'Türkiye’nin Ebedî Gençlik Dergisi' GENÇ, 2006 yılında aylık olarak yayın hayatına başladı. Mehmet Lütfi Arslan’ın öncülüğünde "ebedi gençliği" bulmak için yola çıkan "dertliler" [Genç Gönüllüler] bugün 10 bine yakın genç okurun heyecanını her ay tazeliyor, güncelliyor.
Genç Dergi Editörü Süleyman Ragıp Yazıcılar ile Genç Dergi’nin 100 sayılık bu "dertli" ve heyecanlı yolculuğunu konuştuk.
Bundan
12 sene önce -yani 2003 senesinde- pek kıymetli Mehmet Lütfi Arslan
Ağabeyimizle tanıştım. Kendisi o dönem Altınoluk Dergisi içerisinde yer alan
Söz Ola Dergisi’nin editörlüğünü yürütüyordu. Söz Ola Dergisi 3 ayda bir
yayınlanıyordu. Lütfi Abimiz orada editördü. Söz Ola’ya Asım Gültekin gelip
gidiyordu, Taha Kılınç çeşitli çalışmalar yapıyordu, Muhammed Emin Karabacak
abimiz hakeza oradaydı.
Ben
2003 yılının son aylarında Söz Ola’ya gidip gelmeye başlamıştım. 19
yaşındaydım, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi’nde ikinci
sınıftaydım. Lütfi Abimizle Üsküdar Sultantepe’deki bir öğrenci evinde
tanışmıştık. Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın öğrenci evlerinden biriydi, bir sabah
kahvaltısında Adem Ergül Abimizle birlikte ziyaret etmişlerdi bizleri. İki
büyüğümüzün de o kahvaltıdaki hâlleri, tebessümleri hâlâ aklımdadır…
Sonra,
o dönem yapmış olduğum iş içime sinmiyordu, farklı bir iş arayışı içindeydim,
para kazanmak zorundaydım. Öğrencilerden sorumlu olan İdris Topçuoğlu Abimiz
şöyle latifeli bir teklifle geldi: “Sen yazarım, şairim diye ortalıkta
dolanıyorsun madem, buyur Söz Ola Dergisi var, gidip gelsen keşke…”
Bu
teklif bana ilginç ve güzel bir fikir olarak geldi. Bir akşamüstü Çamlıca’daki
Çilehane’de Lütfi Abimizle buluştuk. Bana hızlıca “İkitelli’de merkezi olan Söz
Ola isminde bir dergimiz var, güzel çalışmalar olacak, hafta içi bir ya da iki
gün gelebilir misin?” dedi. Ben de ‘gelebilirim’ dedim. O akşam GENÇ’teki
yolculuğum da başlamış oldu aslında…
ÖZÜ
GENÇ, SÖZÜ GENÇ, ADI GENÇ
Sizin
açınızdan sonra neler oldu GENÇ’te?
2004
ve 2005 senelerinde, derslerden fırsat buldukça İkitelli’ye gidip geldim. 2006
yılında Söz Ola Dergisi’nin kapanacağı ve yeni bir derginin doğacağı artık
aşikâr olmuştu. Çünkü Söz Ola Dergisi üç ayda bir Altınoluk dergisinin bir eki
olarak çıkıyordu, müstakil değildi. Lütfi Abimizin gönlünde müstakil ve aylık
olacak bir gençlik dergisi çıkarmak vardı. O dönem bunun istişaresini yapıyor
ve adeta bunun rüyasını görüyordu. Yüzündeki heyecan, içindeki dert gün gibi
ortadaydı…
Genç
Dergisi’nin ilk Yayın Kurulu üyeleri olan Selman Tan, Alican Tatlı, Beytullah
Demircioğlu, Mehmet Emin Okur, İdris Topçuoğlu, Nedim Kaya, Gülfettin Çelik
gibi kıymetli isimler yoğun istişareler yaptılar. Onlar da yeni çıkacak
dergiyle ilgili neler yapılabilir diye düşünüyorlardı. Bu arada ilk pilot sayı
hazırlandı. Genç Dergisi çıkmadan önce Söz Ola Dergisi’nin son sayısı “Bir
Gençlik Dergisi Doğuyor” kapağıyla çıktı. “Özü Genç, Sözü Genç ve adı GENÇ”
vurgusuyla yayınlandı. Ve GENÇ artık yola çıkmak için hazırdı…
Siz
neler yapıyordunuz o sıralar?
