Kültürleri ötekileştirmeden müzik yapıyoruz


Yakaza Ensemble; Ceren Erendor (viyolonsel, yaylı tanbur), Eray Düzgünsoy (afgan rebabı,dombra, kudüm), Fakih Kademoğlu (ney, shakuhachi, saron) ve Ömer Sarıgedik’ten (elektronikler, bas) oluşuyor. Geleneksel enstrümanlarla elektronik tınıları birbiri içine geçiren ve enstrüman zenginliğiyle dikkat çeken Yakaza Ensemble’ın ilk albümü A'mak-ı Hayâl (Hayalin derinlikleri), ikinci albümü 'İçbükeydış' ile dünya müziğinin kapılarını bize aralıyor. Geleneksel enstrümanlarla elektronik tınıları bir araya getirerek, bizlere bu güzel müzikleri sunan Yakaza Ensemble grubu ile konuştuk.

"ÇALDIĞIMIZ ENSTRÜMANLAR İLK DEFA TÜRKİYE'DE KAYDEDİLİYOR"

İlk önce kendinizi (Yakaza Ensemble) ve yaptığınız müziği anlatır mısınız bize?

Yaptığımız müziği kendi aramızda ‘Yeni Dünya Müziği’ olarak tanımlıyoruz. Bu tür, adını bizim koyduğumuz yeni bir tür. Daha önceki World Müzik ‘ürün’lerinden bizce pek çok farklı duruşu olduğu için bu şekilde bir isim düşünmüştük. Birçok farklı kültürün enstrümanını kullanıyoruz. Öyle ki, çaldığımız enstrümanlar ilk defa Türkiye’de kaydediliyor. Bizler müziğimizi tanımlamaya çalıştığımızda (aslında buna pek gerek yok) bugüne kadar geleneksel enstrümanlar ile elektronik müziğin bir çok farklı sentezine verilen genel bir pazarlama terimi olarak ‘world music’ denilmesini pek istemedik. Bunun bizce çok farklı sebepleri vardı. Bunlardan biri bilinen ‘world music’in aslında Avrupalı dinleyiciyi hedef alan ve Avrupalı dinleyicinin kabul ettiği bir algıyla yapılması. Bu, ortaya atılan müziğin sorunları aslında saymakla bitmiyor. Bu anlamda kültürleri ötekileştirmeden yeni bir soundu nasıl bulabiliriz diye düşünüyoruz. Geleneksel birçok enstrüman kullandığımız gibi klasik müzik enstrümanları ve de tavrı da müziğimizde yer buluyor. Ayrıca elektronik müziğinde her formundan besleniyoruz.


"BİZCE ÖNEMLİ OLAN SESİN ÖZÜNDEKİ AYNILIK"

Yakaza; Sufi terminolojisinde ‘bu dünyanın rüya olduğunu görmeyi sağlayan; insanın gözlerini açan bir anlık deneyim’ anlamına geliyor.  Böyle bir isim seçmenizde Amak-ı Hayal kitabı mı etkili oldu? Kendinizi sufi olarak mı görüyorsunuz yoksa Uzakdoğu motiflerinden mi besleniyorsunuz? Sizi etkileyen neydi?

Yakaza ismini, grubu 2006 yılında kurduğumuz dönemde koymuştuk. İlk albümümüz olan Amak-ı Hayal ise 2009 yılında şekillendi. Fakat bu kitabı seneler öncesinden de biliyorduk. Ama birbirini etkilemediğini söyleyebiliriz.

Bizler kendimizi sufi olarak tanımlamıyoruz. Uzakdoğu motiflerinin dışında çalışmalarımızda her kültürden birtakım sesleri duyabilirsiniz. Bizce önemli olan sesin özündeki aynılık. Bu tanışıklığı sağladıktan sonra yapım aşamasında sufizm ya da başka bir inanış biçimini düşünerek çalışmıyoruz. Çünkü öz, bir ve tek...


"BU ALBÜM BİZCE AMAK-I HAYAL'DE YAŞANAN VE BİZCE GERÇEK OLAN HİKAYELERİN MÜZİKLE ANLATIMI..."

19’uncu yüzyılın ikinci yarısında yaşayan mutasavvıf ve düşünür Filibeli Ahmet Hilmi’nin kaleme aldığı A'mak-ı Hayâl (1910) kişisel bir iç yolculuğun serüvenini anlatıyor bize. Albümünüzün adı Amak-ı Hayal ve kitaptaki hikayelerin bir anlamda müzikal halini canlandırdınız. Bu proje nasıl ortaya çıktı?

Grubu kurduğumuz günler itibariyle A’mak-ı Hayal üzerine bir şeyler yapmayı her zaman düşünmüştük. Dolayısıyla ilk albümde konumuz direkt kitap üzerinden oluşmuştu. Bu albüm bizce A’mak-ı Hayal'de yaşanan ve yine bizce gerçek olan birtakım hikayelerin müzikle anlatımı... Bu hikaye dünyanın herhangi bir yerinde herhangi birinin başına gelebileceği gerçeğini içinde barındırıyor. Dolayısıyla biz de her kültürden paralellikler çektik. Bu yüzden albümde farklı dilde metinler var. Enstrümanlar ve anlatımlarıyla da bu konuyu pekiştirdik.

