D&R’ın en çok satan kitaplar listesinde ilk üç
sırada Uğur Koşar’ın kitapları var: “Allah De Ötesini Bırak”, “Rabbin İçin
Sabret”, “Bana Allah Yeter”. En çok satan ilk 10 kitap içinde ise adında
“Allah” olan 4 kitabın olduğunu görüyoruz. D&R’ın daha çok şehirli,
orta ve üst düzey gelir durumuna sahip eğitim düzeyi yüksek bir müşteri profili
olduğunu düşünürsek; okur kitlesinde “Allah” inancına yönelik böyle bir
yönelişin sebebi ne ola ki diye düşünmeden edemiyor insan.
Kitapyurdu’nun “edebiyat dışı” kategorisinin en çok
satanlar listesinde Uğur Koşar’ın 1. sırada “Allah De Ötesini Bırak”, 3. sırada
“Rabbin İçin Sabret”, 4. sırada “Bana Allah Yeter” kitapları yer alıyor.
“Edebiyat Dışı” kategorisinde en çok satan ilk 10 kitap arasında Uğur Koşar
dışında yalnızca bir isim bulunuyor. O da Cemalnur Sargut. Sargut’un beşinci
sırada bulunan kitabı yine aynı minval üzere “Allah’ıma Sefere Çıktım” ismiyle
yayınlanmış.
İnternetten kitap alışverişlerinde en çok tercih edilen
sitelerden bir diğeri İdefix.com’da “çok satanlar” listesinde 5. sıradaki kitap
Uğur Koşar’ın “Allah De Ötesini Bırak”; 15. sıradaki kitap yine Koşar’ın “Bana
Allah Yeter” kitabını görüyoruz.
Dördüncü olarak belki Pandora.com kitap sitesinden
bahsedebiliriz. Burada da Uğur Koşar’ın “Allah De Ötesini Bırak” kitabı “en çok
satan kitaplar” arasında 13. sırada bulunuyor.
Allah’la ilgili kitapların çok satan kitaplar
listesinde olmasını, Allah inancının popüler konulardan biri haline gelmesini,
kısaca kitap satışları üzerinden insanlardaki “Allah” inancını İLAM Araştırma
Öğretim Görevlisi Sosyolog Eyüp Taşöz'le konuştuk.
‘KUTSAL’ YÜKSELİYOR
En çok satan kitaplara baktığımızda Uğur Koşar
başta olmak üzere “Allah”la ilgili kitapların daha çok okunduğunu görüyoruz.
İnsanlar neden Allah’la ilgili kitaplara yöneliyor? Bunu “Allah’ın yükselişi”
olarak yorumlayanlar var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kutsalın yükselişidir. Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nden Zeka Santürk Hoca “Kutsalın Yükselişi” adıyla bu konuyu
çalışmış, kitaplaştırmıştı. Kutsal yükseliyor fakat kutsal, özellikle
Amerika’da Peter Berger, Thomas Luckman gibi din ve bilgi sosyologlarının
“kutsal”la ilgili anlayışları üzerine yükseliyor.
Kutsal, insanın kendisince anlam verdiği, anlamlı kabul
ettiği dolayısıyla ulvileşmiş her şey şeklinde zaten ders kitaplarında geçiyor.
Ama burada şöyle bir şey var: Böyle bir kutsal anlayış bir; kapitalizm tabanlı,
ikincisi; modern insanı tarif eden ve onun kutsal anlayışını kabul eden,
çalışma dışında kalan vakitlerde kendilerine ruhsal açılım sağlayan bir kitleye
hitab ediyor. Bunun kesinlikle dinlerdeki kutsallıkla alakası yoktur.
Antropolojik bir tabandır çünkü. Ben mesela çay içmeyi kendi kutsalım olarak
kabul edebiliyorsam, bu artık benim için kutsaldır ama dini bir şey değildir.
Bunun gibi bir şey.
DİN İLE KUTSALIN FARKI
Peki, bir şeyin kutsal ya da dini olduğunu
nasıl ayırt edebiliriz? Aradaki fark nedir?