Neler
olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. İkitelli’deki odamızda, Abdullah Sert,
Ahmet Taşgetiren gibi kıymetli isimlerin ve Erkam Yayınları personelinin
civarında stajyerliğin keyfini sürüyordum. Lütfi Abi gazete okumamı isterdi.
Ayrıca kitaplara dalardım kendimce… Yazı İşleri ekibindeydim, yeni çıkacak olan
GENÇ Dergisi için röportaj kovalamaya başlamıştım…
Genç
Dergisi’nin ilk sayısı Ekim 2006’da çıktı. Bundan önce bir pilot sayısı
çıkmıştı. Kısmet o ki, pilot sayıda kapağa taşınan röportaj bir sokak çocuğuyla
yapmış olduğum röportajdı, ayrı bir sevinç olmuştu içimde.
Hâsılı,
biz o dönem 22 yaşındaydık ve kendimizi aşma, çapımızı büyütme derdindeydik.
GENÇ’in asıl yolculuğunu yüreğinde hisseden, acısını derdini çeken, rüyasını
gören ve bunu dava haline getiren tek bir isim vardır, bu isim de Mehmet Lütfi
Arslan’dır.
“DERT”
ÇAĞRISI HİÇ UNUTULMADI
Genç
Dergisi çıkmaya başladı… İlk defa böyle bir gençlik dergisi doğuyordu. Nasıldı
hisleriniz?
İlk
sayımızda “Editörden” bölümünde Mehmet Lütfi Arslan Abimiz unutulmaz bir yazı
yazmıştı. Şahsi kanaatim, 100 sayıdır dergimizin içinde çınlayan ve GENÇ’in
kulağına okunan nefis bir ezandı o. Oradaki “Ebedî Gençlik” ve
“Dert” çağrısı hiç unutulmadı…
GENÇ
ekibi nasıl meydana geldi, yazarlar vs?
İlk
zamanlar İkitelli’deydik. İsmini saydığım Yayın Kurulu üyeleri düzenli
toplanıyordu. Konular belirleniyordu. Yazarlık noktasında kendisinden ilk
yönlendirmeleri aldığım kıymetli abim Taha Kılınç da oradaydı, dergiyi
besliyordu. Hakeza M. Emin Karabacak da öyle. Birçok yazarımız ilk sayımızdan
sonra bir telefon ya da e-posta ile Lütfi Abimize ulaştılar ve GENÇ’te yazmaya
başladılar. Ve daha ileriki sayılarda Genç Dergisi’ne katılan birçok isim oldu.
GENÇ’le
özdeşleşen isimler kimlerdi o zaman?
Sinan
Özgenç, Ayşegül Genç, Nedim Kaya, Mehmet Emin Kul, Sami Yaylalı, Ali Can, Harun
Kırkıl, Halil İbrahim Kurucan, Taha Kılınç, Asım Gültekin gibi çeşitli isimler…
Zamanla, GENÇ’in kendine has dili ve seçkin kadrosu Türkiye’deki dergicilikte
bir fark meydana getirdi.
GENÇLERLE
YAN YANA OLAN BİR DERGİ
Peki
bu zamana kadar nasıl bir üslûbu oldu GENÇ’in?