Müzikali nerede sahneliyorsunuz? Yurtdışında da müzikali sergileme fırsatı buldunuz. Aldığınız tepkiler sizi memnun etti mi?

İlk albümümüz A’mak-ı Hayal ile beraber Türkiye’de belli bir dinleyici kitlesi tarafından ilgiyle takip edilmeye başlandık. Fakat asıl tepkiler yurtdışından geliyordu. Dolayısıyla konserlerimiz de çoğunlukla Avrupa’da gerçekleşti. Bu etkinlikler kapsamında 2010 yılında kültür başkenti olan üç şehirde de (Istanbul-Pecs-Bochum) konserler verdik.

Ruhrtriennale (Bochum) Balkan Vilagzenei Fesztival (Pecs) Kolaj Istanbul-La Gaite Lyrige (Paris) gibi organizayonlarda binlerce kişiye müziğimizi duyurduk ve Avrupa da güzel bir etki bıraktığımızı düşünüyoruz. Önümüzdeki sezonda ise Japonya, İsveç, Almanya, Fransa ve Slovakya da konserler olacak. Bunun dışında Türkiye’de bir takım festivallerde de çalacağız.


Yaptığınız müziğin türü, adı, içeriği ve ilgi alanlarını ne oluşturuyor? Bir ‘bütünlük’ ve ‘kapsayıcılık’ ve aynı zamanda ‘yokluk’ var. Yakaza Ensemble gerçeküstü bir dünyanın izini sürüyor sanırım.

Hepimiz kendi branşlarımızda uzun yıllar eğitim aldık. Bunlar enstrüman eğitimlerinin yanı sıra müzikoloji, etnomüzikoloji ve müzik teknolojisi gibi dallardan oluşuyor. Ayrıca çalışmış olduğumuz kültürlerin yaşam tarzları ve kültürel dünyaları ile de yakından ilgiliyiz. Bu da bize çok farklı bir müzikal imla oluşturmamızı sağlıyor. Evet, bu anlamda bahsettikleriniz sanırım doğru olabilir...



"'YENİ DÜNYA MÜZİĞİ' DEMEMİZİN SEBEBİ HİÇBİR DEĞERİ ÖTEKİLEŞTİRMEMEMİZ"

 Giriş bölümündeki eski Japonca sözleriyle ‘Sonsuz Bilmece’ ve teatral anlatımıyla ‘Yokluk Tepesi’ albümün öne çıkan parçaları olurken, A'mak-ı Hayâl’den geriye akıllarda en çok şu soru kalıyor: “Bu şimdi yeni ‘dünya müziği’ mi? Bu konuda ne söylersiniz?

‘Yeni Dünya Müziği’ dememizin sebebi bizce yaşadığımız coğrafya ve kültür dolayısıyla hiçbir değeri ötekileştirmememiz. Yani anlatmak istediğimiz fikri sulandırmadan (bizce) onu herkes anlayabilsin diye özündeki değerlerinden kopararak anlatmak istemedik. Dolayısıyla bu minval üzere yol alan ‘World Music’ kavramından biraz farklı diye düşünüyoruz. Ama bunu da kendi dilimizle yapıyoruz. Bizce bu coğrafyanın en güzel tarafı bu.

Yakaza Ensemble’da felsefi bir yaklaşımı sürdürerek enstrümanların ve seslerin ‘özdeki birlik’ fikri üstünden müziğinize yön veriyorsunuz. Zamandan ve mekandan bağımsız olarak bir yaşantıyı bugünkü anlayışla yeniden yorumladığınızı görüyorum. Buna “kendimizi keşfetme” yolculuğu diyebilir miyiz?

Tabii ki diyebiliriz. Ama bu büyük bir misyon olabilir. Bu bizim sadece bir isteğimiz. Özellikle konserlerde aldığımız tepkiler aslında bize niyetimizin karşı taraf geçtiğini gösteriyor. Herkesin kendi dünyasıyla başbaşa kaldığını duyuyoruz sıklıkla...


Parçalar kimi zaman birleşerek bir bütün oluştururken kimi zaman da bir araya geldiklerinde yeniden anlamlanıyor. Bu parçadan bütüne giden bir yolculuğu mu anlatıyor?

Evet, bizce parçalar bir bütünün bizlere görünen yüzleri. Dolayısıyla bu yüzden bazen konserlerde, gerçek anlamda da, hepsini bir sette ara vermeden çalıyoruz. Mesela Fransa - La Gaite Lyrique konserinde bu şekilde yaptığımızda insanların çok fazla etkilendiklerine şahit olduk.

