Granada Yayınları bünyesinde iki ayda bir yayınlanan bir
edebiyat dergisi olarak 2013 yılında yayın hayatına başlayan Granada Edebiyat
Dergisi, nitelikli okura, nitelikli bir dergi okutmak amacıyla manifestosuz bir
anlayışla okuyucuya hitap ediyor.
“Türkiye’de
Dergiciliğin Sorunları”nı Granada
Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni V.Hüseyin Kaya ile konuştuk.
Öncelikle
bize derginizi tanıtır mısınız? Hangi amaçla ne zaman yayın hayatınıza
başladınız? Ne tür eserler yayınlıyorsunuz? Yayın politikanız nedir?
Granada Edebiyat Dergisi’nin,
Nisan 2013’de Duvarlar Yıkılırken kapak moddosuyla ilk sayısı yayınlandı.
Granada Yayınları bünyesinde iki ayda bir yayınlanan bir edebiyat dergisiyiz.
Dergiyi çıkaran kadronun (Atiye Gülfer Kaymak, Serkan Ozan Özağaç, Servet
Gündoğdu, K. Çağlar Aksu, V. Hüseyin Kaya) nitelikli okura, nitelikli bir dergi
okutmak gibi bir amacı var. Çıkış sebebimizi de bu amaç bağlamında
özetleyebiliriz.
Yazılı bir yayın
politikamız/manifestomuz yok. İlk sayımızda da bunu vurguladık zaten.“Manifestosuz
varolmanın dayanılmaz hafifliği”ni yaşamak istiyoruz. Birinci
sayımızın sunuş yazısının son paragrafını burada tekrar paylaşmak istiyorum: “Evet, bir manifestomuz yok! Çünkü
derginin anlamını ve önemini inşa edecek olanın,
derginin editöryal
kadrosu, şairleri, öykücüleri ve yazarları olamayacağını biliyoruz. Granada Edebiyat Dergisi, bu dergiyi
elinde tutan okurların, metinleri okuyan, haz duyan, kritize eden, karşı yazı
yazan, elinden fırlatan, yeni bir edebiyat dergisi çıkmış diye sevinen, yine
bir edebiyat dergisi çıkmış diye ver yansın eden, kitapçı rafında şöyle bir
kapağına göz atıp ondan uzaklaşan ve belki de derginin adını hiç duymayacak
olan okurlar tarafından inşa edilecek. Bu bakımdan bu derginin manifestosu,
yazılmış değil, yazılmakta olan bir şey olarak bir tür açık kitap (açık dergi)
halinde kalacak. Ve bu dergi yalnızca senin için açılıyor. Nitekim bu dergi ne
kadar farklı konuya, yazara, dünyaya ilişkin yazılar yayımlarsa yayımlasın
daima kaynak meselesi edebiyat olarak kalacak. Arzulanan bir ilke olduğu için
değil, kesin bir zorunluluk bu. Entelektüel edebiyat için, edebiyatın anlamını
yeniden düşünmek için, daima…”
"DERGİLER
NİTELİKLİ OLANLA OLMAYANIN AYRIMINI YAPIYOR"
İngiliz
edebiyat tarihçisi Mark Parker, 1800'lü yıllarda İngiltere’de dergiciliğin
“soyluluk mücadelesi” için bir araç olma özelliği gösterdiğini söylüyor. Osmanlı’dan
günümüze Türkiye’deki dergiciliğin tarihsel gelişimini de düşündüğünüzde bizde
yayınlanan dergilerin nasıl bir mücadelenin aracı olduğunu düşünebiliriz? Bu
anlamda Türkiye’de dergiciliğin geçmişini, hangi dönemlerden geçerek bugünlere
ulaştığını söyleyebilirsiniz?
“Soyluluk mücadelesi” kavramını
şahısların değil de sanatın edebiyatın soyluluğu bağlamında ele alırsak
dergiciliğin (edebiyat dergiciliğinin) temel gayesini tam anlamıyla ifade etmiş
olabiliriz. Sanatın elitist/soylu bir alan olduğunu düşünüyorum. Dergiler de soylu yani nitelikli
olanla olmayanın ayrımını yapıyor bir bakıma. Yüzlerce yazı, şiir geliyor bir
derginin e-posta kutusuna ancak bunların en nitelikli olanları yayınlanma hakkı
elde ediyor. Türkiye’de ve dünyada edebiyat dergileri geçmişte de bugün de bir
elek vazifesi görmüştür/görüyor.
"BUGÜN
YAZILAN ŞİİR VE ÖYKÜLER GEÇMİŞTEKİLERİN ÇOK ÖTESİNDE"
Türkiye’de
dergilerin eskiden bir okul işlevi gördüğünü, yeni düşünceler doğurduğunu,
fikir tartışmaları yürüttüğünü biliyoruz. Düşüncenin ve hayatın merkezinde olan
dergileri bugün baktığınızda nerede görüyorsunuz?
Evet, bir dönemin dergileri
mektep vazifesi gördü. Edebiyata yeni kalemler kazandırdılar. Ancak ben yazarlıkta
usta-çırak ilişkisine çok da inanan birisi değilim. Dolayısıyla dergilerden
“yetişen” isimler eğer dergiler olmasaydı da bir şekilde ortaya çıkacaklardı.