GENÇ
zamanın ve zeminin ruhunu yakalamasını bildi, kasmadı, sözü yormadı, üst
perdeden konuşmadı, gençleri hafife almadı. Kendi halimizi -yani gençliğin
hâlini- kendi halimizce, samimi bir dille ifade etmesini bildi. Gençliğin kabuk
bağlamış ve zor konuşulan meselelerini görmezlikten gelmedi. Her şeyi kardeşçe
ve insanca paylaşmayı tercih etti. Deli doluluğunu korudu ve muzip yanını hiç
kaybetmedi… Yerine göre şen şatır oldu… Yerine göre ağlamasını bildi…
Doğru
bildiği şeyleri kabaca dikta etmekten hoşlanmadı GENÇ, buyurgan olmadı. “Vay
mahvolduk, vay bittik” diyerek “ne olacak bu gençliğin hâli” karamsarlığından
uzak durmaya çabaladı… Biz daha çok “Kol kola girelim, yan yana olalım, beraberliğe
var mısın?” tarzında bir yaklaşım taşıdık GENÇ’te.
Doğru
anlaşıldı mı üslûbunuz?
Gençler
GENÇ’i sevdi, buna yürekten inanıyorum. Fakat GENÇ’i doğru anlamayan, ne yapmak
istediğinin yeteri kadar farkında olmayanlar da oldu. Lakin o gibi insanlar
için -ki çoğu orta yaşlıdır- her daim şu örneği verdim: Genç Dergisi bir
ambulans gibidir. Ambulansı dışarıdan gören birisi, eğer bilgi sahibi değilse
aracın üzerindeki ambulans yazısının neden ters yazıldığını merak eder. Hatta
“herhâlde yanlış yazmışlar” diye düşünen bile olabilir. Halbuki, ters gibi
görünen o yazı, trafikteki araçlar için ters değildir, çünkü siren sesleri
içinde yola koyulan ambulansa yoldaki şoförler dikiz aynalarından bakınca,
hemen anlarlar ambulansın geldiğini, çünkü “ters” yazı “düz” olur dikiz
aynasında… GENÇ’in yolculuğu da biraz böyle devam ediyor, çizgimiz, üslûbumuz ve
muhtevamız kimilerine “ters” gelebiliyor. Lakin biz dert etmiyoruz, çünkü aynı
dili konuştuğumuz, aynı atmosferde yaşadığımız ve benzer süreçlerden geçtiğimiz
genç dostlarımız “mesajı doğru anlamasını” iyi biliyorlar…
GENÇLİĞİN
DİLİNİ YAKALADIK
Genç
Dergisi’nde gençliğin dilini bulduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bir
gurur vesilesi değil ama bir hamd vesilesi olarak söyleyebilirim; GENÇ,
bahsettiğiniz dili büyük oranda yakaladı. Ve her daim tazelenme, yenilenme
kuşağında yayıncılık yapmaya devam ediyor…
Diyanet
İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in “Diyanet, maalesef gençlerin dilini anlamada
başarısız olmuştur’’ diye bir açıklaması oldu biliyorsunuz. GENÇ bu konuda
başarılı sanki…
Çok
iyi hatırlıyorum o beyanı, hatta buna ek olarak “Bugün camilerde okunan
hutbelerin dili gençleri cezbetmiyor” demişti. Kendisiyle bu konuda dergimizde
bir röportaj da yapmıştık. Hatta o gün, gençleri cezbedecek bir hutbe
deneyecektim ama kısmet olmadı, hâlâ içimde böyle bir niyet var…
Hâsılı,
biraz önce söylediğim gibi, GENÇ olarak gençlerin dilini, hâlini anladığımızı
düşünüyoruz, bu yüzden de onların da anlayacağı, seveceği bir yayıncılığı
istikrarla sürdürmenin derdindeyiz. Güzel sözleri güzel gençlerle buluşturup
insanlığa hayırlar getirecek tohumlar ekmek istiyoruz kalplere.
Genç
Dergisi ile sekiz buçuk seneyi aşkın zamandır yolculuğunuz devam ediyor. Sekiz
seneyi özetleyebilir misiniz? Neler kaldı arkanızda?
