Kitaba dalmaktan koyunları kaybederdim


Sizi çoban Hüsnü Çalhan ile tanıştırmak isteriz. Kendisi Denizli'nin Yatağan ilçesinde yaşayan ve uzun yıllar dağlarda çobanlık yapan güzel bir adam. Onu bizim için merak konusu yapan asıl özelliği okuma tutkusu. Hayvanları ile beraber kitaplarını da dağlara götüren, bazen okumaya dalıp gitmekten koyunları kaybeden, bir konferansa gidebilmek için kucağında büyüttüğü kuzusunu satan, kazandığını hep kitaba yatıran Hüsnü amcanın hikayesine hep beraber kulak verelim.

Kitap okuma hikayenizi sizden dinleyebilir miyiz? Kimden etkilenerek kitap okumaya başladınız, sonra nasıl devam etti okuma serüveniniz?

Rahmetli babam Üstad Necip Fazıl’ın eski adıyla Büyük Kapı yeni ismiyle O ve Ben kitabını getirmişti eve. İlkokul üçe giderken bu kitapla tanıştım ve onu okuyarak başladım bu serüvene. Babam düzenli gazete okurdu biz de tabii etkilenip okuyorduk.

Çocukluğumda kitap okumayı çok severdim. Hatta yemek yiyeceğimiz zaman amcam “Yemeği yiyelim, kitabını okursun.” derdi. Ben de "Hayır, kitap bitecek sonra yemeği yerim." derdim. Böyle devam etti tutkum. Çarşıda, üniversiteye gidip-gelen arkadaşların kurduğu kitap kulübü vardı, buradan da istifade ettim. Kitap okudukça kabına sığamaz bir insan oldum.

İlkokul 4. sınıftayken Nazım Hikmet'in Rusya'ya gidişini anlatan Kızıl Zindanlar kitabını okumuştum. 5. sınıfı bitirdiğimiz yaz döneminde inek güderken bir arkadaşımla kitap okuma yarışı yapmıştık. Arkadaşım 37 kitap okumuştu, ben 36 kitapta kalmıştım. Ortaokula 15 gün gittim ve okulu bıraktım. Bundan sonra mektep meselesine ihtiyaç duymadım. Babamın briket atölyesi vardı, orada çalıştım ve günlük gazete okumaya devam ettim. Daha sonra koyun alıp dağa çıktık. Koyunları güderken kitap okumaya yine devam ettim. Hatta anlatırlar bunu, kitaba okumaya dalmaktan koyunları çoğu zaman kaybederdim. Tabi sonra buluyorduk, kendi yerlerine geri geliyorlardı. Kitap okumak bizde böyle güzel anılar bırakmıştır.

Kitap okumanızın yanı sıra yazarlarla da tanışıp görüşüyorsunuz, onların konferanslarına veya sohbetlerine katılıyorsunuz. Hangi yazarlarla tanıştınız? Yazarlarla tanışma hikayenizi sizden dinleyebilir miyiz?

70’li yıllarda bir arkadaşımla Mavera Dergisi’ni ziyarete giderdik. 1973 senesiydi galiba, Cahit Zarifoğlu ile tanışmıştık. Hiç unutamıyorum, muhabbet arasında şöyle söylemişti bana: “Ey arkadaş! Güzel ellerinden güzel bir çay içelim. Etrafına ne bakıyorsun, sana söylüyorum sana!” Birlikte çay içip, kitaplar üzerine konuştuk. Daha sonra bu gidip gelmelerim devam etti, Rasim Özdenören’le de tanıştım. 1976’da Sezai Karakoç’la, 1980’de Atasoy Müftüoğlu ile tanıştım.
1975’te Üstad Necip Fazıl, Büyük Doğu Dergisi’ni Cağaloğlu’nda çıkartıyor, kendisini ziyaret etmeye gittim. Üstad, birilerine öyle bir bağırıyor ki kapıyı çalıp da içeriye giremedim, geri döndüm. Daha sonra 1976’da İzmir’de MTBB’de yaptığı konuşmada kendisini dinleyip, tanıştım.

Okuduğunuz kitaplar üzerine çevrenizde konuşacak birilerini bulabiliyor muydunuz?

