ALPEREN
OCAKLARI
Alperen
Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı (eski adıyla Nizam-ı Âlem Ocakları), Büyük
Birlik Partisi'ne yakınlığı ile bilinen, amacını i'lay-ı kelimetullah ve
nizam-ı âlem davası olarak açıklayan ve vakıf olarak faaliyet gösteren bir
gençlik yapılanması.
1 Ekim
1992’de kurulan Nizam-ı Âlem Ocakları, milletin değerleriyle bağdaşmayan her
hareket ve tavır karşısında toplumun refleksi olarak ortaya çıktı. Türkiye
genelindeki Nizam-ı Âlem Ocakları temsilciliklerinin,
özelikle Bosna Hersek ve Çeçenistan’a
destek gösterileri, Çeçenistan’a yiyecek, giyecek yardımı yapmaları, bu dönemde
Nizam-ı Âlem hareketinin önünü açtı.
Nizam-ı
Âlem Ocakları’nın ve yayın organı olan Alperen Dergisi’nin
etkisi gün geçtikçe artarken, yayınlanan yazılara ve dergiye arka arkaya davalar
açıldı ve maddi sıkıntılar yüzünden dergi kapatılıp ilerleyen süreçte tekrar
açıldı. 28 Şubat sürecinde Nizam-ı Âlem Ocakları’nın ismi Alperen Gençlik Ocakları olarak
değiştirildi.
Alperen
Ocakları'nın yapmış olduğu çalışmaları ve Türkiye'de gençliği Alperen Ocakları
İstanbul İl Başkanı Hüseyin Aktaş Bey’le konuştuk.
"MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN DA TEMEL HEDEFİ GENÇLİKTİ"
Öncelikle
bize Alperen Ocakları’nı anlatır mısınız? Hangi amaçla, ne zaman kuruldunuz?
Kimsiniz, neler yapıyorsunuz?
Alperen
Ocakları, Hz. Adem (as)’in dünyaya zuhur etmesiyle beraber kuruldu. Zaten o
zaman da verilen mücadeleyle şu an verilen mücadele aynı, i'lâ-yı kelimetullâh,
nizami âlem davası. Bu sadece Muhsin Başkan partiden (MHP
kastederek) ayrıldıktan sonra oluşan bir oluşum değil. Ta ki Hz. Adem
Aleyhissellam’dan bu zamana kadar gelen bir oluşum. Peygamber Efendimiz (sav)
bizim en büyük önderimiz. Öncümüz olarak onu biliriz. Onun verdiği mücadele
bizim için en büyük yoldur. Gücümüz nispetinde de onun koyduğu direktifler,
ölçüler üzerinde, Kur’an, sünnet ölçülerinde bir mücadele vermeye çalışıyoruz.
Kuruluş zamanı 1993. Muhsin Başkan MHP’den ayrılmasından sonra Nizam-ı Âlem Ocakları’nı kurdu. Önce Nizam-ı Âlem Ocakları ismiyle yürüttü bu çalışmalarını. Sonra bazı sıkıntıları oldu. 2001 yılından sonra da Alperen Ocakları olarak devam etti çalışmalarına.
Nizam-ı Âlem Ocakları’yla ilgili ne gibi sıkıntılar olmuştu?
Kuruluş zamanı 1993. Muhsin Başkan MHP’den ayrılmasından sonra Nizam-ı Âlem Ocakları’nı kurdu. Önce Nizam-ı Âlem Ocakları ismiyle yürüttü bu çalışmalarını. Sonra bazı sıkıntıları oldu. 2001 yılından sonra da Alperen Ocakları olarak devam etti çalışmalarına.
Nizam-ı Âlem Ocakları’yla ilgili ne gibi sıkıntılar olmuştu?
Çeçenlerin bir feribot kaçırma eylemi olmuştu. Bu eylemde ismi
baya ön plana çıkınca bazı sıkıntılar yaşandı, ondan sonra da bu ismi
feshettiler. İsmi bundan sonra da Alperen Ocakları olarak devam etti.
Muhsin
Yazıcıoğlu MHP’den ayrıldıktan sonra neden Alperen Ocakları’nı kurdu? Neden
böyle bir teşkilata ihtiyaç duydu sizce?
Kurması
lazımdı. Şimdi bir toplumun genci bilinçli, şuurlu olursa kendi özünü,
kültürünü, dinini bilirse o toplum kalkınır. Ama ondan uzak olursa malayani
işlerle uğraşırsa kendi kültüründen uzak bir değerle yaşarsa o toplum batar.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun da temel hedefi gençlikti. Gençlik üzerine bir
çalışmaydı, yapmazsa olmuyordu. Peygamber Efendimiz (sav)’de
gençler üzerinde aşırı derecede ehemmiyet gösteriyor. Bir
ülkenin dimağıdır gençler. Onlar ne kadar birikimli olursa, onların ne kadar
çok bilgi literatürü geniş olursa, kendi özüne bağlı bir gençlik olursa o
toplum da o kadar ayakta olur. Ama gençlik bozulduğu zaman da o toplum yıkılır.
Muhsin Başkanın en büyük hedefi gençliktir. Gençliğe de bu yüzden aşırı
derecede önem vermiştir.
"ALPEREN
OCAKLARI’NIN YAPTIĞI ASIL MÜCADELE NİZAM-I NEFS MÜCADELESİDİR"
Alperen
Ocakları bize anlatır mısınız? Neler yapıyorsunuz ocakta?