Sekiz
buçuk senenin özetini anlatmak çok zor benim için. Şunu söyleyebilirim: Genç
Dergisi kendisine karşı da okuyucuya karşı da hiçbir zaman samimiyetini
bozmadı. Farklı kapaklarla, farklı dosyalarla bir dergi çıkarmak mümkündür. Ama
istikrarlı bir çizgiyi takip etmek, ahlaklı, edepli, dertli bir çizgiyi takip
etmek çok önemlidir. Geride kalan sekiz buçuk sene, GENÇ’in karnesi hükmündedir
ve benim gördüğüm bu karne “dert dolu” bir karnedir… Başta ümmeti dert edinen,
tüm insanlığa söyleyecek sözü olan ahenkli bir kadronun eseridir GENÇ…
“DERT”
NEDİR, BİLİYOR MUSUNUZ?
“Dert”
kelimesi GENÇ’in bayraklarından biridir diyebilir miyiz?
Aynen
öyle… Lütfi Abimizin dilinde pelesenk olan “dert” kelimesi dergimizin diğer
adıdır bence. GENÇ ailesinde “dert” dediğiniz zaman her şeyi kapsayan kümeyi
çizmiş olursunuz. Çünkü biz “dert” deyince ilk sayımızda dile gelen şu
satırları hatırlıyoruz her daim: “Bizim, gönlümüzü sürekli genç tutmak,
daha da önemlisi ebedi gençliğe ulaşmak gibi bir derdimiz var. Varsa farkımız
bu. Bir de şu olabilir: Biz bu derdi seviyoruz. Derdimize “dertdaşlar” arıyor,
bir “dert kardeşliği” oluşturmak istiyoruz. Sınırların genişlediği ama
gönüllerin daraldığı bir zamanda yaşıyoruz. Bu zamanda derde talip olanı bulmak
kolay değil şüphesiz. Herkesin kısa yoldan rahatlığı ve konforu istediği bir
devirde adımızın gündüz vakti elinde fener, “adam arıyorum” diye dolaşan
Sinoplu Diyojen`le birlikte anılması işten bile değil. Ama “herkes” olmaya
değil, “kendisi” olmaya talip olanlar için ne gam! Yaratılışımdaki muradı
arayan, bu muradın izini gece gündüz, dere tepe demeden sürebilecek; gönlünü,
onun sahibine takdim için sefere çıkarken “Nereye” diye sormayı bile yakışıksız
görenler için bu da bir dert mi sanki? Dert ne biliyor musunuz? Ebedi gençliği
bulabilmek. Sürekli genç kalabilmek. İçimizden sürekli köpürüp gelecek bir
fedakârlık ve hasbiliğe sahip olabilmek… Diğerleri için yaşayabilme ufkunda hiç
batmadan sürekli ışıyabilmek… GENÇ, bu derdin izini sürecek. Var mısınız
beraber yürümeye?”
GENÇ’le
ilişki kuran gençler memnun oluyorlar mı?
Bunca
senedir, Genç Dergisi’yle ilişki kuran gençlerin kendilerini beslediklerini,
yeni bir dil ve üslup kazandıklarını, özgüven tazelediklerini,
cesaretlendiklerini müşahede ediyoruz. Çoğu zaman müspet geri dönüşler
alıyoruz. GENÇ’le tanışan birçok kişi bize “Genç Dergisi sadece bir dergi
değil, bir aileymiş” diyor. Genç Dergisi’nin en büyük avantajı bu olabilir.
Sadece fikir ve söz üreten bir dergi değil GENÇ, artık bir yürüyüş, hareket
aynı zamanda…
GENÇ’İN
GÜZELLİKLERİ ZAMANLA ANLAŞILACAK
Tam
da bunu soracaktık aslında, Anadolu’da Genç Gönüllü buluşmaları yapıyorsunuz.
Bu buluşmalara nasıl başladınız ve buluşmalarda neler yapıyorsunuz?
