Kanka bu yazıyı
sana yazıyorum. Çünkü yalnız sen beni anlarsın. Ben de umuyorum ki seni
anlıyorumdur. Evet biliyorum bir gün sen de ‘seveceksin’. Sen de “canını canan
için sev, cananı can için değil.”
“Özel hayatın
ne alemde, çıktığın biri var mı, kalbin boş mu, hayatında biri var mı, birini
seviyor musun?...” Tüm bu sorularla bugün sosyal hayatın içinde bir genç olarak
ya karşılaştınız ya da karşılaşacaksınız. Korkmayın cevap vereceğiniz
seçenekler açık ve net: Evet ya da hayır. Elbette insanın sevdiği birisinin
olması kötü bir vaziyet teşkil etmez, önemli olan burada ilişkinin yürütülme
durumudur. Evlenmek tarafların niyetiyse nişanlanmaları bu durumun en makul
yolu olacakken düşünmeyenleri ne yapacağız(bunları bir şey yapmayalım) ya da
düşünemeyecek durumda olanları. Bugün birbirini seven lise ya da üniversite
talebesi maddi anlamda rahat bir pozisyonda bulunsalar bile evlenmeleri modern
hayat şartlarının dışında cereyan edecektir. Çünkü modern hayat önce okul,
sonra iş, en son evlilik der. (Hatta demez de aslında onlara flört ya da dost
hayatı yaşatma taraftarıdır.) Bugün Müslüman ailelerin çoğu da böyle bir
zihinle (okul-iş-evlilik) hareket etmeyi doğru bulur. Halbuki çoğunluğun ergen
olduğu ve çağın cinsellik bulamacıyla savrulduğu günümüzde iffetin kavramını
yitirebilme korkusunu daima hissetmeliyiz ve hesaba katmalıyız. Ve bunu modern
kafayla değil şuurlu bir Müslüman tavrıyla ele almanın buradan bize bir çıkış
sağlayacağını düşünülmeliyiz. Hayatın şartlarını kendimize uygulayarak değil
bizatihi şartları hayatımıza makus kılarken makul olana ulaşacağımıza inanmaktayım.
Kalplerin,
serseri meşrep takılmadığı bir hayatta… Ne aradığını ne arayacağını bilir
kılınarak inleyen gençlik! Bir kere kendini, hakikati dinlemeyi fırsat
bilemiyor, dinleyemiyor belki de o fırsata sahip olamıyor. Öyle bir hayatta ki
artık gözyaşlarının gerçek gözyaşı, gülüşlerin gerçekten bir gülüş olduğuna
inançlar azaldı. Şüphelerle sarılıyoruz ki aşka bunun ortasında inanmak
yazmaktan çok susmayı gerektiriyor. Susup bu inanca ortak olmak. Hiçbir şey
yapamıyorsan sevdiğin için susup inanarak bir şey yapabilme noktasında...
Bir Müslüman
Nasıl Sevmiş?
Sevmeyi
öğrenmek diye bir şey varsa, o da; “ben sevgiye inanmıyorum” demektir. Zira ben
sevgiyi modern zaman ilahlarından öğrenmeyecek kadar çok seviyorum Allah`ı.
Zamanı varsa sevmenin o zaman benim saatim öteye ayarlanmış demektir. Ben bu
dünya için seni seversem öldür hadi beni. Bu dünya için sevmek belki de modern
zaman aşıklarının paradoksu. Bu paradoks zamanla içinden çıkılmaz bir labirente
sokuyor sevgileri. Sündürüyor ilişkileri, artık sözler utanıyor aşktan ve
sevgiden. Genç ise sevmeye ayarlayan kendini ve adı Müslümansa o zaman öteye
ayarlamadan sevmemeli karşısındakini. Elini tutup gezecekse, bir deneme sürüşü
tadında yaşayacaksa aşkını o halde kabine göm de git hadi. Gömemeyeceksen
kalbinin derinlerine ve derinlemesine o zaman al da Yusuf ile Züleyha’yı oku.
Sonra Yusuf Sûresi’nde Allah ne demiş bir bak bakalım, ya sev ya terk eyle
mealli. Sevmek diye bir şey varsa ve aşk hala bir yerlerde gizleniyorsa, bu
modern zaman konjonktürüne göre olmamalı. Sevginizi aşkınızı pozitif aşk
kurumlarına yem etmemeniz temennisiyle...