Alperen Ocakları, Peygamber Efendimiz (sav)’in Veda Hutbesi’nde
söylediği “Size iki hediye bıraktım: Kur’an ve sünnetim.” şeyleri kendisine
esas alıyor. Bu anlamda Alperen Ocakları’nın davası, hedefi ve mücadelesi
Kur’an ve sünnet ölçülerinde vatanına, milletine hizmet etmektir. O ölçülerde
yaşamak, o ölçülerde hizmet etmek… Bunu yaparken de önce kendimizden başlamak.
Alperen Ocakları’nın yaptığı asıl mücadele nizam-ı nefis mücadelesidir. Kendi
iç batıni âlemin zahiri âlemini de temsil eder.
İnsanın
kendi içinin temizlenmesi; sonra halkayı genişletip aileye, nizam-ı âlem
yapmak; sonra anneye, babaya, kardeşlere anlatmak, nizam-ı âlem yapmak; daha
sonra nizam-ı millet yani millete nizam getirmek, milletine bu olayı aktarmak,
onlara ölçüler getirmek. Peygamberimiz (sav) de aynı ölçülerde gitti. Önce
kendi, sonra ailesi, sonra milletine nizam vermeye başladı. Bu nizam-ı devlet.
Mekke’yi fethettikten sonra devleti İslam ölçülerinde gitmesi için kurallar koydu. Daha sonra da nizam-ı âlemi (âleme nizam verme ölçüsünü) ortaya koydu. Dünyanın her yerine bakın sahabe mezarları vardır. O halkalar bu o ölçülere uyarak gittiler. Bizim zaten sıkıntı çektiğimiz nokta da kendimize nizam vermeden âleme nizam vermeye çalışıyor oluşumuz.
Mekke’yi fethettikten sonra devleti İslam ölçülerinde gitmesi için kurallar koydu. Daha sonra da nizam-ı âlemi (âleme nizam verme ölçüsünü) ortaya koydu. Dünyanın her yerine bakın sahabe mezarları vardır. O halkalar bu o ölçülere uyarak gittiler. Bizim zaten sıkıntı çektiğimiz nokta da kendimize nizam vermeden âleme nizam vermeye çalışıyor oluşumuz.
Alperen Ocakları’nın kuruluş sebebi, biz bayrağımızı İslam
ölçülerinde olduğu için seviyoruz. Milleti İslam ölçülerinde kabulleniyoruz.
Vatanı İslam ölçülerinde savunuyoruz. İslam neyi emrediyorsa biz oradayız.
Peygamber Efendimiz “insanlar milletini sevmekle suçlanamaz”
diyor. Bizim için asıl milliyetçilik milletine hizmet etmektir, ırkçılık
yapmak babında değil bu ama. Allah Resulü “ırkçılık ayaklarımın altında” diyor.
Bizim için hiçbir zaman hiçbir millet birbirinden üstün değildir. Türk, Kürt,
İngiliz, şu, bu vb. Bizim için üstünlük Allah’ın koyduğu takvada üstün
olandadır. Ahlakta, ilimde, inançta, imanda kim üstünse bizim için en üstün
odur. Bizim buradaki mücadelemiz de o. Allah ve Resulünün koyduğu ölçülere
uyarak vatanımıza, milletimize gücümüz nispetinde hizmet etmek. Başka da bir
amacımız, gayemiz yok.
Alperen
Ocakları'nın geçmişten bugüne yaptığı çalışmaları bugün için taşıdığı önemi
anlatır mısınız?
Alperen Ocakları 20 yıllık bir harekettir. Bu zamana kadar yaptığı çalışmalarla teşkilatımızdan her konuda ihtisas sahibi adam yetiştirdik. Olaylara hiçbir zaman tepkisiz kalmadık. Peygamberimiz (sav)’e edilen hakaretler olsun, memleket meselelerinde olsun bunlarla ilgili hem programlar yaptık hem de bir mesele varsa ortada onunla ilgili programlar, eylemler yaptık. El ilanları dağıttık, sohbetler düzenledik/düzenliyoruz…
Alperen Ocakları 20 yıllık bir harekettir. Bu zamana kadar yaptığı çalışmalarla teşkilatımızdan her konuda ihtisas sahibi adam yetiştirdik. Olaylara hiçbir zaman tepkisiz kalmadık. Peygamberimiz (sav)’e edilen hakaretler olsun, memleket meselelerinde olsun bunlarla ilgili hem programlar yaptık hem de bir mesele varsa ortada onunla ilgili programlar, eylemler yaptık. El ilanları dağıttık, sohbetler düzenledik/düzenliyoruz…
Ocağımızda özellikle gençler için her konuyla ilgili sohbetler
yapıyoruz. Tabi diğer cemaatler yürüttükleri çalışmalarda ilkokula kadar
indiler. O da ekonomik şartlarla alakalı biraz da. Bizim de ekonomik
şartlarımız biraz sıkıntılı olduğu için biz de gücümüz nispetinde elimizdeki
arkadaşları kendi dava doğrultumuzda yoğrulabilecek şekilde ne varsa elimizde,
gönlümüzde ortaya koymaya çalışıyoruz.
"BİZ
ACEMİ BİRLİĞİYİZ, YETİŞTİRİYORUZ VE GÖNDERİYORUZ"
Genç
bir arkadaş Alperen Ocakları’na geldiğinde neler öğretiyorsunuz kendisine?