Genç
Dergisi çıktıktan sonra dert çağrısı mesajını alan gönüllüler, yani okuyucular,
“Biz GENÇ’le yürümeye varız, biz dertliyiz” dediler. Ve GENÇ Gönüllüler bir
araya gelmeye başladı. Ufak halkalarla başlayan bu özel buluşmalar, zamanla
şehirlere, üniversitelere yayıldı. Geride kalan seneler boyunca birbirinden
özel onlarca büyük buluşma oldu, onlarca gençlik şöleni düzenlendi. Şimdi
birçok üniversitede Genç Gönüllüler organize olmuş, hayırlarda koşturuyorlar…
Biz
hep şuna inandık: Nerede olursak olalım, önce bir araya geleceğiz. Önce yüz
yüze bakalım. Birbirimizi tanıyalım, tanışalım… Sonra da hangi yaraya merhem
olacaksak olmaya çalışalım, hangi alanda faydalı olacaksak koşturalım… İlk
günden beri, yerel ya da genel, tüm GENÇ Gönüllüler bu şuurla hareket ediyor..
Son
yapılan proje de 100. sayıya yaraşır oldu: “100. Sayıda 100 Gönüllü Buluşuyor”
Nasıldı program?
Evet.
Ocak [2015] sayımız, 100. sayımız oldu. Bu münasebetle “100. Sayıda 100 Gönüllü
Buluşuyor” diyerek 100 Genç Gönüllüsü ile Gemlik’te bir araya geldik. Tadına
doyulmayan bir buluşma oldu, katılımcılar bu anlamda daha objektif
değerlendirmelerde bulunacaklardır…
Hâsılı,
biz bir araya gelerek çabucak bir şeyler yapalım derdinde değiliz. İnanıyoruz
ki GENÇ’in vesile olduğu güzelliklerin neticesi zaman içinde daha net
anlaşılacak. Bir neslin yetişmesi, değişim-dönüşüm geçirmesi, bir anlayışın
oturması için ortalama 25 sene gerekiyor, GENÇ’in inşallah yapacak daha çok
şeyi var. 101. sayımızı çıkardık ama 1001’inci sayının heyecanını da
yüreğimizde taşıyoruz…
KENDİ
DEĞERİNİ BİL VE BU DÜNYAYA DEĞER KAT
Genç
Dergisi’nde 8,5 yıldır devam eden yazı hayatınız ve gençlerle birlikteliğiniz
size neler öğretti?
Şu
an 31 yaşındayım, gördüğüm o ki gençlerle ilgili Türkiye’de yapılacak daha çok
çalışma var. Genç Dergisi yapılması gereken güzel çalışmaların ucundan tutan,
belki de çoğunlukla o çalışmalara fikri anlamda yön gösteren el oldu. Kendimden
yola çıkarsam eğer, nereden girip nereye geldiğime baktığım zaman –makam mevki
anlamında değil– bilgi, görgü, hâl, muhabbet, bereket anlamında daima hamd
ediyorum Allah’a. İyi ki GENÇ’in içindeymişim diyorum. İyi ki GENÇ’le tanışmışım
diyorum. Çünkü GENÇ’le tanışmak birçok açıdan büyük lütuftu…
Kendi
adıma söyleyecek olursam; GENÇ’le tanışmak, Türkiye ortalamasının üzerinde olan
İslami bir söylemle tanışmak demek. GENÇ’le tanışmak demek, tasavvufi anlamda
güzel kaynaklardan, derin insanlardan beslenebilmek demek. GENÇ’le tanışmak,
sözün gücüne inanmak demek. Çünkü siz, söz üretiyorsunuz. Söze değer verilmeyen
bir dünyada sözle, yazıyla bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Bu zor bir
şeydir. Genel olarak baktığınızda sözün alıcısı yok. Ticaretin alıcısı olur.
Çabuk kâr edilen bir şeyin alıcısı olur. Şöhretin alıcısı olur. Kısa yoldan bir
şeyleri başarmanın alıcısı olur ama söz ve yazıyla, sosyal sorumluluk
projeleriyle, gönüllülük çalışmalarıyla işi olan azdır… Bu anlamda GENÇ tüm bunlar
demekti benim için…
Mehmet
Lütfi Arslan Ağabeyimizden ilhamla söyleyecek olursak: “Bu dünyada varsın ve +1
olarak yaratılmışsın. Madem sen fazladan bir kişi olarak varsın bu dünyada,
yani +1’sin, bu var oluşunun bir anlamı var. Bunu bir düşün. Farkını fark et,
fark at. Kendi değerini bil ve bu dünyaya değer kat.”
