Hayatta her
şeyin bir sınırı vardır. Yaşadıklarımızın içini dolduran, bizi hayatta tutan
sınırlar.. Onları sözle dillendirmesek de onlara sadık olmayı, onlarla olmayı
severiz. Onların dışında biz yokuz, sınırlarla biz varız. Vicdanımız, kalbimiz
dayanamaz sınırsızlıklara. Biz sınırsızca duygulara, hayallere, boşluklara
kendimizi kaptıramayız. Biz sınırlar içinde oturup kalkar, nefes alır-veririz.
Yememiz içmemiz bir sınırdır, konuşmamız bir sınır, nefes alış verişimiz...
Hayatımız hep sınırlarla döşenmiştir.
Şimdi bu yazıya
başlarken yasalara uyarak sigara içebilirsin. Evet, sigara içmeli, alkol
tüketmeli, çağrıldığın okey partisine katılmalısın. Her hafta sinemada en
popüler filmi mutlaka izlemeli, hayatına renk katmalısın. Tabii ki yalnız
değilsin, bir kız arkadaşın zaten var senin. Onunla kafa dağıtmaya ihtiyaç
hiyerarşinde bir yer bulmalı, eğer yoksa sorunlu biri olmayı üzerinde
taşımalısın. Mahremsizsen hiç de değerli değilsin. Hayalin zengin olacak diye
engellenen sınırları özgür aklınla aşmanı söylüyor ve sen de nedensiz öyle
yapıyorsun. Yatacaksın, kalkacaksın sen de çok para kazanacaksın. Dillere belki
de gönüllere destan yazdıracak bir hayat yaşıyorsun. Zengin olmak hayalin
olacak ama sınırsızca bir zenginlik.
Hayatta hiçbir
şeyi bir şey olduğu için sevmeyeceksin. Üzülmeyecek, kırılmayacak, darılmayacak
kana kana ağlayamayacaksın. Gözlerinin içi hep gülecek, dışının güldüğü kadar.
İş yerinde en caka satan adamsın, şıksın, gösterişlisin. Ayrıca sanat ruhuna da
sahipsin, ayrı bir yemek kültürün, müzik kulağın var. Markaya bakışını
açıklamak burada yeterli değil. Sınırsız bir modacı, istekli-destekli bir
sosyal sorumluluğa sahip, resme bir sürrealist kadar yakınsın. Her yere değmez
ve değinmez bir ele, her kalbe değebilecek bir söze ihtiyacın yok senin. Az
konuşup çok emir vermek istersin. Susmak kendine dönmek sana ıstırap verir. Sen
denize sadece su bileşiminden oluşmuş görsel bir güzellik, dağlara kondurulmuş
bir betimleyiş, gökyüzüne sarmalanmış bir bulut kütlesi olarak bakacaksın.
Bu elzem hayat
senin hayatın değil, hissediyorsun ama bırakamıyorsun, yapamıyorsun. Okuyorsun
ki düşünüyorsun, hep bir bahanenin ve ‘şey’lerin ardına sığınmayı seçiyorsun.
Evet, sen düşünen bir bireysin, sadece kendiyle yaşamak ve kalmak isteyen bir
birey. Hayatta senin için her soruya cevap verilmiş durumda değil mi?
Dünyadasın sadece senin yaşadığın bir dünyada. Hedefinde her şey için koyulmuş,
doldurulmuş yerler bulacaksın. Sadece senin için seve seve işleyen bir dünya…
Sorunsuzca zıpkını yemiş bulunmaktasın.
Bir Taşta
Bir Kuş
Evet bunların
hepsi sana göre olabilir, ama sen bir yolu seçmişsin “bir olanı”. O yüzden
belki de rahat değilsin. Sen sınırsızca bir hayatta sınırsızca yaşayamaz, bunun
keyfini çıkaramazsın. Senin sınırların var. İnandığın birçok şey yok “bir
şeyin” var sadece. O “bir şey” seni var eder, sana anlam verir, neden
yaşadığını ve yaşaman gerektiğini cevaplandırır. Sana tatlı ve hoş gelebilecek
her şeyi yapamazsın, nefsini bilirsin, kendini bildiğin kadar. Buna inanırsın,
“sen bir gün mezar olacaksın”.
Sahte hayatlar
arasında senin gerçek bir cevabın var ki bu kadar duyarsızlıklar içinde
duyumsayarak yaşarsın. Sade bir hayatta, muhabbetle, hakiki manada gerçekten
yaşamak isteyenlerden olmak istersin. Evet, sen yalnız değilsin, kardeşlerin
var, yoldaşların, derttaşların…
Bekleyin
yaşıyorsak “bir şey” için o “bir şey” gelip bizi bulacak ve soracaktır,
söylemek için son sözünü. Son söz bir gün söylenecek bekleyin…