Bir arkadaşımız ocağa geldiği zaman önce Allah (cc) ilk zuhur
ettiği zaman kendisini anlattığı ayetler var. Nedir bunlar: Bir insan
‘Bismillahirrahmanirrahim’ deyip ‘ben Müslümanım’ dediği anda ilk olarak akait
ile ilgili bilgiler ve neye nasıl iman edeceğini öğreneceği ilmihal bilgileri.
Ardından farzları, vacipleri, sünnetleri öğrenecek.
Allah (cc) diyor ki: İlk önce Allah’a iman edeceksin, salih amel
işleyeceksin, inandıktan sonra da farz olan kesin emirleri yapacaksın.
Arkadaşlarımızı bu minval üzere tefsir, fıkıh ve siyer kaynaklarından
besleyerek hepsinin bir ihtisas alanı olması için çalışıyoruz. Keşke
şartlarımız daha iyi olsaydı okullarımız, yurtlarımız olsaydı daha iyi şeyler
verebilseydik. Biz de biraz eğilmeyen, bükülmeyen bir teşkilatız. Maddi açıdan
kimseye eğilmiyoruz. Farklı şeyler yapılabilir belki ama ocaklarımızda
gençlerimizi fazla tutamıyoruz. Biz acemi birliğiyiz yetiştiriyoruz ve
gönderiyoruz. Gençlerde artık ileride geleceği olduğu için iş hayatı veya aile
kurma sebebiyle bizden uzak kalabiliyor. Olsun, ama gittiği yerde vatanını,
milletini savunsun.
"MUHSİN
BAŞKANIN ALLAH YOLUNDA GİTTİĞİNE İNANIYORUZ"
Muhsin
Yazıcıoğlu 25 Mart 2009 günü helikopter kazası sonucunda yaşamını yitirdi.
Yaşanan bu kazayla ilgili suikast olduğuna dair haberler okuduk. Siz bu kazayla
ilgili neler düşünüyorsunuz?
Ben size ilk önce bir şey anlatayım: Bu Uhud Savaşı’nda okçular yerlerini değiştirdikten sonra kafirler arkadan Müslümanlara saldırdıkarı zaman büyük bir kaybı olmuştu Müslümanların ve ardından dağa çıkmak zorunda kaldılar. Oradan kafirler bağırıyordular “biz sizi yendik, öcümüzü aldık” diye. O zaman sahabelerden bir tanesi onlara bağırdı “bizimkiler şehid oldu, sizinkiler kafir olarak gittiler” diye. Bizimkiler aslında kurtuluşa erdiler. Yani kazanan yine bizimkiler oldu. Muhsin Başkan’ın bu kaza sürecinde biz Allah yolunda gittiğine inanıyoruz. Tamam, belki bu işin içinde suikast vardır ki var. 40 yıldır devletin içinde krallık kuranlarla mücadele ediyordu. Devlet kalkınmasın, gelişmesin diye orada oturmuş istediği gibi devleti kendi çıkarları için kullananlarla yıllarca mücadele etti. Şimdi sen onların o krallıklarına çomak soktun mu karşı geldin mi illaki bir şeyle seni ortadan kaldırma mücadelesi verirler. Sen memleket için mücadele ediyorsun, önü açılsın, ilerlesin, gelişsin diye… Onlar da diyor ki “yok, bu memleketin sahipleri biziz, bu şekilde olmasını istiyoruz, bu şekilde de olacak. Sen kimsin?”. Ve yıllarca Muhsin Başkan üzerinde suikast denemesi yaptılar. Trafik kazaları vb. ve en son da bu helikopter olayı oldu. O da en rahat öldürme sistemleriydi aslında. Çünkü bu yazılımların hepsi dışarıda olduğu için…
Ben diyorum yine Muhsin Başkan kazandı. Önü açıktı. Şu an ki iktidara karşı da bir alternatifti. Çünkü ne Devlet Bahçeli alternatif görünüyordu ne de Kılıçdaroğlu. Bahçeli’yi artık MİT mi derin devletin adamı mı görüyorlar, orası bilinmiyor. Kılıçdaroğlu’nun zaten ne olduğu belli değil.
Ben size ilk önce bir şey anlatayım: Bu Uhud Savaşı’nda okçular yerlerini değiştirdikten sonra kafirler arkadan Müslümanlara saldırdıkarı zaman büyük bir kaybı olmuştu Müslümanların ve ardından dağa çıkmak zorunda kaldılar. Oradan kafirler bağırıyordular “biz sizi yendik, öcümüzü aldık” diye. O zaman sahabelerden bir tanesi onlara bağırdı “bizimkiler şehid oldu, sizinkiler kafir olarak gittiler” diye. Bizimkiler aslında kurtuluşa erdiler. Yani kazanan yine bizimkiler oldu. Muhsin Başkan’ın bu kaza sürecinde biz Allah yolunda gittiğine inanıyoruz. Tamam, belki bu işin içinde suikast vardır ki var. 40 yıldır devletin içinde krallık kuranlarla mücadele ediyordu. Devlet kalkınmasın, gelişmesin diye orada oturmuş istediği gibi devleti kendi çıkarları için kullananlarla yıllarca mücadele etti. Şimdi sen onların o krallıklarına çomak soktun mu karşı geldin mi illaki bir şeyle seni ortadan kaldırma mücadelesi verirler. Sen memleket için mücadele ediyorsun, önü açılsın, ilerlesin, gelişsin diye… Onlar da diyor ki “yok, bu memleketin sahipleri biziz, bu şekilde olmasını istiyoruz, bu şekilde de olacak. Sen kimsin?”. Ve yıllarca Muhsin Başkan üzerinde suikast denemesi yaptılar. Trafik kazaları vb. ve en son da bu helikopter olayı oldu. O da en rahat öldürme sistemleriydi aslında. Çünkü bu yazılımların hepsi dışarıda olduğu için…
Ben diyorum yine Muhsin Başkan kazandı. Önü açıktı. Şu an ki iktidara karşı da bir alternatifti. Çünkü ne Devlet Bahçeli alternatif görünüyordu ne de Kılıçdaroğlu. Bahçeli’yi artık MİT mi derin devletin adamı mı görüyorlar, orası bilinmiyor. Kılıçdaroğlu’nun zaten ne olduğu belli değil.