İkincisi, “Yarın
sen olmadığında bu dünyada ne değişecek?” sorusu önemli bir sorudur.
Eğer hiçbir şey değişmiyorsa o zaman kendimize yazık ediyoruz demektir. Çünkü
hiçbir şeye etki etmiyorsun, maddi ve manevi hiçbir katkın olmamış dünyaya.
Bize “yazık oluyor” demektir bu.
İşte
biz farkımızı fark edip hayırlarda fark atmak için hep şunu dedik: “Kendini
unutma, sen bu dünyada halifesin, yaratılan en değerli varlıksın.” Ama
en değerli varlık sadece insan olmakla olmaz. Yüzlerce insan görüyoruz barbar,
zalim, kötü, kötülük dolu. Onlar da mı Allah’ı halifesi? Değil. Halifeliğin bir
şartı var: Dertlenmek. Kendimiz için dertleneceğiz başta, ardından da tüm
insanlık adına dertleneceğiz. Dertlerinle pişeceksin, güzelleşeceksin,
hayırlarda koşturacaksın. Allah’ın o güzel isimlerini; merhametini, sevgisini,
şefkatini, adaletini sen yansıtacaksın. Elinden, dilinden, gözünden hayırlar
taşacak aleme, herkes hayır görecek senden… İşte Genç Dergisi bu anlayışı ilk
sayısından beri paylaşıyor…
Söylediklerimiz
çok yeni bir şey değil aslında. Ezelden gelen ebede giden bir nakarattır bu.
Tekrar ederek bunu söylüyoruz. Sadece zamanın ve zeminin diline uygun söylemeye
çalışıyoruz. Çünkü “Bu gök kubbe altında yeni bir söz yok” diyorlar ya, bu
doğru ama “yeni bir tarzda söylemek” her zaman var. Yeni bir üslupla söylemek
var. Gençlerin dilini anlayacak, onlara ulaştırmak istediğimiz sözleri cazip
kılacağımız yeni bir üslup her zaman gerekiyor. Eğer bir genç seni anlamıyorsa seni
yok sayıyorsa sen o hareketini de başarılı sayma. Çünkü Peygamber Efendimiz’e
ilk gençler iman etti. Gençler onu tasdik etti. Yanında 15-20 yaşında olan
gençler vardı. Gencecik yaşlarda büyük sorumluluklar aldılar.
Hâsılı,
gençlerle kol kola yürümeden olmaz, bunu artık GENÇ vesilesiyle daha net
görüyoruz…
DÜNYAYA
HAYIRLI BİR SES VE SÖZ BIRAKMAK İSTİYORUZ
Peki
gençlere inisiyatif nasıl verilebilir?
Öncelikle
başta Türkiye’deki yeni gençliğin, özellikle son 10-15 yılda yetişen gençliğin
ortalamasını ve üslubunu iyi anlamak gerekiyor. Ciddi, bilimsel araştırmalar
şart. Aksi takdirde isabetsiz yorumlar, yanlış tespitler üzerinden gençliğe
yaklaşırız. Ve vehimlerimizi, zanlarımızı hakikat zannederiz.
“Gençliğin
hali mahvoldu, kötüye gidiyor her şey” dediğimiz zaman karamsarlık gözümüzü
bağlar. Biz samimiyetle, insaniyetle, rahmaniyetle meselelere yaklaşalım,
gençlere eğilelim, bazı şeylerin çok da güzel gittiğini göreceğiz. Daima
kötülere bakıp ah, vah etmişiz. Bu bizi bir yere götürmüyor ki! Halbuki gözü
parlayan, gönlü ışıldayan, yüzü tertemiz gençler var her yerde. Zeki, pırıl
pırıl, akıllı, birçok şeyi yapabilecek yeterlilikte. O gençlerle neler yapılabilir?
Onlara nasıl bir imkan sunuluyor, önemli olan bu. İmkan sunmaktan öte nasıl bir
inisiyatif veriliyor.