Bugün, hiçbir edebiyat dergisinde görünmeden ilk kitabını çıkarıp başarılı olan
yazarları da görüyoruz.
Bugünün edebiyat dergilerine
gelecek olursak… Bence ortam bugün daha hareketli. Dergilere ilginin azalmış
olması bir gerçek fakat ben bugün yazılan şiirleri de öyküleri de geçmişte
yazılanların çok ötesinde görüyorum.
"BÜGÜNKÜ EDEBİYAT DERGİLERİ HALA 20-30 YIL ÖNCEKİ MANTIKLA
ÇIKIYOR"
İki de
bir kapanan, satmayan, okunmayan, sürekli olduğu yerde dönüp duran, boyu ne
uzayan ne de kısalan dergilerin olduğuna şahidiz. Matbu dergilerin en temel
sıkıntılarından birisi de ya ferdi ya da belli gruba dayanarak belli bir süre
sonra kısır döngüye hapsolmaları. Dergilerin böylesine bir kısır döngüye
hapsolmasının nedenleri nelerdir? Bunun dergiciliğe olumlu ya da olumsuz
anlamda sonuçları neler oluyor?
Zaten sorduğunuz sorunun
cevabını siz vermişsiniz. (Gülüyor) Bahsettiğiniz şekilde bir kısır döngünün
dergiye elbette olumlu bir katkısı olmayacaktır.
Özellikle bugünkü edebiyat
dergileri hala 20-30 yıl önceki mantıkla çıkıyor. 100. sayısını devirmesine
rağmen bir etki alanı oluşturamamış dergiler var. Kusuru okur azlığında
aramanın bir faydası yok. Dergiler bir özeleştiri yapmak zorunda. Hem biçim hem
de içerik olarak reform şart!
"BİR
DERGİ OKUR KAYBEDERSE SUÇ %99.9 KENDİSİNDEDİR"
Günümüzde
dergiler internetle birlikte bir değişim dönüşüm geçiriyor. Matbu dergiler her
geçen gün okur kaybedip kapanırken, internet dergileri gün geçtikçe daha da
çoğalıyor... Türkiye’de son yıllarda okur sayısı düşüyor kullanıcı sayısı
artıyor. Peki tablet bilgisayarlar ve mobilleşen dünya dergicilik için bir
tehdit mi yoksa bir fırsat mı?
Bu genellemeye katılmıyorum.
Bir kısım matbu dergiler okur kaybediyor belki ama bir kısmı da her yeni sayıda
baskı adetini arttırıyor. Biz ikinci sayımızda baskı adetimizi %70 oranında
arttırdık. Üçüncü sayımızda bunun üzerine %20 daha ekledik. Yani dergi ekibi bu
işe kafa yorarsa okur kaybetmez. Bir dergi okur kaybediyorsa suç %99.9
kendisindedir.
Mobil ortam kesinlikle bir
tehdit değil. Daha geniş imkânlar sağlıyor yayıncıya. Baskı, depolama gibi
maliyetleri neredeyse sıfıra indiriyor. Bu bakımdan dijital yayıncılığa hep
sıcak baktık.
Tablet
ve mobil uygulamalara derginizi hazırlıyor musunuz? Gelecekle ilgili
planlarınız neler?
Yayınevi olarak kitaplarımızın
e-kitap versiyonlarını satışa sunduk. Dergimizin de e-dergi versiyonunu
önümüzdeki sayılarda satışa açacağız. Dijital yayıncılığın tüm imkânlarını
kullanmak istiyoruz.
"BİR
DERGİ KENDİ OKURUNU İNŞA EDEMİYORSA İSTEDİĞİ KADAR YAZAR YETİŞTİRSİN, UZUN
ÖMÜRLÜ OLMAZ"
Derginizin
reklam, dağıtım, telif ücreti gibi problemlerini nasıl çözüyorsunuz. Bu anlamda
dergiciliği genel anlamda problemlerini düşündüğünüzde, Türkiye’de
dergiciliğinin içinde bulunduğu çıkmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin dört bir yanındaki
zincir kitabevlerine, kitapçılara ve gazete bayilerine dağıtım yapan bir şirket
aracılığı ile dergimizin dağıtımını sağlıyoruz. Her sayıda yayınevlerinden
reklam alıyoruz.
Türkiye’de dergiciliğin içinde
bulunduğu çıkmazların en başında dergi dağıtmayan dağıtım şirketleri ve
yeteneksiz yöneticileri sayabiliriz.
Bugünün
dergileri yazar yetiştiriyor mu? Sizin derginizde yetişen yazarlar kimler oldu?
Üçüncü soruda da cevapladım
aslında bu sorunun bir kısmını. Asıl soru şu olmalı bence: bugünkü dergiler
okur yetiştiriyor mu? Yeterince yazar var zaten. Asıl okura, nitelikli okura
ihtiyacımız var. Bir dergi kendi okurunu inşaa edemiyorsa istediği kadar yazar
yetiştirsin, uzun ömürlü olmaz.
On5yirmi5