Muhsin Yazıcıoğlu’nu gerçekten vatan sevdalısı, imanlı, ihlaslı
biri olarak görüyordu bu millet. Bu olay sürecinde de daha iyi tanıdılar
kendisini. Eğer o helikopter kazasından sağ çıksaydı bugün kesin çok farklı
yerlerdeydi.
Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili
aklınıza gelen güzel bir anınız var mı?
Muhsin Başkan önümüzde bir direk gibiydi. Öyle sağlam bir
direkti ki öldüğü zaman hakikaten yetim kaldık.
Muhsin Başkan’la 1996’dan beri beraberiz, daha önce Ülkü
Ocakları’ndaydık. Ülkü Ocakları’nda neyin mücadelesini verdiğimizi bile
bilmiyorduk. Daha sonra kitap karıştırdık, hakikati görmeye başladıktan sonra
anladık. O zaman böyle değildik; ülkücüydük ama niye ülkücüyüz, neyi
savunuyoruz, neyin mücadelesini verdiğimizi bilmiyorduk.
Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili şu anımı sizlerle paylaşmak
isterim: Sinan Erdem Spor Salonu’nda bir gece düzenlemiştik. Muhsin Başkan da
ordaydı ve baya bir kalabalıktı program. O zaman ben Bağcılar Ocak Başkanlığı
yapıyorum. Salonda büyük bir Alperen bayrağı vardı. Daha program bitmemişti ve
il başkanı bana ‘siz bayrağı indirin, onu ocağınıza götürün’ dedi. Ben
çocukları yolladım. Dedim ‘gidin o bayrağı indirin’. Ama daha program bitmemiş
ve bayrakta tam Muhsin Başkanın önünde.
O sırada çocuklar bayrağı indirirken Muhsin Başkan da bakmış ki
bayrağı indiriyorlar kürsünden inmiş. Sonra muhabbeti oldu Muhsin Başkanı
bayrakla beraber indirdiler aşağı diye. (Gülüyor) Sonra bana haber verdiler,
dediler çok kızgın. Sonra ben orada durmadım gittim, milletin içinde hakaret
yemeyelim diye.
Muhsin Yazıcıoğlu’nu biz bir genel başkan olarak değil de bir
abi bir büyük gibi görüyorduk. Bir çocuğu nasıl seversin, o çocuk sevgisi gibi
aynı öyleydi bizim için Muhsin başkan. Çok sağlamdı. Ben şimdiki liderlere
bakıyorum dün söyledikleri bugün tutmuyor. O çok sıkıntılı. Şimdi Tayip
Erdoğan “Görüşmeyiz, görüşen şerefsizdir” dedi ama şimdi görüştükleri ortaya
çıktı. En bariz şey o bedelli askerlik konusunda olmuştu. “Biz dedi nasıl
milletin yüzüne bakarız, biri 18 ay askerlik yapacak diğeri gelecek parasını
verecek gitmeyecek” dedi. Belli bir süre sonra dedi ki müjdemi verin “bedelli
askerlik geliyor” dedi. Bunun gibi belki onlarca mevzularını yakaladık ama
Muhsin Başkan öyle değildi. Bu iş bitti dediğinde ondan sonra bunun farklı bir
şekilde söyleyeyim diye konuştuğunu kesinlikle duymadım. Bizde öyle olduğuna
inandığımız için Allah adamı olduğuna, Allah eri olduğuna inandığımız için
peşinden gittik. Yoksa biz kimsenin adamı da kimsenin uşağı da değiliz. Ben
bunu İstanbul’da bütün ocaklarda söylüyorum: Biz Muhsin Başkanın adamı olmak
için mücadele vermedik. Biz Allah adamı, Allah eri olmak için mücadele verdik.
Lider olarak ona inandığımız için ve kabul ettiğimiz için yapıyoruz. Ona
inandığımız için peşinden gidiyoruz.
Alperen Ocakları’nın Ülkü
Ocakları’ndan farkı nedir?
Biz
İslami konuda biraz daha hassasiyet gösteriyoruz. Yoksa o kardeşlerimizle de
aynı düşünceye sahibiz de onlarda İslami yönünü bilerek biraz daha asimile
ettiler. Şimdi biz aksiyon adamıyız. Aksiyon insanlar yani deli insanlar. Allah
için, din için bir şey olduğu zaman hiç gözünü kırpmadan mücadele eder. Bunu da
bilen gruplar, bu ülkücü camianın bu manevi yönünü biraz törpülediler,
yonttular. Bunu yapmalarındaki sebepte kuru bir milliyetçiliği savunup tam
böyle teşekküllü bir şekilde mücadele verilmesin diye önünü kestiler, kırdılar.
Biz biraz daha İslami hassasiyeti ön planda tutuyoruz ki ön planda tutmayı
bırakın bütün davamız o diyoruz. Kur’an ve sünnet diyoruz, başka da bir şey
yok.