Gençler
ağzı açık bekliyor, sen de elinde kaşık, al bakalım diyerek doyuruyorsun, bu
moddan çıkmak gerekir. Gençlerin çoğu çok zeki ve akıllı. Onların akıllı ve
zeki olmalarını iyi okuyup, onlara uygun çalışmalar üretmek zorundayız. Genç
Dergisi de burada çağın gerisine düşmemek için hep kendi kendisini güncellemeye
çalışıyor. Yeniliyoruz. Mâlumunuz şimdi akıllı telefonlar var. Zaman zaman sana
diyor ki güncelleme yap. Ben yapmam diyorsun. Bu güncellemeyi üç, beş, altı,
yedi defa uyardığı halde, aylar geçtiği halde yapmadın. Sonra, bir uygulama
indireceğin zaman, kusura bakma indiremezsin diyor. Çünkü şu şu güncellemeleri
yapman lazım, yeni bir sürüm gerekiyor bu uygulama için falan diye seni
uyarıyor cihaz. O zaman diyorsun ki tüm yapmamış olduğum o güncellemeleri
yapayım…
Şimdi
gençlik hareketleri, gençlik dergileri, gençlik çalışmalarının çoğu böyle. Bazı
şeyleri kaçırdık, yok saydık, önemsemedik, tu kaka ettik, küçümsedik… Bir
baktık ki şimdiki gençlik çok değişik, çok farklı, dilini anlamıyoruz,
hâllerini çözemiyoruz, ne yapalım, nerde yanlış yaptık? Ve geri dönüp
güncelleme yapmaya çalışıyoruz. İşte hâlimiz az çok böyle…
Gençlik
meselelerinden korkmayacağız mesela. Hemen vaveyla çekmeyeceğiz. Aman Allah’ım
nereye gidiyoruz demeyeceğiz. Aynı toplumdayız, hep beraber yaşıyoruz. Gencin
iyisi de olur kötüsü de olur. Hata yapanı da olur yanlışa düşeni de olur.
Saygılısı da olur saygısızı da olur. Bu bir vaka. Gençler özel bir bölüm değil.
Herkes böyle.
Genç
Dergisi ile biz, gücümüz yettiğimizce hayrı, doğruyu, iyiyi ortaya koymaya
çalışıyoruz. Başarımız Allah’ın yardımıyladır. Şuayb peygamber “Ben sadece
gücümün yettiğince ıslah etmeye, güzelleştirmeye, kötü şeyleri daha iyi hale
getirmeye, iyilik yapmaya, hayırları çoğaltmaya çabalıyorum. Başarım Allah’ın
yardımıyladır” demişti. Bu sözler bize miras kalmıştır. Biz bu dünyayı zulümden
arındıramayız. Biz bu dünyayı tamamıyla iyilik, güzellik, bereket, hayır haline
getiremeyiz. Hiçbir dönem olmadı böyle bir şey. Ama biz gücümüzün son kudretine
kadar “ıslah” için çabalamayı diliyoruz Rabbimizden…
Dünyaya
hayırlı bir ses ve söz bırakmak istiyoruz. Çünkü “Bu gök kubbede baki kalacak
olan hoş bir sedadır.” Genç Dergisi de bu hoş sedanın dergi suretinde bir
yankısıdır.
“BİZİ
EVLENDİRİN” SAYISI ÇOK İLGİ GÖRDÜ
GENÇ’in
en çok hangi sayısı tutmuştu?
“Bizi
Evlendirin” kapağı
ile çıkmıştık, o sayımız çok ilgi görmüş, epey konuşulmuş ve hemen tükenmişti.
Yeni
yazarlar arıyor mu GENÇ?
Genç
arkadaşlarımızın dergimizde aktif bir şekilde yer alması bizleri çok mutlu
ediyor. Kalem ehli dostlara kapımız sonuna kadar açık, dergimizi daha da
güzelleştirmek için her dem taze nefeslere ihtiyacımız var…
İnternet
sitenizde durum nasıl, beğeniliyor mu?