İkinci albümünüzün 'İçbükey dış'; anlamı nedir, bununla neyi ifade ediyorsunuz? 
Bu albümün ismi ‘İçbükey dış’. Bu aslında tüm dış olanın, yani bizim dışımızda olanın tam tersine içte olduğunu anlatan’ tüm zıtlıkların birbiriyle var olduğunu söyleyen, bizim türettiğimiz bir kelime oyunu. Bizim için önemli bir başka konu ise albümün tamamıyla gece çıkmış olması. Bu tam anlamıyla Amak-ı Hayal'deki gibi konsept olmasa da parçaları oluştururken içinde bulunduğumuz hissin bir özeti gibi. Bu albüm biraz daha derinlerde bir albüm gibi geliyor bize. Ama diğer yandan da daha fazla ritmik.
 


 "JAPONYA'DA ALBÜM ÇIKARTAN İLK TÜRK MÜZİK GRUBU"

'İçbükey dış' ilk olarak Japonya'dan yayınlandı. Türkiye'de sanırım ilk defa bir müzik grubu Japanyo'dan albüm çıkarttı. Bununla ilgili -hazırlık çalışmasıyla ilgili, neler söylemek istersiniz? Neler yaptınız Japonya'da?

Japonların bizi bulma hikayesi aslında bizim orada bir takım compilation albümlere katılmamız ile başladı. Bunun dışında şu an Japonya’daki yapımcımız olan Takashige Miyawaki’nin bir takım ses kayıtları almak için Türkiye’ye gelmesiyle şekillendi. Biz bu zamana kadar bu compilatonlar içinde bile bulunduğumuzu bile bilmiyorduk. Bunun sebebi ise grubun adının orada Yakuza Ensemble olarak bilinmesiymiş. Sonrası ise karmaşık ve acayip bir film gibi. Albüm teklifi ise bizi gayet memnun etmişti. Müziğimizi çok beğendiklerini ise bir süre sonra öğrenmiş olduk. Sonuçta albümü Türkiye’den önce Japonya’da yayınlanan ilk grup oluyorsunuz. Bu çok hoş bir duygu tanışma sayesinde ikinci albümüzü Japonya da yayınlamak istediklerini belirttiler. Türkiye’ye geldiler, oturduk konuştuk. Ve 28 mart tarihinde Japonya’da Sendai de yaşayan Syunoven adlı ressamın işleri ile beraber CD+kitap formatında bir albüm yayınladık. Japonlar bunun dışında albümümüzün ilk parçası olan ‘İçbükeydış’ için 3 ayrı japon DJ’e sipariş verdikleri remixleri de ayrı olarak plak formatında yayınladı. Ayrıca Tokya’da iki ayrı lansman partisi gerçeklestirlidi. Bu etkinliklerde bir çok farklı konser organize edildi. Bizim ise ekim ayında bir Japonya turnemiz olacak. Şimdilik Tokyo, Kyoto, Sendai de 5 konser olmak üzere düşünülen konserlere eklenecek etkinlikler olabilir.


"YAPTIĞIMIZ MÜZİK BİRÇOK COĞRAFYA İÇİN YENİ VE DEĞİŞİK BİR ŞEY"

Müziğinizde çok farklı enstrümanları kullanıyorsunuz, çok farklı geleneklerden besleniyorsunuz, adeta Doğu ile Batı'nın birbiriyle harmanlanması gerçekleşiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yakaza olarak bizler sadece işimizin hakkını vermek istiyoruz. Gerisi güzelliklerle geri döner diye de umuyoruz. Yaptığımız müzik birçok coğrafya için yeni ve değişik bir şey. Bu anlamda zor bir durum tabi. Bizler yapmak istediğimiz müzikte standart bir soundu kendimize referans kılmadık. Ayrıca herkesin çaldığı enstrümanlara ve edindiği bilgiler ile merak ettiği tınılara bir sempatisi süreç içinde zaten fazlalaşıyor. Bu da sizi bu enstrümanlar gibi bazen daha spesifik seslere götürüyor. Tabii ki burada eğitimini aldığımız disiplinlerin çok etkisi var. Bildiğimiz, dinlediğimiz ne varsa etkilenip de yaptıklarımız da o kadar kendine özgü bir hal alıyor. Bunu paylaşabilmek gayet güzel bir durum.

'Amak-ı Hayal'den 'İçbükeydış'a geçerken müziğinizde neler değişti, müzik yolculuğunuz sizce nereye doğru ilerliyor? Neler var önünüzde?

Bizler için gayet güzel gelişmeler oluyor. Şu sıralar Japon video yapımcısı Gyo Harie’nin konserlerimiz için hazırladığı videoların tamamlanması sürecindeyiz. Eylül itibarıyla konserlere başlayacağız.  
Bundan sonra yapacağınız çalışmalar neler olacak? Yine böyle sıra dışı çalışmalarla karşılaşacak mıyız?

Bunu zaman gösterecek ama bizim çalışmamız hep ‘güzel’in peşinde olmak üzere.
Yakaza Ensemble