Burada milliyetçilikte de bayrak ve vatan ölçülerimizde de İslam ölçülerinde seviyoruz. Bayrağı niye seviyoruz? Üstünde hilal var, İslam’ı temsil ediyor diye seviyoruz. Yoksa başka türlü İslam’a uymayan ne olursa olsun ayağımızın tersiyle teperiz.
Burada milliyetçilikte de bayrak ve vatan ölçülerimizde de İslam ölçülerinde seviyoruz. Bayrağı niye seviyoruz? Üstünde hilal var, İslam’ı temsil ediyor diye seviyoruz. Yoksa başka türlü İslam’a uymayan ne olursa olsun ayağımızın tersiyle teperiz.
Alperen Ocakları olarak ‘gençlik’ kavramını nasıl ifade ediyorsunuz?
Peygamberimiz (sav) daha iyi söylüyor. Diyor ki; “En hayırlı
genç, gençliğini ibadetle geçirendir” diyor. Şimdi ben Allah Resul’ünün gözüyle
baktığım zaman imanlı, izanlı, ihlaslı, manevi değerlerini bilen, ahlaklı,
şuurlu, kendini yetiştirmiş, değerlerini ve özünü bilen bir gençlik olarak
düşünüyorum.
İnsan
gençken daha savruk, daha gözü kara, daha hesapsız oluyor… Bu anlamda gençlerin
doğru yönlendirilmesi zorunlu oluyor. Gençlere kılavuzluk yaparken, örnek
olurken hareket ettiğiniz temel dinamikleriniz (değerleriniz) nelerdir?
Şimdi ben baktığımda olay yine inanca dayanıyor. Temel
dinamiklerimiz bu yolda giden insanlar. Mesela bildiğimiz Necip Fazıl Kısakürek
olsun, Osman Yüksel Serdengeçti olsun şu an yaşayanlardan Mehmet Niyazi Özdemir
olsun, onların yürüdüğü çizgide yürümeye çalışıyoruz.
Gençlerin kötü durumlarla karı karşıya kalmalarında
özellikle medyanın ve sanal âlemin fütursuzca kullanılmasının çok büyük etkisi
var. Dizilerle bu hayatlar gösteriliyor; Mercedesler, yatlar, katlar villalar
yani sana rüya gibi bir hayat sunuyor. İşte bu noktada değerlerini bilmeyen bir
genç oldu mu hayatını öyle sanıyor ve öyle düşünüyor ve öyle hareket ediyor. Ha
değerlerini bilen bir gençlik kolay kolay öyle tufaya düşmüyor. Bizim de
dediğim gibi değer verdiğimiz şeyler Allah’ın koyduğu ölçüler hep o ölçülerde
bir hayatı deklare etmeye çalışıyoruz, hep ona göre yönlendiriyoruz. Allah
bizim nasıl yaşayacağımızı doğumumuzdan ölümümüze kadar bunu Kur’an’da ortaya
koymuş. O hayat içerisinde nasıl meşguliyetini, sosyal yaşantıyı, aile
yaşantısını koymuşsa biz de buna göre yaşayacağız.
Bu
kadar küfrün olduğu bir alanda, sanal dünyada bazen biz bile kayıyoruz. Bu çok
kolay bir şey değildir, bataklık içinde gül olmak zordur. 100 tane gençle
mücadele etsen 2 tanesi, 3 tanesi elinde kalıyor. En azından gençleri çekecek
alternatifler koymamız lazım. Şimdi küfür bir yarışmayla binlerce milleti
kendine bağlıyor. Biz o kadar belki ulaşamasak bir tanesine, iki tanesine ulaşıyoruz.
Biz o binleri nasıl bu tarafa çekeriz onu düşünüyoruz. Ölçüden de fazla
uzaklaşmamak gerekiyor. Yani takiyye de yaparak çekmemeli gençleri. Kendimize
çekerken değerlerimizden taviz vermemeliyiz. Film de yapsan tiyatro da yapsan
değerlerimize zarar vermeyecek işler yapmalıyız. Ben okuduğum kadarıyla
Peygamberimiz (sav) 23 yıllık mücadelesinde hiç taviz vermeden ilerlemiş. Ha
bazı devlet meselelerinde bazı tavizler olabiliyordur. Ama değerler konusunda
birini de kendimize çekerken zarar vermeden değerlerini incitmeden çekebiliriz.
"GENÇLERDEKİ
SORGULAMA RUHUNU ÖLDÜRMEMEK LAZIM"
Türkiye’de
yıllarca gençliğin önüne birtakım idealler servis edildiğini ama yapılanların
genellikle bunların anlatılmasından ibaret kaldığını görüyoruz. Bu anlamda
geleceğin inşası için gençlere ne yapmak gerekiyor?
Gençler 70’lerde 80’lerde kullanıldılar. Bizim gençlerimizde
araştırma ve sorgulama yetisini yok edersen bu kulaktan dolma ve şişme laflarla
birilerinin peşine giderler ve her türlü de kullanılırlar. Öyle bir genç
yetiştireceksin ki tam manasıyla inanmadan, sorgulamadan hiçbir şeyi kabul
etmeyecek. Mesela inanç konusunda bile Allah o ölçüyü koyuyor. İbrahim (as)
bile araştırarak yapıyor, güneş midir değil midir, ay mıdır değil midir? Sen de
bu hayatta en son noktada ahireti düşünüyorsan bulunduğun noktayı, konumu çok
iyi bilmen lazım. İyi araştırman lazım.