Okuduklarımı paylaşmak için şehre gelirdim, şehirde de konuşacak kimseyi pek bulamazdım. İnsanlar “Tamam anladık da bu kadar fazla konuşma. Bizim senin söylediklerine aklımız ermiyor.” derlerdi. Üniversitede okuyan arkadaşlar gelirdi köye, onlarla da sohbet ederdik. Onlar da “Biz senin söylediklerini anlamıyoruz, ayrı masaya oturacağız” deyip kaçardı benden.


Daha çok hangi tür kitapları okuyorsunuz?

Genellikle düşünce kitapları okuyorum. Özellikle Sezai Karakoç ve Atasoy Müftüoğlu ile tanıştıktan sonra okuma serüvenim değişti. Okuduklarım arasında mesela Barışa Son Veren Barış, bu kitap okunmadan Ortadoğu’da ne olup bittiğini bilmek ya da anlamak zor. Modern Ortadoğu kitabı, İngilizlerin belgeleriyle yazılmış bir eser, müthiş. Edward Said’in Entelektüel'i; Peyami Safa’nın, Amin Maalouf’un romanları; Aliya İzzetbegoviç, Ali Şeriati, Malik Bin Nebi, Oğuz Atay ve Cemil Meriç’in kitapları şimdi aklıma gelenler.

Yoğun düşünce kitapları okumak sizde nasıl bir değişime yol açtı?

Okumak insanın düşüncesini, ufkunu genişletiyor. Gençlere hep onu söylüyorum, ekmek yemekten daha çok kitap yemezseniz bu iş olmayacak kardeşim. Okumak bizim davamız. Okumak, anlaşılır olma, hayat tarzı haline dönüştürme meselesidir. Yoksa biliyorum demek ne işe yarar? Bilmez olaydım!..

Bilgi, biliyorsunuz şu anda en büyük kirlilik. Kavramlar olmadan bir insan nasıl düşünebilir, meseleyi nasıl kavrayabilir? Okuduğunuz zaman ne olup bittiğini tartabiliyorsunuz, olup-biten hadiselerin analizini yapabiliyorsunuz. Okumayan insan bu yüzden kördür.

İyi bir okur olmanın yolu sizce nereden geçer?

İlgi duyduğunuz alanlarda kitaplar üzerine yoğunlaşmaktır.

En son okuduğunuz kitaplar nedir?

Atasoy Müftüoğlu’nun Düşsel Ufuklardan Gerçek Ufuklara ve Ferhat Özbadem’in Aliya kitabı. Cemil Meriç’in Jurnal kitabına da tekrar döndüm, okuyorum.

Kütüphaneniz var mı? Kitaplarınızı başkalarına verir misiniz?

Kütüphanem var elbette ama kitaplarımı biriktirmiyorum, çevremdeki gençlere veriyorum. Evdeki kütüphanemden daha çok kitap dağıtmışımdır.

Sizi şaşırtan, çarpan, ‘işte budur’ dediğiniz bir kitap oldu mu?

Barışa Son Veren Barış kitabı beni çarpmıştır. Mekke’ye Giden Yol ve Malcolm X şimdi aklıma gelenler.

Ne sıklıkla kitap alıp okuyorsunuz?

Ortalama iki haftada bir veya yeni kitaplar geldiğinde alırız.

Tekrar tekrar okuduğununuz kitaplar var mı?

Malcolm X (Malik El Sahbaz), Mekke’ye Giden Yol ve Safahat'ı tekrar tekrar okuyorum.

Okuyacağınız kitabı seçerken hangi ölçüler sizin için önemlidir?

Fikri derinlik.

Son okuduklarınız arasında altınızı çizdiğiniz bir cümleyi paylaşır mısınız bizimle?

Evrensel Ufkun İmkanları kitabından bir cümle: “Hazır, paketlenmiş bir formül yok. Gerçek bir varoluş, kesintisiz/içtenlikli/derinlikli/kapsamlı/kuşatıcı bir mücadele ile kazanılabilir.

Kendi dilinden Hüsnü Çalhan kimdir?

1956’da doğdum. Köyümün ilkokulunu bitirdim. 4 yaşında çobanlığa başladım. Okul hayatıma devam etmedim. İlkokuldan sonra şehre geldik. Şehirde kitap, dergiler gazeteler okumaya, kütüphanelere gitmeye devam ettim. Hem gezdim, hem okudum. Şu anda da çobanlıkla beraber okumaya devam ediyorum.