Biz görmek isteyelim ya da istemeyelim
“sinema” diye bir derdimiz var. Kendi dünyamızı, kendi bakış açımızla mesele
edecek sinema adamlarına ihtiyacımız her geçen gün artıyor. Çünkü hayatın dili
sinemada akıyor ve kendine yol buluyor.
Yoğunluklu olarak sanat, edebiyat,
medeniyet ve film sanatı ilişkileri üzerine yazılar yazan Enver Gülşen, tam da
mesele ettiği bu konular üzerine Anlam
Arayışında Sanat ve Sinema alt
başlığını taşıyan Sinemanın
Kökleri kitabını yayınladı.
OKUR’un tanıtım sayısında kendisiyle bir röportaj yapılmıştı, dileyenler web
sitesinden ulaşabilirler. Bu kitap daha önce Enver Gülşen’in yayınlanmış olan Sinemanın Hakikati ve Hakikatin
Sineması kitaplarıyla, 2017
yılının sonlarına doğru yayınlanması planlanan beş ciltlik Sanatın Sineması, Sinemanın
Sanatsal Tarihi kitabına bir
köprü kurması amacıyla yayınlanmış. 500 sayfalık hacmine rağmen okuyucusunu
yormayan, hatta onun okuma şevkini arttıran bir dili var. Yazar bu manada akıcı
bir ‘gönül dili’ yakalamış. İkincisi, Müslüman zihin dünyası ile sinema ve
ilişkili olduğu alanlar tahlil edilirken tasavvufi bir bakış açısıyla bu
meseleler irdelenmiş. Bu iki özelliği ile kitabın Türkiye’deki sinema
çalışmaları arasında çok özel ve özgün bir yer edineceğini söyleyebiliriz.
Kendi Dünyamızı Sinema İle
Anlatmalıyız
Biz görmek isteyelim ya da istemeyelim “sinema” diye bir
derdimiz var. Kendi dünyamızı, kendi bakış açımızla mesele edecek sinema
adamlarına ihtiyacımız her geçen gün artıyor. Çünkü hayatın dili sinemada
akıyor ve kendine yol buluyor. Biz bundan kaçamıyoruz; hatta sorun dahi
etmiyor, izleyicisi oluyoruz. Kötülüğe ve günaha sinemadan uzak kaldığımız her
geçen gün daha da alışıyor, onu hayatımızda sıradanlaştırıyoruz. Çok şükür ki
sinemayı ‘boş iş’ olarak görmeyen hem toplumsal yaramıza hem de dünyaya derman
olacak işler yapmaya kendisini adayan insanlar az da olsa var aramızda.
Sinemanın Kökleri, Enver
Gülşen’in deyimiyle film sanatının seyru sülukunu çıkartmaya çalışıyor. Sinema
ile tefekkür etmeye, hakikati aramaya, kendimizi bulmaya bizi davet ediyor. Bu
çağa özgü yeni bir söz söyleyeceksek eğer bunun sinemadaki karşılığının ne
olduğunu araştırarak işe başlıyor. Mevcut sinemanın en az yüzde doksan beşinin
profanlığına inat, sinemanın potansiyel olarak barındırdığı ‘hakiki güzelliği’
bulmaya çalışıyor. Sahte olan ve bize kendimizi ‘unutturan sinema’nın yerine hakikikati,
hikmeti, kendimizi yani ‘hatırlatan sinema’yı ikame ediyor. Bu anlamda
sinemanın çağımızın ‘yeni şiiri’ ve en büyük aynası olduğunu düşünen yazar,
film sanatının köklerine yolculuk yaparak sinemayla irtibatımızı tahlil ediyor
ve Anadolu mayası ile yapılacak güzel işlere zemin hazırlıyor.
“Neden film izleriz?” sorusuna
yazarın son derece güzel bir cevabı var: “Film izleriz çünkü hepimizin hayat
yolculuğunda manevi seyri süluka ihtiyacı vardır ve film izleme deneyimi, bu
maneviyat yolculuğunu hatırlatır insana.” Enver Gülşen, Sinemanın Kökleri’nde sinemayı
tanımlayarak işe başlıyor ve filmlere neden ihtiyacımız olduğunu, neden film
izlediğimizi, Hollywood’un nasıl bizi gönüllü köleler haline getirdiğini; bunu
yaparken hızı, hazzı, şehveti, ‘ne istersen onu yap’ı önerdiğini ve bir ‘nefis
sineması’ icat ettiğini, bunu da kapitalist/neo-liberal sistemin bütün
çarklarına en güzel şekilde yerleştirerek dünyaya bir sunum biçimi dayattığını
anlatıyor. Sinemada imgeden şiire, romandan tiyatroya, görsel sanatlardan
tasavvufa kadar birçok alanda kitapta özgün tahliller ve göndermeler yer
alıyor.
Sinemanın Kökleri, Enver
Gülşen, İnsan Yayınları, 496 Sayfa, Ağustos 2016