Birini de kendine lider edindiğin zaman liderini de çok iyi
tanıyıp bilmen lazım. Gerçekten ben bununla beraber gittiğim zaman benim hem
dünyamda hem de ahiretimde bir kurtuluş olacak mı? diye… Çok iyi gözlem yapmak
lazım. Bunu çok iyi araştırmak lazım. Şimdi gençliğin hakikaten beyni bomboş.
Çıkar amaçlı menfaat düşkünü bir adam olsun istediği şekilde gençliği sürükler,
istediği şekilde kullanır. Bunu 80 döneminde yaptılar. Yani vatan millet elden
gidiyor diye bir sürü genç öldü. Hâlbuki öyle bir şey yoktu. Çünkü o çatışma
esnasında birileri devletin ekonomisini sömürüyordu. Birileri memleket
içerisinde birbirlerini yerken, birbirlerini öldürürken öbürleri de ekonomiyi
götürüyordu. Ama sürekli bu oyunlar oynanamaya başlandı. Kürt-Türk meselesi,
Alevi-Sünni meselesi bunlara karşı aşırı derecede bir akım oldu. Şimdi sen bir
genci boş yetiştirirsen, araştırma ve sorgulama ruhunu öldürürsen ne olur?...
Bugün adam 40 yaşına gelmiş niye yaratıldığını bilmiyor. Böyle bir toplum
yetiştirirsen istediğin tarafa yönlendirirsin istediğin şekilde kullanırsın.
Ama sen gerçekten vatan evlatlarının gerçekten yanında olup da onları şuurlu
bir şekilde yetiştirip, araştırma ve sorgulama ruhunu da öldürmeden bir gençlik
yetiştirirsen o toplum da kazanır o çevre de kazanır.
Ben
mesela senelerdir bu teşkilatların içindeyim. En altından başladım ve şu an
İstanbul’un en üst noktasına kadar geldim. İstesek gençleri istediğimiz gibi
kullanırız. Çünkü gencin kanını biliyoruz, ciğerini biliyoruz. Ama biz
Allah’ıma şükürler olsun işin vebal boyutunu da kendimize yerleştirdik. Çünkü
“birisinin kapısını çalma yarın biri de senin kapını çalar”. Sen birilerinin
çocuğunu kullanırsan, kötüye yönlendirirsen yarın da belki benim çocuğumu aynı
şekilde yönlendirecek. Bir de işin ahiret boyutu var. Çocuğu yanlış
yönlendirirsen onun aldığı günah kadar sen de alırsın. Hak yolunda doğru bir
bab da yönlendirirsen onun aldığı sevap kadar sen de alırsın. Biz o idrake
vardığımız için (Allah’ıma şükürler olsun) eski bataklıklara düşmemeleri için,
yanlış yönde yönlendirilmemeleri için, kullanılmamaları için elimizden gelen
bütün gayreti bütün mücadeleyi veriyoruz.
Türkiye’deki
gençliğin en büyük sorunu nedir? Buna karşın gençliğin en güzel davranışının ya
da özelliğinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Türkiye'deki gençliğin en büyük sorunu maneviyat eksikliği… En
güzel davranışı ise kanında hâlâ o inanç var bir yerde patlıyor.
Gençlerle
ilgili çalışmalarınızı yürütürken gelenekten nasıl besleniyor, geleceğe nasıl
bakıyorsunuz?
Biz Osmanlı geleneğinden geliyoruz. Ve gelecekte de inen o
tevhit bayrağını tekrar kaldırıp dünyadaki bütün Müslümanları bir çatı altında
toplamayıp sadece Müslümanların huzur bulması değil dünyadaki bütün insanların
huzur bulması için mücadele etmek.
Bizde biliyorsunuz Kur’an’ı Azimüşşan’da “adaletli olunuz” diye
bir âyet-i celîle var. Biz o sömürücüler gibi değiliz. Biz o toplumun malını
kendi insanları kullansın diye öncülük yapmış bir milletin evlatlarıyız. Bizim
geleceğe yapacağımız en büyük şey tevhid bayrağını tekrar dalgalandırmak.
"HERKES İNANDIĞI
ŞEKİLDE YAŞAYABİLMELİ"
Türkiye’deki
özgürlükler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de
bir özgürlük yok. Bu ülkede bir devlet kuruldu ve inkılaplar yapıldı, devrimler
yapıldı. Biz de hâlâ onlara göre yaşıyoruz. O devlet kurulurken çoğu insanın
özgürlükleri elinden alındı. Alınırken de o yaptıkları devrimleri kabul
etsinler diye insanlara her türlü zulüm yapıldı. İstiklal Mahkemeleri’nde
biliyoruz ki 10 binlerce insan öldürüldü.
Türkiye’de özgürlük olabilmesi için bu sistemin önce kırılması lazım. Herkesin inandığı şekilde yaşayabileceği bir özgürlüğün olabilmesi lazım. Mesela ben bu eğitim sistemini istemiyorum. Ben kız çocuğumun belli bir yaşa geldikten sonra erkeklerle aynı sınıfta okumasını istemiyorum. Bir baba olarak bu benim en doğal hakkım. Özgürlüğün değişmesi için önce sistemin değişmesi lazım.
Türkiye’de özgürlük olabilmesi için bu sistemin önce kırılması lazım. Herkesin inandığı şekilde yaşayabileceği bir özgürlüğün olabilmesi lazım. Mesela ben bu eğitim sistemini istemiyorum. Ben kız çocuğumun belli bir yaşa geldikten sonra erkeklerle aynı sınıfta okumasını istemiyorum. Bir baba olarak bu benim en doğal hakkım. Özgürlüğün değişmesi için önce sistemin değişmesi lazım.
