bildirecek fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da mihraksız çocuk uçurtması fikirler
gevelemekle olacak iş değil, bir “ruh-anlayış-sistem”le, böyle bir sisteme
nisbetle yapılması gereken bir iş…