Dinlerin kutsal anlayışı bellidir. Dinlerin akaidine ve
teorilerine yaslanır. Bizim akaidimiz imanın 6 şartı, teorilerin dışında kalan
pratiklerde İslam’ın 5 şartı başlangıç için gereklidir. Eğer ben bunun dışında
bir kutsal üretiyorsam bu dini bir şey değildir. İkincisi, bir de yarı
kutsallar vardır ve tam kutsallar vardır. Bunlar dinlerden beslenir. Yarı
kutsallara sizin muhatap olduğunuz kitapta peygamberin söylediği bir şeyi siz
kendinize bir vecize kabul edip bunun çevresinde bir dünya kurabilirsiniz. Mesela
bizde sadaka taşları vardır. Osmanlı’da sadaka taşları çok kutsal bir şeydir.
Ben bununla kültürümü yan yana getirip, bir sistem kurdum ve sadaka taşı
yapıyorum, diyorsunuz. Fakirler de gidiyor ihtiyaçlarını, ihtiyacı olduğu kadar
o taşların içinden alıyor. Tamamen dinden bağımsız değil ama tamamen emredilmiş
bir şey de değil sadaka taşları. Bu anlattığım yarı kutsaldı. Dinden neşet
ediyor fakat insani unsurlar kültürle taşıyor.
Birde dinle alakası olmayan kutsallar var.
Bunlar neler?
Geriye kalanların tamamı buna giriyor. Mesela, vergi
dairelerinde yazar; “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.” der. Şimdi bu dini bir
şey midir? Diyelim ki siz bir kazanç sağlıyorsunuz. Alkol satıyorsunuz ve
verginizi veriyorsunuz. Bu ilkeye göre kutsal bir şey yapıyorsunuz. Ama bu
Allah’ın istediği bir şey değil bu. O zaman bu İslam’la alakası olmayan bir
kutsal olur.
ARTIK AKLIMIZI KULLANACAĞIZ, DİN AKLA MANİ Mİ?
İslam dışındaki kutsallar bizim toplumumuzda
nasıl neşet ediyor? Bu duruma nasıl geliyoruz?
Bu noktaya modernizmden geldik. Bu noktada asıl soru şu
aslında: “Sosyal ve siyasal anlamda bütün ideolojiler nasıl ilerliyor?” Bu
noktaya modernizmin, bir önceki çağın felsefe tabanı ile geldik. Orada Deizm’i
göreceksiniz. İnsanlar başta Hristiyanlığa tepki olarak şöyle
söylemler geliştiriyorlardı: Artık aklımızı kullanacağız, din akla mani
mi? “Evet” diyenler ve Hayır” diyenler vardı. “Evet” diyenler de kendi
aralarında bölünüyorlar. Burada özellikle bir şey ortaya çıkıyor. “Biz tamamen
aklımızı kullanalım” diyenler var. İnançla beraber bir Tanrı’ya da inanalım ama
bu kesinlikle dini olmasın. O yüzden Deizm (Uzak Tanrı) fikri ortaya çıkıyor.
Uzak Tanrı’da Türkçeye “Yaradancılık” olarak çevriliyor. “Tanrı var ve akıl bu
Tanrı’ya inanabilir. Fakat bu dini olmamalı, akılla elde edilmelidir.”
diyorlar.
KUTSALLARIN EN İNSANİ ŞEKLİ TÖRENLER
Allah’la ilgili kitapların satışının
artmasının, bu tür kitapların popülerleşmesi ya da insanların muhafazakârlaşmasıyla
veyahut sekülerleşmesiyle bir bağlantısı var mı?
Seküler hayatla ilgili bu. İnsanlar din-dünya ayrımıyla
tamamen dinlerden soyutlanıyor. Fakat tanrı fikrinden de kopulamıyor.
Kopulamayınca da özellikle tasavvufi, mistik kitaplara -esnek ürünler kabul
edildiği için- yöneliyorlar.