"SİYASİ
AKLI NET GÖREMİYORUZ!"
Yeni
anayasayla ilgili ne düşünüyorsunuz? Beklentileriniz nelerdir?
Ben yeni bir anayasa yapacaklarına inanmıyorum. CHP, MHP ile
yeni anayasa yapılacağına da inanmıyorum. Birisi ırk bazında bakıyor, “Türk
Türk” diyor; biri de “bu devrimler kesinlikle kaldırılmayacak” diyor. Öteki de
PKK, özgürlük, barışla ilgili bir sürü şey söylüyor. Bunları da zaten
çözemedik. Bunlar gerçekten memleketin üzerinden kara bulutlar kalksın diye mi
mücadele ediyor yoksa Amerika’nın yeni kurduğu bir krallık mı onu da tam bir
çözemedik. Bunlar da ülkenin temel dinamikleri için mücadele edip öyle bir
anayasa mı çıkartacaklar yoksa birilerinin dediği ya da istediği doğrultu da mı
anayasa yapacaklar? Bunda da tam net değiliz. Siyasi aklı net göremiyoruz.
Neden
net göremiyorsunuz?
Çünkü bir yerde durmuyorlar. Taassup diye bir şey vardır. Bakın
o bende yok. Bu, tamam doğrudur onları at, git olayı yok. Ben AK Parti doğru
yaptı mı doğru derim yanlış yaptı mı yanlış derim. Doğrusuna doğru yanlışına
yanlış bizim Muhsin Başkan’da da vardı.
Geçen sene İmam hatipleri açtılar, takdir ettim. Ve her yerde de
söyledim. Bir de şimdi kendi içlerinde de güç savaşı başladı. Cemaat ile AKP
arasında bir güç savaşı yaşanıyor. Biri diyor ki benim istediğim gibi hareket
edeceksin o da diyor ki hayır ben hükümetim, asıl devlet benim, istediğim şekilde
hareket ederim. Yani düne kadar zarar gördüğümüz insanlar temizlensin diye
beraber mücadele vermişseniz şu an yaptıkları büyük bir terbiyesizlik. Eğer ki
gerçekten ülke üzerindeki kara bulutları kaldırıp ülkenin önünü açmak bütün
İslam birliğini sağlamak için maksimum mücadele varsa ki demek ki yok amacınız
bu değildi, amacınız sadece güç ya da iktidar savaşıydı. Şu anda onu
yapıyorsunuz. Sizin bunları bırakıp bir araya gelip, birlik olup; sadece AKP ve
cemaat olayı değil, ehlisünnet bütün cemaatlerle birlik olup, birleşip bir
yumruk olup hareket etmektense şimdi erk savaşına başladılar. Herkes “benim
dediğim olsun” istiyor.
Bugün
bakıyorsun “sen generallerin avukatı mısın” diyorsun yarın gidip kendin ziyaret
ediyorsun. Diyorsun ki insani bir davranış. Vur vur vur ondan sonra da git sev.
Böyle bir şey yok. Şimdi özellikle devlet kurumlarını paylaşamıyorlar.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti kurulduğundan bu yana hep Müslümanlara zulüm yapıldı. Bunun
üstüne siz kendi içinizde savaş çıkarıyorsanız ben bunun altında her şey
ararım. Ama siz bu kadar zulmün karşısında durup şuan ki duruma kadar getirip
bundan sonrada birlik olmuyorsanız, beraber olup birlikte hareket etmiyorsanız
kardeşim bunda elbet birilerinin parmağı vardır. Yüzde yüz bir oyun var.
Şu an birlik zamanı, bir olma zamanı. Bakın ben söylüyorum, benim parti gibi bir derdim yok. Yarabbi şu tabelaları tamamen kaldır. Hiç sevmiyorum. BDP imiş, AKP imiş, CHP imiş hiçbir tanesini sevmiyorum. 60 tane parti kuruldu bu memlekette. Hepsini kaldır, hepsini bir arada toplayacak bir mücadelemiz olsun. Beraber olma, bir olma. Doğru mu yapıyor her zaman yanındayım. Kim ne doğru yaparsa yanındayım. Vatan için bir tane çivi çakıyorsan yanındayım.
Şu an birlik zamanı, bir olma zamanı. Bakın ben söylüyorum, benim parti gibi bir derdim yok. Yarabbi şu tabelaları tamamen kaldır. Hiç sevmiyorum. BDP imiş, AKP imiş, CHP imiş hiçbir tanesini sevmiyorum. 60 tane parti kuruldu bu memlekette. Hepsini kaldır, hepsini bir arada toplayacak bir mücadelemiz olsun. Beraber olma, bir olma. Doğru mu yapıyor her zaman yanındayım. Kim ne doğru yaparsa yanındayım. Vatan için bir tane çivi çakıyorsan yanındayım.
Şimdi en çok sıkıntı çektiğimiz asker kurumdu. Mesela askerde
gerçek manada üreten, vatanı için mücadele eden, olduğu yerde hizmet eden
komutanın ayaklarının altını öperim ben. Ama ihanet ediyorsa, bir yerlere
çalışıyorsa, ilerlememesi için mücadele ediyorsa onu elimden gelse Taksim
Meydanı’nda asarım.
Yapılan araştırmalara göre
Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu imkânı olsa yurt dışına
gidebileceğini ve orada yaşayabileceğini söylüyor. Sizce gençler Türkiye’den
neden gitmek istiyorlar? Gençler, Türkiye’de nelerden memnun değil?