Geçtiğimiz
sene Türkiye Dergi Fuarı’nda “en aktif dergi sitesi” ödülünü aldık. Şu an,
Google’a “genç” yazıp arattığınız zaman, 38 milyon sonuç içinde 1. sırada
dergimizin sitesi var… Büyük bir başarıdır bu, bizler için mutluluk sebebidir…
100
sayı geride kaldı, peki sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?
O
kadar çok hadise var ki, hangisini sayacağımı bilemiyorum… Hatırası taze ve
tarifsiz güzellikte olduğu için paylaşmak istediğim bir şey var: Geçtiğimiz ay,
dergimizin ilk 100 sayısı, 10 cilt hâlinde Medine’ye gitti. Orada bulunan Genç
Gönüllü kardeşimiz Merve Altınok Hanımefendi arşivimizi teslim aldı ve
gençlerin istifadesine sunmaya başladı… Sadece İstanbul’da olan arşivimiz,
şimdi de Medine’de bulunuyor… Tarifi imkansız bir mutluluk bu… Hele hele Merve
Hanımın, “GENÇ Peygamber ve GENÇ Dostları” başlıklı sayımızı Ravza’ya
götürmesi, orada dergimizi Güzeller Güzeli Efendimiz’e (sav) arz etmesi bizleri
ayrı bir heyecanlandırdı…
Genç
Dergisi’nde güzel bir ekip yetişiyor mu sence?
Bu
soruna şöyle bir cevap vermek isterim: Günlerden bir gün, Tahir Güven abiyle
hasbihal ediyorduk. Masamın üzerindeki Cahit Zarifoğlu kitabını görünce, şöyle
bir hatırasını paylaşmıştı benimle:
“Biliyor
musun, ben Ankara’dayken Mavera Dergisi’ne gidip gelirdim. Hatta bir defasında,
Cahit Zarifoğlu üzerimdeki gömleği çok beğenmişti ve kaç para diye sormuştu.
Ardından da cebinden bir miktar para çıkarıp, aynısından kendisine almamı
istemişti. Oradaki ortamda bulunmuştum. İşin doğrusu, o zamanlar orada bir
tarih yazıldığını çok sonradan anladım…”
İşte
böyle… Tahir Ağabeyin bu hatırası çok manidar gelir bana. Bazı şeylerin
değerini ve olan bitenin ne manaya geldiğini, bizzat o şeylerin içindeyken
kavrayamayabiliriz, tam olarak idrak edemeyebiliriz. Kanaatim o ki, GENÇ’te de
durum biraz böyle… Bu çatının ne gibi güzelliklere gebe olduğunu, ancak zaman
gösterecek…
GENÇLİĞİNİ
GÜZEL GEÇİRMEK İSTEYENLERE ALTERNATİF CEVAPLAR
Son
olarak, genç arkadaşlara ne söylemek istersiniz?
Kıyamet
günü insanlara “Gençliğini nerede ve nasıl harcadın?” şeklinde kritik bir soru
sorulacak. Bütün genç dostlarıma diyorum ki bu soru çok mühim, üzerinde derin
derin düşünmemiz gerekiyor. “Gençliğimiz nerede nasıl geçiyor? Kalbimiz
kimlerle, nelerle, hangi sevdalarla dolu?” Ciddi ciddi sormalıyız bu soruları
kendimize ve “o büyük günü” hesaba katarak bir yol tutturmalıyız kendimize…
Genç
Dergisi insanlara “Gençliğini nerede tükettin, nasıl harcadın?” sorusuna
verilebilecek güzel cevapların bir çeşit alternatifini sunuyor. Hayırlarda
koşturmayı salık veriyor, güzel insanları adres gösteriyor…
Tüm
genç dostlarımız doğrudan muhatabımızdır. Suyun, yemeğin israfına acıdığımızdan
daha çok acımamız gereken israf çeşidi, gençliğimizin israfımızdır. Ebedî
gençliğe çıkmayan bütün yollar bizim için hüsrandır. Biz ebedî gençliği
arıyoruz. Böyle bir arayışa talip olan tüm dostlara da Genç Dergi’ye şöyle bir
bakmalarını rica ediyoruz…