İkincisi bütün dünyada öne çıkan belli bir mistisizm var
aslında. İnsanlar modern hayata tepki olarak bunları geliştiriyorlar. Tamamen
maddiyat insanın hayatında bir karşılık bulamıyor. Bulamayınca “Maneviyatı
nasıl dolduracağız?” sorusu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla insanları bu şekilde
dolduruyorlar. Kutsalların en insani şekli törenler. Hiçbir zaman insanlar
aydınlanmadan sonra inkâr etseler bile kutsaldan kopamamışlar. Ya kutsala tabii
olmuşlar ya da onlara benzeyen birtakım yeni törensel durumlar aygıtlar
üretmişler. Milli bayramlar mesela tamamen insan elinden çıkma kutsaldır.
İbadete benzer. Belli değerleri, şekilleri, zamanları vardır. İbadetlerde
biliyorsunuz; böyledir. Ama bu “kutsallar” ibadet değildirler. Bu yüzden
antropolojide üçe ayırıyorlar. Tamamen dini olanlar yarı dini olanlar ve insan
eliyle olanlar şeklinde.
PARÇALANMIŞ KİŞİLİKLER TÜRÜYOR
İslamın şekli şartlarına değil de “ruhuna,
özüne” bakmak diye bir şey dolaşımda… Böyle bir bakış açısıyla İslam’ı yalnızca
Allah’la ilgili kitapları okuyarak da elde edebilecekleri ve yaşayabilecekleri
düşünülebilir mi? Allah’ı önceleyen ama peygamberi görmeyen, dinin özünü işaret
eden ama imanın ve İslam’ın şartlarından bihaber olan, mesela namaz kılmayan,
bunu da önemsemeyen bir bakış açısı İslam’la uyuşur mu?
Şöyle bakmak zorundayız: İslam’da kesin olarak
din-iman-amel ilişkisi vardır. İman; amentünün 6 esası, amel; İslam’ın 5 esası.
Siz birisini tercih ettiğiniz zaman mesela, imanı tercih ederseniz sadece “muvahhit”
olabilirsiniz. Müslüman olabilmeniz için hem imanı hem de ameli kabul etmek
zorundasınız. 5 esası da bilmeniz gerekiyor. Şimdi deizm’de de gidiş bu tarafa
doğru. “Tamam” diyor, “Benim kalbim temiz, Allah’a da inanıyorum” dolayısıyla
bana bir ceza vereceğini düşünmüyorum. Ya da bir diğer söylem “Hem namazımı
kılarım hem biraz sonra içkimi de içerim” diyor. Ya “hem hem”deyi
kullanıyor ya da “kalbim temiz” argümanını kullanılıyor. “Bence” böyle
diyor. Bunlar İslam’ın sağlıklı gördüğü akait değildir. Yani siz günaha
bulaşmış olabilirsiniz. Tövbe kapısı açık fakat siz bunu teorize edemezsiniz ve
teorize edip insanlara çok doğru bir şey söylüyormuş gibi açıklama lüksünüz
yok. Maalesef bulunduğumuz durum bu. Bu kişilik parçalanmasına neden oluyor. Bu
dış şizofreni olarak ortaya çıkıyor. Parçalanmış kişilikler türüyor aynı
bedende farklı farklı birçok kişiyi yaşıyor. Hem dindarsınız ama aynı zamanda
laiksiniz. Bunu yan yana getirmek zor.
İkincisi, geçen sene çok söz konusu edilen özellikle
İslamcı bayanlarla ilgili yapılan araştırmalarda onların laikleşme oranının son
dönemde % 70 e çıktığı belirtildi. Çok ciddi bir rakam bu. Hakikaten bizim
dünyaya karşı bir tavrımızın olmaması, bunu geliştiremememiz, klasik tutucu din
anlayışımıza niye darbe vurdu? Belki biraz da böyle bakmamız lazım. Batı’nın
kendi tecrübesi olabilir ama bizde de tecrübe duruyor.
Deizm: Deizm veya
Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu;
dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas
alan, bu sebeple vahiy ve ilhama dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı
inancıdır. [Vikipedia]