Bu da medyadan kaynaklanıyor. Çünkü yurtdışına karşı bize öyle
bir sunuş yapılıyor ki gençlerin de kafası normal olarak oraya gidiyor.
Hollywood filmleri ile oranın güzellikleri öyle bir süslenip dünyaya
gösteriliyor ki gençler de o hayalle yaşadığı için direkt oraya yöneliyor.
Dünya
eğlence için yaratılmadı diyor Allah (c.c.). Dünyayı geçici bir hayat olarak
göreceksin. Misafir olarak göreceksin. Bir misafirlikteki kuralın, kaiden ne
ise ona uyacaksın.
Şimdi demin de dediğim gibi görsel medya aşırı şekilde etkiliyor gençleri. Onlar da kendi değerlerinden yoksun olduğu için neticede bir etkilenme oluyor. Özeniyorlar. Çok ağır ve acı bir durum. Hâlbuki karşındaki insan acınacak bir durumda. Çünkü Allah’a ve Peygamber’e inanmıyor. Edebi bir hayatı yok. İşte ben inanç konusunda zayıf olduğum için o insanın yaşantısına özeniyorum. Bu bir özenme durumudur. Kendi dinimizi bilmediğimizden dolayıdır.
Şimdi demin de dediğim gibi görsel medya aşırı şekilde etkiliyor gençleri. Onlar da kendi değerlerinden yoksun olduğu için neticede bir etkilenme oluyor. Özeniyorlar. Çok ağır ve acı bir durum. Hâlbuki karşındaki insan acınacak bir durumda. Çünkü Allah’a ve Peygamber’e inanmıyor. Edebi bir hayatı yok. İşte ben inanç konusunda zayıf olduğum için o insanın yaşantısına özeniyorum. Bu bir özenme durumudur. Kendi dinimizi bilmediğimizden dolayıdır.
Bugünkü
gençlerin hepsi televizyonla büyüdü. Şimdi buna bir de sanal dünya eklendi.
Gençlerin algılamaları, hayal dünyaları, zihinlerinin çalışması, bakışları,
görüşleri, kodlamaları, hepsi görsel ya da sanal dünyanın kurallarına göre
şekilleniyor. Bu dünyanın nimetleri ya da kötülükleri gençleri nasıl etkiliyor?
Bu anlamda gençlere ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
Gençlerin aşırı derecede sanal dünyada yaşamalarını istemiyoruz. Biz bunun yerine yüz yüze görüşmenin daha iyi olduğunu, kalıcı bir etkisi olduğunu düşünüyoruz. Sanal dünya insanlar arasındaki samimiyeti koparıyor. Değerlerden yoksun olunca her şeye kapısı açık ve kötü bir yoldan gitmenize de kapı aralıyor.
Zihnini neyle doldurursan sanalda ona doğru yöneliyorsun. İnternetin güzel tarafı da var iyi tarafı da var ama kolay kolay da güzel taraflara gidilmiyor. Yani ne ile doldurursan beynini o şekilde bakıyorsun dünyaya, sanal dünyada bu çok etkili oluyor. Sürekli onla beraber olduğun için kötü kötü yollara gidilmeye başlanıyor. Ama temiz ve güzel bir şekilde bakılırsa gerçekten çok faydalı bir hale geliyor. Bazı gençler de var adam hayattan kopmuş gibi sürekli internet başında. Eskiden misafirliğe gidildiğinde herkes şen şakrak sohbet ederdi ama artık öyle bir şey yok, film biter misafir kalkar durumundayız artık. Bizi tamamen ele geçirdiler hem de öyle böyle değil.
Gençlerin aşırı derecede sanal dünyada yaşamalarını istemiyoruz. Biz bunun yerine yüz yüze görüşmenin daha iyi olduğunu, kalıcı bir etkisi olduğunu düşünüyoruz. Sanal dünya insanlar arasındaki samimiyeti koparıyor. Değerlerden yoksun olunca her şeye kapısı açık ve kötü bir yoldan gitmenize de kapı aralıyor.
Zihnini neyle doldurursan sanalda ona doğru yöneliyorsun. İnternetin güzel tarafı da var iyi tarafı da var ama kolay kolay da güzel taraflara gidilmiyor. Yani ne ile doldurursan beynini o şekilde bakıyorsun dünyaya, sanal dünyada bu çok etkili oluyor. Sürekli onla beraber olduğun için kötü kötü yollara gidilmeye başlanıyor. Ama temiz ve güzel bir şekilde bakılırsa gerçekten çok faydalı bir hale geliyor. Bazı gençler de var adam hayattan kopmuş gibi sürekli internet başında. Eskiden misafirliğe gidildiğinde herkes şen şakrak sohbet ederdi ama artık öyle bir şey yok, film biter misafir kalkar durumundayız artık. Bizi tamamen ele geçirdiler hem de öyle böyle değil.
Türkiye’yi
gençler üzerinden düşündüğünüzde nasıl bir gelecek tasarlıyorsunuz? Nasıl bir
Türkiye’de yaşamak istiyorsunuz? Gelecek hayalinizi kısaca anlatır mısınız?
İ'lâ-yı kelimetullâh nizami âlem davasında bir gençlik davamız var. Birlik olmuş bir İslam dünyası hayalimiz var.
İ'lâ-yı kelimetullâh nizami âlem davasında bir gençlik davamız var. Birlik olmuş bir İslam dünyası hayalimiz var.
Ayrıntılı
Bilgi İçin:
